DİN GÖREVLİLERİ VE KİTAP

İsmail ÖZCAN 26 Eki 2016

İsmail ÖZCAN
Tüm Yazıları
​Türkiye'de son otuz yıldan bu yana ekim ayının ilk haftası Diyanet İşleri Başkanlığı'nın aldığı isabetli bir kararla "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" olarak değerlendiriliyor

Türkiye’de son otuz yıldan bu yana ekim ayının ilk haftası Diyanet İşleri Başkanlığı’nın aldığı isabetli bir kararla “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak değerlendiriliyor. Her senenin bu haftası için yine DİB tarafından bir tema belirleniyor ve hafta bu tema üzerine gerçekleştirilen çeşitli etkinliklere sahne oluyor. Bunların çoğunu da il ve ilçe müftülükleri organize ediyor. 

2016 yılının söz konusu haftayla ilgili teması “Camiler ve Kitap”tı. “Camiler ve Kitap” çok doğru bir temaydı, ama çok geç kalmıştı. “Camiler ve Kitap”, adı geçen haftanın ilk yıllarının teması olmalıydı. Çünkü kitapla, gazeteyle, kültür ve sanatla ve bunlar üzerinden aktüaliteyle görevleri gereği en fazla içli-dışlı, en çok haşir-neşir olması gereken insanlar din görevlileridir. Müftüler, vaizler, imamlar, müezzinler; cami cemaati denen bir toplum kesimiyle her zaman karşı karşıyadırlar ve hep iletişim içindedirler. Aralarında modern bir kavramla “interaktif” bir ilişki bulunmaktadır. Bu sebeple din görevlileri bu toplumda öğretmenlerden sonra en çok soruya muhatap olan insanlardır. 

Cemaati doğru bir şekilde aydınlatabilmek, onların sorularına tatminkâr cevaplar verebilmek için kitapları, gazeteleri vb. yazılı ve basılı şeyleri en başta ve en önde din görevlilerinin takip etmeleri gerekir. Daha açık bir ifadeyle din görevlilerinin çok okumaları, bu alanda toplumun diğer kesimlerinden daha önde olmaları beklenir. Oysa bu konudaki gerçek hiç de böyle değildir. 

Okumak, kitapla ilgilenmek, her gün bir iki gazete almak gibi uygarca alışkanlıklar bizim toplumumuzun semtine uğramamıştır. Bu anlamdaki alışkanlıklara karşı ilgisizlik, kayıtsızlık genel olarak toplumumuzun bütününün yumuşak karnıdır. 80 milyonluk ülkeyiz, ama ülkemizde günlük gazete tirajları dört milyonu bulmuyor. Bizim onda birimiz kadar nüfusa sahip bazı Avrupa ülkelerindeki gazete tirajları bizden fazladır. Kitap tirajları için de aynı şey geçerlidir. Kitap, gazete, kültürel etkinlikler; bizim insanımızın ihtiyaçlarının değil, ilgi alanlarının bile en sonlarında kendine yer bulamamaktadır. Bu alanda böylesine bir çöllük egemendir. 

İşte bu ortamda din görelilerinin kitaba, gazeteye, daha açık bir ifadeyle okumaya, öğrenmeye ilgisi ülke ortalamasının bir milim bile üstünde değildir. Özellikle imamlar-müezzinler namaz kıldırma görevlerini yerine getirdikten sonra memuriyet yükünü üzerlerinden attıkları düşüncesinin rahatlığı içinde tamamen başka işlere yönelmektedir. Eğitimim, mesleğim dolayısıyla bu çevrelere yakınlığımdan kaynaklanan gözlemlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, bu ülkede esas görevlerine en az zaman ayıran, mesleklerinde kendilerini geliştirme ihtiyacını en az duyan insanlar ne yazık ki imamlar, müezzinlerdir. Elbette her şeyde istisnalar olduğu gibi bunlar arasında da istisnalar bulunmaktadır. Ama genel durum ne yazık ki budur. 

Son günlerde kamuoyuna, bazı camilerde “gençlik kolları” kurulması ve ilerde de yaygınlaştırılması girişimine ilişkin haberler yansıdı. Adı geçen girişim ne kadar iyi niyetli olursa olsun, “Gençlik kolu” dendi mi insanın aklına en çabuk gelen şey siyasal partiler oluyor. Diyanet, akla siyaseti getiren hiçbir şeyle uğraşmamalıdır. 

Mehmet Görmez, çalışkan ve kalıcı işler yapmaya gayret eden bir başkan. Onun önemli hedeflerinden biri tarikatların, cemaatlerin, bilcümle dini kuruluşların şeffaflaştırılması, denetlenebilir hale getirilmesidir. Son zamanlarda böyle bir çabanın içine girmiştir. Sayın başkan bunun yanına bir de kendisine bağlı personeli kitapla, kültürle ilgilenir hale getirme hedefini koyar ve bu iki hedefe ulaşabilirse, bunların şerefi kendisine yeter.