DAVRANIŞLAR MİRAS KALABİLİR

Ümit G. CEYLAN 16 Ağu 2018

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
İletişim alanını psikoloji biliminden, genetik verilerden ayrı tutmak artık günümüzde neredeyse imkânsız.

AHLAK LAZIM

Bugün en büyük problemimiz ahlaki değerlerimizi kaybetmiş olmamızdır. Kimsenin kimseye güvenmediği bir ortamda yaşıyoruz maalesef. İnsan yaratılış olarak İslam üzerine doğar ancak biz bunu nasıl bozup da zombilere dönüşebiliyoruz anlayamıyorum. Daha önce de hep yazdık işini çok iyi yapan bir doktorda ahlaki değerler yoksa maazallah neşterini cinayet silahına dönüştürebilir. Göz göre göre yalan söylenebiliyor artık. Benim gibi saflarda inanabiliyor haliyle. Babamı Tekirdağ’da yoğun bakıma aldıkları özel bir hastanede koah teşhisi koyarak iki medikal alet almamız gerektiğini söylediler. Hatta ölüm riski var diye de rapora yazılmış. Çocuklarımla beni Tekirdağ’da o sıcakta medikal aletler satan özel bir kurumun elemanları alıp oradan oraya dolaştırdılar. Neyse ki bir aleti SGK verdi diğerini üzerimde para olmadığı için alamadım. İyi ki de alamadım çünkü babam koah hastası değilmiş. İşte ahlak bunun için lazım.

DAVRANIŞLAR MİRAS KALABİLİR

İletişim alanını psikoloji biliminden, genetik verilerden ayrı tutmak artık günümüzde neredeyse imkânsız. Bir iletişim uzmanı olarak psikoloji biliminde uzman olacak kadar olmasa bile yoğun okumalar yapmak ve bu alandaki genetik gelişmeleri takip etmenin alanıma büyük katkılar sunduğunun farkındayım. O yüzden okumaya devam.

Donanım ve Yazılım

Hepimiz belirli bir donanımla dünyaya geliyoruz. Bu donanım bize bazı özellikleri çalıştırmaya yarayacak veriler sunar. Önemli olan bu verilerin nasıl bir yazılımla işlendiğidir. Donanımlar yüzeysel olarak birbirine benzese de aslında genetik olarak bizi birbirimizden ayıran özellikleri kuşaklar boyu aktarırlar. Bizi biricik kılan yapı taşlarından oluşan bu miras, donanımımızdır. Anne rahmine düştüğümüz andan itibaren kullandığımız bir yazılımla yani aile, arkadaş, öğretmen ve bir sürü etkenlerle davranışlar geliştiririz.

Öyle olmasaydı

Çoğu zaman sebebini bilemediğimiz nedenlerden dolayı geliştirdiğimiz tutum ve davranış kalıplarımız vardır. Başkası tarafından uyarılsak bile o davranışın bizde olmasından hoşnut olduğumuz ve doğru karşıladığımız kalıplardır bunlar. Örneğin küsmek. Sürekli her şeye küsen, kendini değersiz hisseden insanlar ne kadar manevi eğitimden de geçseler maalesef iflah olamadıklarını görebiliyoruz. O zaman devreye genetik davranış kalıpları giriyor. Eğer o kişinin ailesinde sürekli küsen ve küsmeyi veya kin tutmayı huy haline getirmiş biri varsa bu o kişiye bir miras şeklinde intikal edebiliyor.

Yedi ceddinden çıkar

Allah korusun hani derler ya; “yedi ceddinden çıkar” diye. Eğer ailede çözülmemiş bir kan davası, bir travmatik ölüm, intihar, katil vs varsa kuşaklar boyu nesilden nesile geçen bir etki bıraktığını düşünüyorum. O olaylar peşimizi bırakmıyor ta ki biz kendimizle yüzleşene dek. Bu yüzleşme de ancak bir farkındalıkla olabiliyor. Bunun için ya bir aydınlanma yaşayacaksınız ya da bir uzmandan destek alacaksınız.

