EN TEHLİKELİ AŞI: KÜLTÜREL AŞILAMA

Ümit G. CEYLAN 08 Eki 2020

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Dünyanın her tarafında küresel ölçekte geneli ilgilendiren bir takım uygulama, alışkanlık ve yaptırımlara karşı olanlar vardır.

Dünyanın her tarafında küresel ölçekte geneli ilgilendiren bir takım uygulama, alışkanlık ve yaptırımlara karşı olanlar vardır. Özellikle Fransa genelde hep herşeye karşı olan ülkelerin başında gelir. Ek vergi uygulaması deyince ayaklanırlar. Korona tedbirleri kapsamında maske zorunluluğu gelir ayaklanırlar. Herşeye karşı duruşları olanlara bakalım küresel emperyalizme karşı durabilmişler mi? O çok bilindik kahve markası ve daha birçok hazır gıda zinciri ülkelerinde yok mu? Hangi ülkede yok ki diye sormak sanırım en doğru soru olacaktır.

Aşıya karşı olmak

Son zamanlar daha sık duyuyoruz bu aşı karşıtlarını. Daha önce de duyardık ama bu kez daha fazla duyar olduk. Özellikle komplo teoricileri zaten uyduruk bir virüs olan koronaya karşı bu kadar tedbir almanın dış güçlerin bir oyunu olduğu tezini söyleyip duruyorlar. Komplo teorileri ile kendilerine farklı bir dünya yaratanların içinde bulundukları fantastik dünyada aşıya da yer yok. Hatta yerli aşıya bile yer yok. Diyelim ki dış güçler, bilim dünyasını satın aldı ve bu virüsü dünyaya yaydı şimdide hepimizi çiplemek için aşı ve bezeri takip araçlarıyla hatta deri altına yerleştirecekleri bir aygıt ile hepimizi morona çevirecekler. O halde bilimsel gerçeklikler ışığında halkı aydınlatmak varken neden inandırıcılıktan uzak bir takım hayali teorilerle vakit çürütüyorlar. Bilmediğin bir konuda konuşmak derinlemesine araştırma yapmayı gerektirir ve tartışma tekniklerini mantık çerçevesinde bilecek düzeyde sağlam yapıda olmak gerekir ki aşıya karşı olmak için argümanların olsun.

İroni devrindeyiz

Karşı çıkarak PR yapmak! Bu da halkla ilişkilerde kullanılan bir iletişim taktiğidir. İnglizcedeki adıyla manipulation to adaptation. Türkçedeki karşılığıyla “adaptasyon için manipüle etmek” demektir. Yani söylemek stediğim şu ki; bir ürünü bir fikri bir anlayışı insanların dünyasında var edebilmek için manipüle edersiniz. Bu da bir çeşit algı yöntemidir. O ürüne karşı bir merak oluşturursanız, iletişimin unsuru olan merak dürtüsünü uyandırırsınız. Yani aşı yanlış, kötü diyerek ortaya atılanlar aslında bilmeden algı ajanları tarafından manipüle edilerek aşının tanıtımını yapmaktadırlar. Böylelikle de bilimsel olmayan bir yoldan algı opersyonlarıyla ilaç firmalarına kar elde etmelerini sağlamaktadırlar. Aslına baktığımızda bütünüyle bulunduğumuz yüzyıl bir ironi devridir.

Güruh muyuz gerçekten?

Klasik kültürel kuramcılar 19. Yüzyılın başında toplumu medya önünde “güruh” diye tanımlamışlardır. Medyanın rahatlıkla panipüle edeceği kitleleri nasıl psikolojik olarak etkileyeceklerini çözmüşler ve hala da aynı anlayışla ve fakat farklı yöntemler kullanarak bir kesimi yönetmektedirler. Günümüz bilgi çağı olması insanların bilgiye ulaşması bu kadar kolaylaşmış gibi görünse de elimizdeki bilgi gerçek bilgi mi bunu tartıyor muyuz? Eğer tartmıyorsak evet biz o güruhun içindeyiz.

Kültürel aşılama

Bir ironi devrindeyiz dedik. Evet gerçekten de öyle; karantina sürecinde şu marka kahveyi çok özledim diyen müteddeyin birinin sosyal medyada görüntü vermesi ile birlikte aşıya karşı olması ne kadar ironiyse, uluslararası çevreci sivi toplum örgütü adına caddelerimizde anket yapan gençlerimizin giydiği o ünlü marka jean için harcanan su ve enerjiden bi haber olarak bu ironin bir figüranı olması başka bir kültürel akıl tutulmasıdır. Kültürel aşılamanın toplumlarda yarattığı son zamanlardaki en büyük çıkmaz toplumların kültürel miraslarını redederek insanları sözüm ona saflığa davet etmesidir. Önce markalarla nesilleri bir gruba bir markanın etrafında aşılayan bu anlayış herkesi birbirine benzeterek aslında hepimiz insanız anlayışını ortaya attı. Böylelikle de toplumların geriye dönük hafıza silme işlemini başlattı. Kültürel kodların silindiği veya kültürün sadece resim, heykel, müzik yani bir meta olarak görünür olmasıyla yetinilmesi, derinlikten uzak ve gereksiz görülen bir hayat aşılanırken korona aşısına karşı olmak ironisi ile içiçeyiz.

