CHP'NİN VESÂYET KÜLTÜRÜ KENDİNİ YİYOR

Doç. Dr. Can CEYLAN
Türkiye'de son on yılda yaşanan "normalleşme süreci"nin karşısında "vesâyet sistemi" durmaktadır.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yasama yılı açılışına katılmamasına sebep olan rahatsızlığıyla ilgili seviyesiz yorumların yankıları bitmemişken, sayın Bahçeli yaptığı açıklama ile meydanı boş bırakmayacağını gösterdi.Resmî olarak CHP’nin genel başkanlık makamında oturan Kemal Kılıçdaroğlu hakkında yaptığı açıklama ile Devlet Bahçeli, TBMM’nin yeni yasama yılındaki ilk hafta sonu tâtilinde gündemi belirledi. Bu açıklama cuma akşamı tartışma programlarının ana konusuydu. HDP’nin anayasal olarak yasal bir parti olmasına rağmen, terör örgütü PKK ile arasına mesâfe koymaması ve CHP’nin HDP ile, İyi Parti’nin aksine, gayriresmî ittifak yapmayı sürdürmesi, Devlet Bahçeli’nin açıklaması ve “dokunulmazlık” konusuna değinmesiyle çuvala sığmayan mızrak hâline geldi.

Vesâyet kültürü

Türkiye’de son on yılda yaşanan “normalleşme süreci”nin karşısında “vesâyet sistemi” durmaktadır. Her ne kadar devletin yönetimindeki vesâyet sistemi eski gücünde olmasa da, bürokratik sistemde vesâyet kültürünün örneklerini görmek maalesef hâlâ mümkündür. CHP’nin “kurucu parti” olma iddiasıyla Demokratik Parti’nin iktidârından beri devam ettirdiği “ben hancı, başkaları yolcu” tavrının birçok örneği bulunmaktadır. Sivil toplum kuruluşu kirvesine bürünüp “biz esasız, bizim istemediğimiz hiçbir şey, olmaz” diyecek kadar geni azıya alan söylem, bu vesâyet sisteminin sloganıdır.

İşlerine gelmediğinde “sandık her şey değildir” deyip egemenliğin millete âit olmasını kayda ve şarta bağlayan zihniyetin siyâsî merkezi CHP olagelmiştir. Seçilmiş milletvekilini başörtüsü sebebiyle Meclis’ten kovan ve fakat daha sonra “biz kimsenin kılık-kıyâfetine, dinî inancı ve hayat tarzına karışmadık” diyecek kadar toplumun aklıyla ve hâfızasıyla dalga geçebilen CHP zihniyeti, şimdilerde bu vesâyet kültürünü kendi yönetiminde de yaşıyor.

CHP’de vesâyet

Yıllarca “hükûmet olmadan muktedir” olmayı başarmış(!) bir parti olarak, çok ahlar almış olacak ki, ettikleri kendi başına geliyor. Şu anda CHP yönetiminde tam bir çokbaşlılık, iktidar boşluğu ve yetki kargaşası görüntüsü söz konusudur.

Hiç seçim kazanamadığı hâlde genel başkanlık koltuğunda oturabilen Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği “dokunulmazlık”tan daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Genel başkan olarak CHP’nin bütün sorumluluğunu üzerine alan, ama yetki kullanımındaki belirsizlik sebebiyle yetki kargaşası girdabına girmiş bulunan Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde bir vesâyet ağı kurulmuştur. Devlet bürokrasisi üzerindeki vesâyet gücü sebebiyle bu yapıyı iyi bilen ve kanıksamış olan CHP, yönetim açısından aynı durumla kendisi karşı karşıya kalınca refleks gösterememektedir.

CHP genel merkezi üzerinde İstanbul il teşkilâtının vesâyeti gün geçtikçe daha da görünür hâle gelmektedir. Özellikle yerel iktidârı ele geçirdikten sonra yapılan yanlışlar, Ekrem İmamoğlu’nun üzerindeki “kurtarıcı lider”, “geleceğin cumhurbaşkanı” yaldızını çabuk düşürmüş olsa da, İstanbul’un Ankara üzerindeki ağırlığı, İBB bütçesi desteğiyle artmaktadır.

CHP genel merkezi bu durumdan ne kadar memnun bilinmez ama, CHP yönetiminde İstanbul’un ağırlığını artması ve İBB’nin Beylikdüzü Belediyesi’nin isim değiştirmiş hâlini alması, seçim ittifaklarında beklenen ganimet paylaşımında da rahatsızlık doğuracaktır. İyi Parti ve Saadet Partisi ile kurulan Millet İttifâkı, Ekrem İmamoğlu’nun sel baskınında tâtil ve AFAD dâvet polemiğinden sonra, metrobüs üstgeçitlerine turnikelerinin konmasıyla taşınması zor bir yük hâline gelmektedir.

Yengeç Sepeti

CHP, 31 Mart seçimleri sonrası kazanılan belediyelerin hepsine “benim” gözüyle bakmasıyla Millet İttifâkı’nda yaşanan gerilim, “Erdoğan nefreti”nin bile çözüm getiremeyeceği yıkımlara sebep olabilir. CHP’deki parti içi vesâyet durumu, Millet İttifâkı’nı “yengeç sepeti” hâline getirebilir. Bilindiği gibi, serbest hâldeyken birbirine zarar vermeyen yengeçler aynı sepete konulduklarında birbirleriyle kavga etmeye başlarlar. Bunun daha büyük ölçekli örneği artık nostaljik bir hayal olmak üzere olan “Avrupa entegrasyonu”dur. CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nin resmen ve HDP’nin gayriresmî içinde bulunduğu ittifak, seçimden sonra böyle bir sepet hâline gelmiştir.

Azdan az çoktan çok  

Millet İttifâkı’nın âkibetinden en çok zarar görecek parti yine CHP’dir. “Azdan az, çoktan çok” kuralı burada da geçerlidir. İyi Parti, MHP kapıları kapatmadığı sürece durumdan en az zararla çıkacak partidir. Saadet Parti de zâten oy oranı itibâriyle artık kaybedecek bir şeyi olmayan partidir. HDP ise, terör örgütüne vurulan darbeler ve Diyarbakır Anneleri’nin yürekli duruşu ile iyice kan kaybetmektedir. Ama “tanrılar kurban isteyince”, bu kurban CHP ve CHP’nin genel merkezi olacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli’nin beyânatını tehdit değil, bir uyarı olarak okuma becerisi gösterebilirse, bu krizi parti içinde bir iktidar fırsatına dönüştürebilir. Yoksa “başkasının kesesiyle hovardalık” yapanların hesâbını Kılıçdaroğlu ödeyecektir. Ancak daha da önemlisi, ucu şahsen Kılıçdaroğlu’na dokunan parti içi bu vesâyet sistemi daha ileriyi giderse, CHP’yi fabrika ayarlarına geri dönemeyecek bir noktaya getirecektir.