Vakıf Katılım web

​DÜŞÜNCE SİMÜLASYONU!

Adnan KARAKAŞ 17 Mar 2017

Adnan KARAKAŞ
Tüm Yazıları
Düşünce aktif bir zihnin ürünüdür. İnsan düşünür.

Düşünce aktif bir zihnin ürünüdür. İnsan düşünür. Ucu bucağı olmayan bir ummanda kulaç atar gibi. Soluğu yettiğince ufka yaklaşır. Kimi zaman soyut bir meseleyi, kimi zaman ele avuca gelir bir sorunu kendisine sandal kılar. Bir yerden sonra içinde bulunulan zeminden arınarak. Veya o zemini aşarak. 

İbn-i Haldun'un ”Şehirlerin de bir ruhu vardır. Bir şehirde yaşayan insanlar zamanla yaşadığı şehrin ruhuyla karakteristik açıdan özdeşleşirler…” tespitini hatırlayalım. 

Şehirden çıkmayan için dünya o şehirden ibarettir. Peki, şehirden nasıl çıkılır? Ya düşünceyle ya da tecrübeyle çıkar şehirden insan. Düşünce kanatlandırır kişiyi, bulunulan zemine başka perspektiflerden bakma imkânı verir. Tecrübe için ise, "Yeryüzünde dolaşın; Allah'ın yaratmaya nasıl başladığını bir görün" ayeti bize çok şey anlatır. 

Modern dönemde aydın dendiğinde konuyu şartların iğvasına kapılmadan ele alıp değerlendiren kimsenin akla gelmesi -pek çok anlamının yanı sıra- buna da yorulabilir. Aydın, içinde bulunduğu mekânın psikolojinin dışına çıkar ve öyle bakar dünyaya. (En azından öyle olmalıdır) Yani diyaframa dokunmaz. Kendi doğallığında fotoğraf ortaya çıksın ister. Ancak fotoğrafın nihai kertede doğal olmadığının da farkındadır. Dolayısıyla düşüncesinde yanılabileceğini peşinen kabullenmiştir. 

Düşünce dediğimizde aslında biten bir eylemden bahsediyoruz. Düşünmek fiili sonuçlanmış, düşünce yeşermiş, boy vermiştir. 

Madem düşünceden başlayıp buraya kadar geldik, düşünmenin ne'liği üzerine de genel anlamda bir şeyler söylemek gerekir. 

Düşünmek, zihni bir aktivite. Kafada başlayan ama kafada bitmeyen. Veriler arasında bağlantıları belirleyip bir sonuca bağlamak. Veya kurgulamak. Zihni aktivite sistematik olabileceği gibi 'aylak' da olabilir. İkisi arasındaki fark ortaya çıkacak 'ürün'ün mahiyetine ilişkindir.

Düşünceyle ilgili bilinmesi gereken en önemli detay, uzun zamandır düşüncenin kabuğuna çekilmiş bir olgu, belki de dünyadan tamamıyla elini eteğini çekmiş olmasıdır. Albert Camus, atom bombasının olduğu bir dünyada felsefe yapılamayacağı tespitini yapmıştı İkinci Dünya Savaşı yıllarında. Peki, düşünce yoksa düşünce adına ortaya atılan o yaldızlı metinler nedir? Bana kalırsa güncelin/aktüalitenin yorumundan başka bir şey değil. Diğer bir ifadeyle gelişmelerin eldeki veriler ışığında tasviridir. Buna uygun bir tutum belirlemedir.  

Basmakalıp tanımlar, eleştiri süzgecinden geçirilmemiş kavramlar, muhtevası irdelenmemiş değerler... Güncelin bilmem kaç milyonuncu kez aynı tanımlar, kavramlar ve değerler ışığında yorumlanması. Ezberlenmiş formülle değerleri değişen geometri probleminin tekrar tekrar çözülmesi gibi. 

Son günlerde yaşananlardan hareketle Avrupa ülkelerine olan kızgınlığımızı düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, demokrasi gibi kavramları üzerinden dışa vuruyoruz. Düşünceden sıyrılmış bir dünyada düşünce özgürlüğü söylemine değer atfetmek, pratik faydasından bağımsız olarak, yel değirmenlerine savaş açmaktan farksız. Düşünce, zemininden koparılarak politik alanda kullanılan çok işlevli bir piyon. Tamam, muhatapların çelişkilerini ortaya koymaya yarıyor. Ancak gerçeklerden de kopartıyor. Tek çıkar yol galiba şu: Düşünceyi önceleyip simülasyonundan çıkmak.