EFSANE CUMA MI, ZAM GÜNÜ MÜ?

Mehtap DEMİR 01 Ara 2019

Mehtap DEMİR
Tüm Yazıları
Black Friday, Efsane Cuma, Süper Cuma,

Black Friday, Efsane Cuma, Süper Cuma,

Adı her neyse…

Alışveriş çılgınlığının “indirim furyası” bombardımanıyla pazarlandığı trilyonluk bir pazar hamlesi.

Hepimizi alışveriş bağımlısına dönüştürmek için üretilen bir para yoğurma hamlesi.

Bir hastalık…

İndirim baskısının, o günün iki hafta öncesinden, yoğunlaştırılarak beynimize zerk edildiği bir çağrışım bombardımanı.

Uzmanlar “Onyomani hastalığı” diyor.

Yani ihtiyacımız olsun olmasın sebepsiz yere alışveriş bağımlılığı…

Satın alma dürtüsünün kontrol edilememesi…

Küresel ölçekte irili ufaklı şirketlerin milyarlarca ciro için aklımızı talana çevirdiği o günlerde düştüğümüz duruma bir bakın…

Bize indirim diye sunulan oyun aslında bir kandırmacadan ibaret.

Sözgelimi “indirimde” diye gösterilen bir ürün bir bakıyorsunuz ‘Efsane Cuma’ya gelmeden önce daha da uygun fiyata satılıyor.

Hele ki ülkemizde…

e-alışveriş yapan pek çok internet sitesinin rakamlarını, sattıkları markalı ürünün kendi sitesindeki fiyatları ile karşılaştırın ve görün…

Örneğin bir akıllı telefon istiyorsunuz ve ‘efsane Cuma’yı beklediniz. Alışveriş sitelerine girip en uygununu seçtiniz. 3 bin TL’lik telefonun 2 bin’e düştüğünü görüyorsunuz ve hemen alıyorsunuz… Ancak o telefonu bizzat üreticisi olan firmadan sorduğunuzda bakıyorsunuz ki fiyatı zaten 2 bin TL’ye hatta daha düşüğe satılıyor…

Başka bir e-alışveriş sitesinde bir mutfak ürünü daha önce 2 bin 500’e satılırken kampanya döneminde fiyatı 5.999 TL’ye yükseliyor. Sonra da indirim yapılmış gibi satılmak isteniyor…

Tabi ki konuyu anlamamız açısından küçük örnekler bunlar.

Daha ne mağduriyetler var ‘Efsane Cuma’dan kalan…

Şimdi “ tamam paramız gitti, canımıza bir şey olmasın” diye kendimizi avutmayalım. Çünkü bu çılgınlık sadece paramıza dokunmuyor.

Hani uzmanlar diyor ya,

“Onyomani” oluyoruz…

Hastalanıyoruz…

“Piyasada para dönüşü olsun ekonomiye katkı olsun” iyi hoş da

Alışveriş hastası oluyoruz.

***

“Adalet Temelli Yaklaşım” modeline doğru…

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimde 2019-2023 stratejik planını yayımladı.

Uzun uzadıya inceledim…

5 yıllık yeni yol haritasına göre;

“Öğretim programları tüm kademelerde bütünsel, yetenek kümeleri ile ilişkilendirilmiş, esnek ve modüler yapılar olarak yeniden yapılandırılacak. Tüm alanlarda ve eğitim kademelerinde, öğrencilerin her düzeydeki yeterliklerinin belirlenmesi, izlenmesi ve desteklenmesi için etkin bir ölçme ve değerlendirme sistemi kurulacak”.

Dikkat çeken en önemli tespitlerin başında "beceri temelli yabancı dil yeterlikleri" sistemi geliyor…

Bir diğeri ise; 

Öğretmenler için yeni mesleki gelişim modeli oluşturulması hedefleniyor ki umarız bu konuda kayda değer gelişme sağlanır. Keza eğitim sorunumuzun en başındaki meselelerden biri bu.

‘Teknik’ sorunlara çözümün yanı sıra eğitimdeki sosyal problemlerin önüne geçmek için de çalışmalar yapılacak.