İkbal Gürpınar

Geçenlerde sosyal medyada sunucu İkbal Gürpınar’ın hikayesini dinledim. Tam da dediğim şeyi anlatıyordu. Annesi tarafından kesinlikle sevgi ve ilgi görmeden büyüyen İkbal hanım annesinden zamanla nefret eder duruma gelmiş. Ancak kendisinde olan bir başka davranış kalıbından kurtulmak için uzmana gitmiş. Her şey orada ortaya çıkmış. Annesi üç aylık bebeğini kaybetmiş ve o günden sonra doğacak bebeklerini kaybetmemek için sevgi göstermeyeceğine kendine söz vermiş. Tabi bu bir travma sonucu verilen bir karar olmuş. Sonra doğan çocuklarını da derinden etkilemiş ve onlarda istenmeyen davranış kalıpları geliştirmesine sebep olmuş.

Sonuç

Hepimizin hayatında hoşlanmadığımız veya başkalarının bizi uyardığı ve dikkat çektiği davranışlarımız vardır. Bunlar gökten zembille inmiyorlar. Ailede haram lokma yenmişse mutlaka o genlerimize işliyordur. Çünkü yaşanılan, istemesek de yaşatılan negatif davranışlar bize intikal ediyor. Hep de negatif tarafından değil bir de pozitif tarafından bakalım. Eğer bilge kişilikli, asil bir aile büyüğümüz geçmişte size güzellikler bırakmışsa bu da gen haritamızda bize eşlik edebilir.

Antivirüs programı

Negatif mirasa karşı bir antivirüs programı da her zaman yazılımımızda olmalı. Kendi davranışlarımızı her zaman hesaba çekebilecek bir iman, itikat ve şuur ile uyanık kalmalıyız. Bu antivirüs programını her zaman yeni tehlikelere karşı yeniden yapılandırmalıyız ki gelecek nesillere tertemiz bir davranış mirası bırakabilelim.

YAŞLI ADAMIN SON İSTEĞİ

Yeterince yaşlı ve üstüne üstelik hastaydı; bu onun son isteği idi. Gelsin dedi kızına gözlerini açar açmaz. Ben daha ne kadar buradayım bilmiyorum ve yeterince üzgünüm diyordu gözleri. Yaşlı adama küsmüştü vakti zamanında o genç adam. Yine de kızı söyledi ona gel tebliğini. Söyletene bak dedi kız. Ama genç adamın gözlerinde aradığını bulamadı yaşlı adamın kızı. Babasına da bir şey diyemedi üzülmesin diye. Yaşlı adam ve kızı gözleriyle de olsalar konuşabiliyorlardı. Yaşlı adamın son isteğiydi bu: Küslük olmasın, kırgınlık olmasın. Zira artık yaşlı adamın yolculuğu yakındı o da biliyordu ki bunu söylüyordu. Yoksa neden söylesin? Neden sevmediği bir insanı son kez olsun görmek istesin? Bayram da yakındı hani. Bu bayram gerçekten herkese bayram olur muydu? İnsanlık kazanır mıydı? 

SADAKAT

Bu ülkede yaşanır mı canım? E iyi, yaşama çek git o zaman diyorum. Git ama hemen. Hem de pılını pırtını toplamadan, kaçarcasına. Nerede kalacağını belirlemek, işleri ayarlamak yok. Git bakalım elin ülkesine seni adam yerine koyuyorlar mı? Sudan çıkmış balık gibi alık alık ortada kaldığında anlar mısın acaba? Doğduğundan beri kimliğin var nereli olduğun belli. Acaba başka bir yerde sen kimsin, adın ne? Kâmile mi yoksa Camille mi? Can mı yoksa Joan mı? Dolar çıkınca ülkesinden nefret edenlerden sadakat beklenir mi hiç? Sadakatı olmayandan hayır gelir mi?

Tuluyhan Uğurlu/Sanatçı: “Bu ülkenin nimetlerinden faydalanan sanat dünyası, iş ülkesini savunmaya gelince ortalıktan tüyüyorsa bu ahlaki bir şey olamaz.”

Gregory David Roberts/ Yazar: "Sadakat, yeterince sevmedikleriniz için gereklidir. Yeterince sevdiğinizde sadakatinizi sorgulamazsınız bile."

