ÇAĞIMIZIN MAHŞER MEYDANI: MEDYA

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Yoksa hepimiz öldük de, herkes kabirlerinden kıyam edip mahşer meydanında mı toplandık?!

O meydan ki, kimsenin gizlisinin saklısının kalmadığı, bütün sırların âşikâr olduğu meydandır. O meydanda hiçbir şey saklı kalmaz. En ufak sevâbın karşılığı alınır; en ufak günâhın cezâsı kesilir. Uçsuz bucaksız olduğu tahayyül edilen mahşer meydanında tüm hesaplar açık seçik görülür.

Medya da âdeta bir mahşer meydanı gibi. Tek fark, herkesin kendisiyle değil, başkasıyla ilgilenmesi. Basılı hâliyle, görsel hâliyle, dijital hâliyle medya; uçsuz bucaksız bir meydan gibi, herkesi alacak kadar büyük. Rehber ve yol göstereni olmayanın da ilk adımda yönünü ve yolunu kaybedeceği kadar tehlikeli.

İki Kişinin Bildiği Sır Olur mu!

Ayıbı düzelterek örtmekle yükümlü olan biz Müslümanların da yer aldığı bu medyada artık sır diye bir şey kalmadı. İyi de olsa, kötü de olsa mahremin duvarları yıkıldı. Kendi kurduğumuz whatsapp gruplarında bile, farklı grupların sırları çapraz paylaşıma sokuluyor. Yediği yemekten, şâhit olduğu vahşete kadar her şeyi paylaşanlar, bu hâle gelmesinde pay sâhibi oldukları medyadan kaçmak için fırsat kolluyorlar, ama bunu da sosyal medya hesaplarında paylaşıyorlar(!)

Mahrem kalması gereken öyle şeyler paylaşılıyoruz ve fakat unutuyoruz ki, yıllar sonra o paylaşımla ilgili fikrimiz değişse de, üzerimize bir peyke gibi yapışıyor. Tek mutlak hâkim olan Allah’ın bile son nefese kadar açık tuttuğu tövbe kapısı, medyada hiç açılmıyor. Her aklından geçeni söylememesi ve iki düşünüp bir konuşması tavsiye edilen bizler, dilimize hâkim olamadığımız gibi, parmaklarımıza da hâkim olamıyoruz. Elinden ve elinden emin olacak insan bulmak gittikçe zorlaşıyor.

Herkes Kendinin Kâtip Meleği

Kıyâmet kopup mahşer meydanında toplanıldığında, herkesin amel defteri kendisine verilecek, diye inanıyoruz. Cennetliklerin defteri sağdan, cehennemliklerin defteri soldan verilecek (Hâkka, 69/19). Bu defterlerin kâtip melekleri (kırâmen kâtibin) tarafından yazıldığına da inanıyoruz (İnfitar, 82/10).

Ama medyada, özellikle sosyal medyada herkes kendi kendinin kâtip meleği. Yapılan paylaşımlar, beğeniler, yorumlar âdeta amel defterini dolduran satırlar gibi.

“Ben yapmadım”, “Hesâbım ele geçirilmiş”, “Kuzenim yazmış” diye kıvırmanın samimiyetsizliği ile kendi amel defterimizi dolduruyoruz.

Nisyan ile mâlul bir canlı olarak paylaşımlarımızı, beğenilerimizi, yorumlarımızı kısa sürede unuttuğumuz için, vicdânımız devreden çıkıyor ve pişman olup tövbe etmiyoruz.

Bir insana yapılan kötülük tüm insanlığa yapılmıştır, düstûrunu ispatlarcasına sâdece sosyal medyadan tanıdığımız insanların bizden alıp bizden habersiz yaptıkları paylaşımlarla hiç gitmediğimiz yerlerdeki hiç tanımadığımız insanların suizanlara kapılmasına, morallerinin bozulmasına, hatta hayattan soğumalarına sebep oluyoruz. Elbette bir insana ya da başka bir canlıya yapılan iyiliğin paylaşılmasıyla müspet etkileşim de dalga dalga yayılıyor. Tıpkı en ufak sevap ve en ufak günâhın karşılıksız kalmaması gibi.

Medyanın Mürşidliği

Medyadan mürşid mi olurmuş, demeyin. Kelime anlamı “yol gösterici” demek olan mürşid, yol gösterdiği kişinin içindeki cevheri de ortaya çıkaran bir rol oynar. O kişiye ayna tutar.

Tek başımıza kaldığımızda yaptığımız iyi ya da kötü şeylerle içimizdeki özü dışarı vurduğumuz gibi, cep telefonu veya tablet elimizdeyken tek başımıza yaptığımız paylaşımlar, beğeniler ve yorumlar veya uzaktan kumanda ile seçip seyrettiğimiz televizyon programları da bir anlamda içimizdekinin dışarıya vurmasıdır. Sosyolojik tâbirle “benlik sunumu”dur.

Kötü yol gösterici, içimizdeki kötüyü dışarı çıkarır. Bizi küfürbaz, vahşi, câni yapabilir. İyi yol gösterici de içimizdeki iyi, güzel, nâzik, diğergâm kişiyi ortaya çıkarır. Kişinin kendi irâdesiyle, yâni bir “mürid” olarak yapacağı seçimde yol gösterici sâdece ve sâdece bir “medyum”dur.

Günah Keçisi Medya

Bu yüzden, “Ben böyle değildim; sonradan oldum. Bu kötü kaderi sonradan buldum” şeklinde arabesk soslu bir riyakârlık gösterip, medyayı günah keçisi yapmak, hiçbir yaraya merhem olmaz.

Diziler halkı bozuyor, âileyi dağıtıyor, şiddete yönlendiriyor, kötü örnek oluyor demek topu taca atmaktır. Medyanın yaptığı sâdece onu kullananlar tarafından içimizdeki özün ve cevherin dışarı çıkacağı mecrâlar oluşturmaktır. Tıpkı Şeytan’ın yaptığı gibi: “O sâdece güzel gösterip yoldan çıkarır” (Ankebut, 29/38).