Örneğin geçtiğimiz ay Aksaray’da otizmli çocukların yuhalanması skandalı, MEB’in eğitim planlaması çalışmasına da yansımış. 

MEB, eğitimde adalet temelli yaklaşım modeline ayrı bir önem atfederek başlık açmış…

Çalışmada buna ithafen;

“Özel eğitim ihtiyacı olan bireyleri akranlarından soyutlamayan ve birlikte yaşama kültürünü güçlendiren eğitimde adalet temelli yaklaşım modeli geliştirilecek.” deniyor…

Ayrıca, özel yetenekli öğrencilerin ise akranlarından ayrıştırılmadan doğalarına uygun bir eğitim yöntemi ile destekleneceği belirtiliyor.

Ve tüm bunlar yapılırken de uluslararası standartların gözetileceği vurgulanıyor.

Yıllardır çözülemeyen eğitim sorunumuzun önemli başlıkları bunlar, 

Hayırlısı olsun…

***

“…Mış Gibi” yapan BM

İşte dünyadaki sorunlara karşı sadece rapor hazırlayıp yayımlamakla yetinen Birleşmiş Milletler’den iki rapor daha.

Faydalı olabilecek raporlar bunlar elbette… Ama sadece rapor.

Hakkını verelim, BM tüm sorunlarda olduğu gibi bu sorunlara yönelik de iyi çalışmış ama dediğimiz gibi sadece raporları yayımlamak için çalışmış.

Gelelim raporların içeriğine.

İlki, dünya liderlerinin katılacağı BM İklim Zirvesi öncesi yayınlandı.

2015-2019 yılları arasının küresel sıcaklık değerleri açısından tarihteki en sıcak 5 yıllık dönemde olduğumuz vurgulanıyor…

Ve devletlerin sera gazı salınımını azaltma hedeflerini yükseltmeleri isteniyor...

Tavsiye raporu.

Küresel ısınma bir ''iklim krizi'' tabi.

Bu önemli uyarı uluslararası ölçekte dikkate alınmamış ki, giderek büyüyen iklim sorunu ile karşı karşıyayız.  

Öyle ki, ''iklim değişikliğinin her yıl 7 milyon kişinin ölümüne neden olacağı'' uyarısı daha da yüksek bir sesle dillendirilmeye başlandı…

Her iklim zirvesi öncesi başta Avrupa olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden gençler eylem yapıp, yönetenlerin dikkatini çekmeye çalışsa da,

Görünen o ki, bir arpa boyu yol alınamıyor.

Sorunun çözümü gençlik eylemlerinden daha çok BM’nin raportör görevinden çıkıp, icraata geçmesi ile ilintili gibi…

***

İkinci raporun içeriği ise özgürlüklerinden mahrum edilen çocuklarla ilgili…

Yine BM araştırmasında, dünyada 7 milyondan fazla çocuğun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı vurgulanıyor.

Her yıl cezaevlerinde, gözaltında, göçmen gözaltı merkezlerinde ve sosyal yardım kurumlarında bulunan milyonlarca çocuk, özgürlüklerinden mahrum. 

1 milyon çocuk ise farklı farklı ülkelerde farklı farklı nedenlerden gözaltında tutuluyor.

Yardım kurumlarında tutulan çocukların sayısı ise 5 milyon 400 bini bulmuş.

Çocuk özgürlüğü sorununun yaşandığı ülkelerin başında ise ABD geliyor.

Her 100 bin çocuktan ortalama 60'ının özgürlüğünden mahrum bırakıldığı vurgulanan raporda ABD'yi Bolivya, Botsvana ve Sri Lanka takip ediyor…

Her iki rapor da önemli…

Su götürmez bir gerçek ki, ikisi de üzerinde yoğunlaşmamız gereken insanlık sorunsalı.

Üzerine düşeni yapmakla her bir dünya vatandaşı sorumlu.

Ama, “Dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan” BM ne yapacak?

Biz BM’yi “işe yaramıyorsun” diye eleştirmekten bıktık, onlar ise icraata geçmek yerine rapor hazırlamaktan bıkmadılar.

Ne diyelim ki daha fazla!

Her zaman “…mış gibi” yapan bir dünya örgütünden beklentimiz fazlalaşıyor mu?