Anton Çehov/ Yazar: “Ormanları mahvediyorsunuz ve sayenizde çok geçmeden yeryüzünde ne sadakat, ne iffet, ne de özveri kalacak. Sizin olmayan bir kadına neden ilgisiz kalamıyorsunuz? Çünkü hepinizin içinde bir yıkma, yok etme şeytanı var. Ne ormanlara, ne kuşlara, ne kadınlara, ne de birbirinize acıyorsunuz..”

Amin Maalouf/ Yazar: “Sadakat deseniz, onu oynamaktan daha kolay ne vardı? Yalancı ağızlardan dökülen sadakat sözleri kadar kandırıcısı bulunamazdı.”

Lorenzo Carcaterra / Yazar: “Arkadaşlıklar, mahalleliye duyulan sadakat kadar önemliydi. Arkadaşlarınız size bir kimlik ve aitlik hissi kazandırırdı… Aile sınırları dışında koşulsuz güvenebileceğiniz bir grubunuz olurdu.

Oruç Aruoba: “Sadakat', kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması ve o yeri hep onun için korumasıdır; 'sadakatsizlik' de, kişinin kendinde bir kişiye bir yer ayırması ve o yerin korunmasını savsaklamasıdır; 'ihanet' ise, kişinin, o yerine, başka bir kişiyi sokması..”

TÜRK KİMLİĞİ

Pozitif

Osmanlı-Türk sanatı, mimarisi, müziği, yemeği hep birer kültür kodlamasıdır. Osmanlı-Türk evleri, sokakları ve tüm diğer unsurlarından bahsettiğimizde bizi diğerlerinden farklı kılan bir anlamlar bütününü kastediyoruz demektir. Galata Kulesi dediğimizde milli bir değerden değil ama yerel bir değerden bahsedebiliriz. Yaşadığımız ve adını verdiğimiz coğrafya parçasındaki güzellikleri sahiplenmek, anlamak ve geleceğe yeni şeyler taşımak açısından önemlidir. Osmanlı- Türk kimliği birbirinden ayrılmaz iki parçadır. Bu kimliğin içinde farklı milletlere ait kimlikler de vardır işte bu bizim üstünlüğümüzdür. Tüm bu kimliklerle bir arada yaşayabilmek zenginliğimizi ortaya koyar.

Negatif

Özel bir TV kanalında adını hatırlayamadığım bir konuk Türk mimarisi, Türk müziği ve her şeyin başına Türk kelimesinin konularak bir ırka hatırlatma yapılmasından rahatsız olduğunu söylüyordu. Keşke Türk kelimesinin ırk ile ilgili olmadığını Töre’ye uyan demek olduğunu bilseydi sanırım başta bu hatayı yapmayacaktı. Ayrıca bir Mimar Sinan’ın eserin Türk mimarisi içinde değerlendirilmeyecek de ne yapılacak? Türk yerine ümmet kavramını ortaya koyan bu kişinin kavram karmaşası yaşadığını söylemeliyiz. Türk kelimesinden rahatsız olmayınız hanımlar beyler. Sizin kimliğiniz yok mu?

HOCA FERDİYET KAZANDIRIR

Bir talebe istidadı gereği kendine Hoca bulur ve kendi ham, yontulmamış beşeriyetini ona teslim ederse rahat eder. Hocanın görevi bu beşerden bir insan yaratmaktır. Ancak talebe zaman zaman kendi akılını hocanın kalp gözünden üstün görür ve ben oldum sanki diyerek ispat için kendini rezil edebilir. Böyle durumlarda hoca yine bir toprak gibi yanlışı ve doğruyu içine alır ve o topraktan bir ekin çıkarabilirse görevini yapmış demektir. Gerisi artık o kişinin ferdiyete kavuştuğu anda başka bir talebeye kendi kanatları ile uçmayı öğretmektir. Hocanın görevi beşerin üst akıl ile irtibatını kurarak talebeye şahsiyet vermektir. Şahsiyet talebeye aittir. Artık gitme zamanı gelince de hoca talebesine yol açar. Talebe de başka talebelere yol açmak için yollara düşer. İşte bizdeki tarikat, nefsi terbiye, ferdiyet dediğimiz şey kişiliği öldürmek ve ondan canavar yaratmak değildir. İnsanı hamlıktan olgunluğa eriştiren metotları uygulayarak ferdiyet kazandırmaktır. Yani talebeye uçmayı öğretmektir.