DOSTLUK  

Cemalnur SARGUT 27 Eyl 2018

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
Dünyada bir tek düşman vardır o da nefistir. Yani aşırı zaaflarımızdır. Çünkü nefis 'şeytan' görevi görür… Eğer kendi nefsinden arınırsan, göreceksin ki herkes sana dosttur.

Niye insanlar sana ihanet ediyorlar? Çünkü sen o insana çok değer verirsen, olduğundan fazla önemsersen Allah o zaman ondan tecellî ederek sana bir tokat atıyor ki, “Benden fazla hiçbir şeye çok değer verme” acı çekersin zira başkası yok, ben varım diyor. Eğer insanlara belli bir mesâfe koyarsan, onların her zaman her şeyi yapabileceklerine îmân eder ve üzülmemeyi öğrenirsin. Ama mesâfeyi kaldırır da beklenti içine girersen, o zaman mutlaka sükutü hayale uğrarsın. Bu sükutü hayale aslında karşınızdaki uğratmaz, Allah ona bu sükutü hayali yaşatır ki; ibret alsın, tedbirli olsun.  Bir anlamda insanın nefsidir, dost da ruhudur. Dışarıda başkası yoktur, hepsi kendinden tecellî eder.

Düşmanından uzak durup dostuna çok yakın davranmalısın. Ama hangi dostuna? Aslolan ruhuna, ruh mesabesindeki insanlara mütevazı davranmaktır. İnsan, mânevî büyüklere mütevazı davranır, maddî değerlere değer verenden de mümkün olduğu kadar uzak durur. Herkese mesâfe koyar ama Allah’ın sevgili kullarını hariç tutar; ancak o zaman doğru yolda ilerler. Kur’ân Peygamberi dost ilan etmiş ve Peygambere uymanın ‘dost edinmek’ demek olduğunu söylemiştir. Tasavvufta ise Hazreti Mevlânâ: “Dost; arkadaşının yaptığı hatadan kendi yapmış gibi yüzü kızarandır” der. Dolayısıyla sen nefsini aradan çekersen, herkes sana dost olur ve herkesin hatasını görmemezlikten gelirsin. Kendini ‘yanlış gören göz’ olmaktan kurtarırsın, yani Hazreti Ali’nin dediği gibi; “Ben önce etrafı tecessüs etmekten gözümü yumdum ve kimsenin hatasını görmemeye başladım” der. Çünkü biliyoruz ki başkasında gördüğümüz bütün hatalar aslında bize aittir.

Bütün inananlar ihvandır ve Allah yolunda yürüyor demektir. Ama inanmadan inanmaya da fark var; kendi nefsinden, inandığı için arınanlara ‘İhvan’ denir. Yani o nefisten arınmadan, sâdece ‘inanıyorum’ derse; bu mana doğru bir inanç değildir. İmanın kula faydası olması lâzım, Allah’la irtibâtın artması lâzım, Peygambere olan aşkının artması lâzım. İşte inancın hakîkati budur.

Mevlânâ’ya atfedilen “Her ne olursan ol, gel” sözü ‘Tövbe Sûresi’ne dayanmaktadır; Allah son nefese kadar kulunu affedeceğini söylüyor. Allah kulunu son nefese kadar affediyorsa, kulun da etrafındakilere “Yüzbin tövbeden dönsen de, gel” demesi son derece doğaldır. Çünkü kul kulu affetmeli ki, o kulu da Allah affetsin. Dolayısıyla Mevlânâ’nın bütün öğretileri Kur’ân’a dayanır, Kur’ân âyetlerinin dışında bir şey öğretmez. Şimdi henüz hidâyet bulmamış insanın, yarın bizi nasıl geçip geçmeyeceği hakkında hiçbir bilgimiz yok. Dolayısıyla kimseyi aşağı ve küçük görmemek, herkesin bizden üstün bir yanı olduğunu idrak edebilmek, yarın îmânıyla ve inancıyla bizi geçebileceğini düşünmek; bu yüzden de kimseye kötü ve aşağılayıcı gözle bakmamak lâzım, çünkü Allah’ın sayarak yarattığı kulu bizim küçümsememiz kadar abes bir şey olamaz. Allah yaratırken herkesi sayarak yaratıyor, kimseyi ayrı görmeden yaratıyor. Herkesin bu dünyada bir vazifesi var; nasıl ki çöpçü çöpçülüğüyle övünür, mühendis mühendisliğiyle övünür, böylece herkes kendi vazifesini sever ve devam ettirir. Dünyâda mânevî yönden de herkesin bir vazifesi vardır ve hepsi lüzumludur. Meselâ göz mesâbesinde insan olduğu gibi, bağırsak mesâbesinde de insan vardır; ama bağırsak çalışmazsa vücûd çalışmaz. Dolayısıyla iyi de kötü de olacak ve kötü de vazifesini yapacak ki iyiliğin güzelliği ortaya çıksın.

Dostluk Allah’la barışık olmaktır. Allah’ın bütün yarattıklarıyla barışık olmaktır. Bütün insanları Allah’ın davetine muhatap kılmak ve uğurda çalışmak kadar güzel bir şey olur mu!.. Madem ki bütün insanlar insanlık ailesinden o halde hepimiz hidayete erme konusunda duamızı niyazımızı esirgememeliyiz. İmanda, Kuran’da buluşmak hakiki kardeşliğe ve dostluğa mazhar olmak demektir vesselam.