DOĞU DEVLETİNDE BİR KAÇ GÜN

Tuğrul GÜNAY 21 Tem 2018

Tuğrul GÜNAY
Tüm Yazıları
Yaklaşık 84.000 km2 alan ve 8.8 milyon nüfus. Dağların üstünde, her yeri ağaçlarla kaplı bir ülke.

Londra’nın Brexit kararından sonra Frankfurt’un yanında yeni finans merkezi olma potansiyeli taşıyan Viyana’yı ziyaret ettim. Türkiye ve Avusturya startupları arasında işbiriliği imkanlarını yoklayarak Avusturya’dan startuplarımıza fon temin imkanlarını araştırmak ve bir danışmanlık hizmeti vermek üzere ziyaret ettiğim Avusturya’da amacım bir kaç gün kalarak işlerimi tamamlamak ve geri dönmekti.

İşlerim gereği daha önce iki kere ziyaret ettiğim Avusturya’da bir kaç gün kalmış ve gezmeden  geri dönmüştüm. Sağ olsunlar, orada yerleşik kardeşlerimizin ısrarı ile iş ziyaretini turistik bir geziye çevirme kararı aldım.

İyi ki bu kararı almışım. En çok turist çeken dünyadaki 12. ülke olan Avusturya’nın bu popüleritesinin nedenini anlama fırsatım oldu. Hemen her sokağı bir karpostala manzara olabilecek olan Viyana, müzeleri ve kültürel dokusu ile çok özel bir şehir.  Kaplıcaları ve doğası ile çok güzel bir ülke, Avusturya.

Taraftarı olduğum Beşiktaş’ın Graz kampının ziyaretime denk gelmesi benim için büyük sürpriz oldu. Kafileye mensup üç futbolcu ve bir tercüman  arkadaşla Viyana’dan Graz’daki kamp sahasına beraber seyahat etme şansını yakaladım.  Gencecik, çok efendi çocuklar. Açıkcası zihnimde oluşturduğum ‘top çu’’ önyargısının yanlışlığı hususunda ufkumu genişlettiler. Sağ olsunlar.

Bu yazıda bir seyahat yazısı kaleme almak niyetinde değilim. O yüzden detaylara çok girmeyeceğim. 

Avusturya’da geçirdiğim süre zarfında, gerek kendi insanımızla gerekse de Avusturyalılarla bir çok görüşme yapma fırsatı yakaladım. Son zamanlarda gergin ilişkiler yaşadığımız Avusturya ile bu gerginliğin nedenlerinin alt yapısı hakkında her iki tarafı da dinledim. 

1960’larda ülkeye işçi olarak giden vatandaşlarımızı ellerinde çiçeklerle karşılayan Avusturyalıların bugün neden nispeten olumsuz bir tavır takındıklarını, ülkemizdeki Suriyeli mültecilere millet olarak takındığımız tavrı izlemesem anlamakta güçlük çekebilirdim. Ancak gördüm ki, buranın yerlisi olan insanların en büyük sıkıntısı, insanımızın ülkeye entegrasyonunda yaşadığı zorluklar.

Sosyal bir devlet olan Avusturya’da işsizlik sigortası çerçevesinde hayatı idame ettirebilecek kadar bir geliri devletten sosyal yardım olarak almak mümkün. İnsanımızın da içine dahil olduğu göçmenler ve mülteciler arasında yaşamını bu sosyal yardımlarla idame ettiren insan sayısı oldukça fazla. Ayrıca, topluma entegrasyon anlamında çocuklarımız okul hayatlarını üniversite ve sonrasına taşımakta zorluklarla karşılaşıyorlar.

Elbette eğitimlerini bir üst safhaya taşıyan çok gencimiz var ancak ülkedeki Türklerin nüfus oranı itibari ile eğitimine devam eden genç sayımız tatmin edici değil.  Hal böyle olunca da, Avusturya toplumunun gelişimine yön veren entellektüel kesim içerisinde yeteri kadar etkili olamıyoruz.

Ötekileştirme etki-tepki çerçevesinde gelişen bir süreç. Her iki toplum açısından da bir ötekileştirmenin olmadığını söylemek mümkün değil. Diğer taraftan orada yerleşik olan insanımızın kendi arasında bir birlik olduğunu söylemek de zor.

Avusturyalılar okumayı ve öğrenmeyi seven insanlar. Otel resepsiyonistinden üst derece yöneticisine kadar belirli bir entellektüel birikimi olmayan bir Avusturyalı ile karşılaşmadım.

Tarihimize ve ortak geçmişimize ilişkin bir sempatileri olmadığını söylemek mümkün değil. Ancak, Türk tarihinin gelişim safhalarına ilişkin yeni bilgileri duyduklarında çok şaşırdıklarına şahit oldum. Tanışıp sohbet etmeye başladığımızda ‘’ben bir ırkçıyım, baştan söyleyeyim’’ diyerek sohbete başlayan ve sonrasında evinde beni ağırlayarak ailesi ile tanıştıran Avusturyalı mühendis arkadaşın şu sözü sanırım kulaklarımdan asla gitmeyecek.

‘’ Buradaki Türkler anlattığın bu tarihlerini biliyor olsalar inanıyorum ki herşey çok daha farklı olurdu. Böyle bir tarihe sahip insanların bu sorumluluğu taşıyacak bir çabayı göstermemeleri imkansız!’’

Devletimizin Diyanet’in görevlerinin yanısıra Türkiye dışında yaşayan insanlarımızın neyi temsil ettiklerini anlatacak insanları görevlendirmesi, dış ülkelerde yaşayan Türklerin tarih ve kimlik bilincinin geliştirilmesine yönelik adım atmasının hem buralarda yaşayan insanlarımızın özgüveninin artması, hem de bu özgüvenle beraber yaşadıkları insanlarla daha olumlu ilişkiler kurması açısından elzem olduğu aşikar.

Avusturya’da yaşayan kardeşlerimizin büyük bir sitayişle bahsettiği ve bir ağabey gibi gördüğü, beni makamında kabul eden Avusturya Başkonsolosumuz Sayın Asip Kaya Bey’e de şükranlarımı sunmak istiyorum. Benim açımdan çok öğretici bir zaman dilimini beraber geçirdik. Dış misyonlardaki görevlilerimizin insanımızla kurduğu olumlu ve içten ilişkiler gerçekten altın değerinde.

Köklü ve büyük bir medeniyet olmanın, bizimki gibi bir coğrafyada var olmanın sorumluluğu da, yükü de çok ağır. El atılması, ilgilenilmesi gereken çok konu var. Umut ediyorum ki yeni sistemle beraber bu ve bunun gibi bir çok konuda daha seri adımlar atacağız.