​CUKKA VAKIFLARI

Murat BAŞARAN 28 Tem 2017

Murat BAŞARAN
Tüm Yazıları
Diyanet "Fetö Raporu" açıklıyor.

Diyanet “Fetö Raporu” açıklıyor. 

Günaydın. 

Milli Eğitim Bakanı müfredat değişikliği açıklıyor. Zannediyoruz ki eğitim de reform var.

Yok. Yeni bir tartışmanın fitili ateşleniyor: “Cihat…”

Ne büyük iş yaptınız. 

Bin kere yazıldığı gibi, kırk sene FETÖ’nün poposunun altında dolaşanlar, bugün FETÖ yorumcusu olarak meslek icra ediyorlar. Bir kenara çekilip, utanç içinde tövbe etmeleri gerekirken… Büyük bir rahatlıkla ekran yıldızı pozlarındalar. 

Popüler tartışma programları, mezhepsiz, ilimsiz, ağzı laf yapan sahtekarları pazarlıyorlar rating uğruna…

Sonra kitaplar… İmza günleri… Arkasından beşi bir yerde sosyal medyaya sızan fotoğraflar.

Biliyorum, bile bile söylüyorum; niyetim Allah’ın yarattığına laf sokmak değil. Ama adamın suratına bakıyorsun, nursuzluktan kayış gibi olmuş. Konuşmasına bakıyorsun. Ne dediği belli değil. Bilmem ne vakfı başkanı, kurucusu vs.

Aklıma hemen üç kişi bir araya gelip hayır-hasenat için sohbet ederken bile kafeterya masrafının zorluğu geliyor. 

Ama bu izansızlar ne kadar kolay vakıflar kuruyorlar, binalar tahsis ediliyor. Arkalarında kim var?

Ve yine aklıma hemen Rockefeller Vakfı’nın Karaçi İslam Enstitüsüne, “İslamlığın modern çağın telakkilerine göre tefsiri yolundaki çalışmalar” sebebiyle yaptığı bağış geliyor. 

Aynı Rockefeller Vakfı İngiltere’deki bir üniversiteye Türkiye’deki ekonomik ve kültürel coğrafyanın incelenmesi için de bağışta bulunuyor. (Milliyet- 18.08.1961)

Bugün o vakıflar eskisine göre daha fazla ve daha sinsice çalışmıyorlar mı zannediyorsunuz?

Elbet kimlerin kimleri nasıl beslediği ortaya çıkıyor.

Çıkacak da…

Bazen bu rüşvetler/ bağışlar İran üzerinden geliyor. 

Bazen Alman Vakıflarının üzerinden…

Hani, “Ulan bu adam nerden çıktı. Bir anda meşhur oldu!” dediklerimiz var ya özellikle… 

Diyanet ve ulemamız Konrad Adenauer Vakfı’nın “İslam ve Hristiyanlık/ Dinler Arası Diyalog için Dini İçerikler, Tasavvurlar ve Duyguların Karşılaştırılması” “çalıştay!”ına katılıyorlar ve çalıştay kitapçığında tebliği olanlar arasında Prof.Dr.Bekir Karlığa, Prof.Dr.Şaban Ali Düzgün, Yrd.Doç.Burhanettin Tatar gibi ilahiyatçılarımız “din ve felsefe” ilişkisini irdeliyor. Görmez o zaman Başkan Yardımcısı, Bardakoğlu Başkan… 

Abdülhamid Han’ın bütün İslam Coğrafyasına dağıttığı “Mızraklı İlmihal”in adı geçtiği zaman felsefeci- mealci sapkınlar hoplayıp zıplamaya başlıyor. 

O Mızraklı İlmihal ki, okuyan dinini öğrenir. Kimseler kandıramaz… 

Ama sizi Mızraklı İlmihal kesmezse, Prof.Dr. Bedri Gencer’in “İslam’da Modernleşmesi”ni verelim; ufkunuz ve ilminiz yetiyorsa. 

Ama bu ahalinin derdi Müslümana İslamiyet anlatmak değil… 

Bakın Ali Fuat Başgil yıllar öncesinden ne diyor. AK Parti de duysun. Ankara da… Bütün millet de…

“Lâik devletin yetiştirdiği ilâhiyatçı, din felsefesi, dinler tarihi ve din sosyolojisi öğrenmiş bir mütehassıs veya filozoftur, FAKAT DİN ADAMI DEĞİLDİR.

Din adamı ise, her şeyden evvel zühd ve takvâ sahibi olmuş bir dindardır.

Maarif Vekâletine bağlı ve onun murakabesi altında yahut bugün Üniversite camiası içerisinde çalışan bir İlahiyat Fakültesinde, itiraf ederim ki, Yüksek İlâhiyat felsefecisi ve sosyoloğu yetişebilir.

Fakat din mütehassısı, din adamı ve âlimi asla yetişemez.

Çünkü tekrar edelim ki din mütehassısı her şeyden evvela halis bir dindardır, zahid ve müttekidir.

Şurası muhakkaktır ki, dünyanın hiçbir yerinde, laik üniversite çatısı altındaki İlahiyat Fakültelerinde din adamı ve âlimi yetişmemiştir.

Üniversite gibi lâdini bir camia içinde din adamı ve âlimi yetişmemiştir, elbette yetişemez ve bunun yetişmemesine değil, yetişmesine hayret edilse yeridir.”

Velhasıl…

Diyanet FETÖ’yü tespit etmesi gerektiği zamanlarda Konrad Adenauer’a çalışıyordu.

Maalesef.

Devir “cukka” devri…

Ve işimiz çok zor…