HİKMET VÜCUD GİYER

Hikmetin vücud giymiş somut halini nerde bulacağız diye sorup gülüp geçenler var. Üstelik bu bilgi ve teknoloji çağında bana hikmeti ispat et, labaratuvar ortamında göster diyenlere nasıl cevap vereceğiz? Burada yetmiş, seksen kelime ile anlatılacak bir konu değil biliyorum. Bunun için bir tasavvuf külliyatı, dinler tarihi, bilgeler okulunun derslerini okumak süzgeçten geçirip anlatmak lazım ama pozitif bilimler yanında bunların ne değeri var, öyle değil mi? Binlerce yıllık bir insan olma ilmini bir kenara atıp okullarda, belleklerde materyalist bir anlayış inşaa edince hikmet bir isim olmaktan öteye geçemiyor. Bu devirde hikmet bilgisinin vücud giymiş hali nefsimize en zor gelen şeylere karşı sabır ve tahammül gösterebilmek ve bunun da yaratıcının bir imtihanı olduğunu görebilmek demektir. Laboratuvar ortamında deneylerle ispatlanmayan bu aciz aletlere sığamayan hikmet bilgisi ancak bir inananın kalbine sığmalı ki hikmet ondan doğaya, sofraya, tebessüme, öfkesini dindirmeye, anlamaya, çalışmaya velhasıl insan olmanın tüm değerleri için yeniden düşünmeye ve anlamaya gayretten bir an olsun ayrılmamaya hikmet densin. Öte yandan bir bilge kişiye sormuşlar hikmeti. O’da vehim ve hayal hikmetin önünde perdedir demiş. Demek ki hikmete basbayağa bilimle, ilimle somut yollardan da ulaşılabilir. Bir hal erbabındaki hikmetle atom aliminin hikmet arayışı farklı değildir. Kaderde yolları değişiktir ama varacakları yer aynıdır. Yeter ki amaç hikmet olsun. Araç senin elindeki kabiliyettir. Bu bazen matematik olur, bazen fizik, mantık yani akıl olur ama kimisi için de en kestirme araç hikmeti bulmak için kalp olur vesselam.

KALP SEVGİYLE YOĞRULUR

Hangi kalp sevgiyle yoğrulursa iyileşmez ki? Bugün dünyamızın yara alan taraflarına bir bakalım. Kin, nefret, hırs hepsi kan dökücü bir araca dönüşmüş. Gıptaya çeviremedikçe bu yanımızı ne kadar dayanır kalp bize. Bir hamur elde ne de güzel şekil alır, mis gibi kokar. Peki bizden çıkan sözlerden misk mi yayılır aleme, yoksa işkembe kokusu mu? Lavanta isteyene lavanta, gül isteyene gül şerbeti versek ne kaybederiz? Onun şifasını bilmezsek, bulmazsak bize kim bakar, kim acır? Alem kat kat; sevdikçe açılır pencereler. İnandıkça, kalbini açtıkça semaya ellere şifa iner. Her kalbe giden bir sevgi yolu bulunur eğer isterse insan. Kalbini aynaya tut o söyler sana sırrını. Bakmaktan utanma kalbine, sırrını onunla paylaş ona söyle derdini. Cümle dertlerin şifası kalptedir. Sevgiden kapta yoğrulan her dert dem dem islah olup kuş gibi özgürlüğüne kavuşur gece semada bir yıldız gibi parlar göğüsümüzde.

TEŞEKKÜR ETMEK

Günlük hayatımızın içinde sıradan bir şey gibi öylesine ağazımızdan çıkan iki kelime değildir teşekkür etmek. Eylemi gerçekleştireni teşvik eden, kişiye amacına ulaşmasının verdiği haz ile hayata anlam katmasını sağladığımız sözcüklerdir. Bu da bir iyiliktir tebessüm gibi. İyilik yapmak veya teşvik edip destek vermek amacıyla zaman zaman Buluşma Noktası sayfasında haberini paylaştığımız dostlardan bir ses seda çıkmıyor. Sanki yapsan da olur yapmasan da der gibiler. Haberimizi sana yap demedik zaten der gibiler. O zaman desteklemeyelim mi? Gazetecilik sosyal sorumluluktur, en azından ben öyle görüyorum. Ama tabii onlar da haklı. Sosyal medya var ya artık. Gazetede haber olmuş olmamış nolacak. Olsun bir küçük kuru teşekkürün dahi bereketini göz ardı etmemeliyiz.

KONUK YAZAR

DOÇ. DR. IŞIL İLKNUR SERT

KÜTÜPHANELER İLE ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK

Tüm kademelerdeki öğrenciler ve yaşam boyu öğrenme etkinliği içinde olan biz yetişkin öğrenciler için sonbahar demek okulların açılması, yeni bir eğitim ve öğretim döneminin başlaması demektir. Öğrenme çabasında yeni bir adım atmak için hevesli olan herkes kendisini sonbaharda daha bir aktif hisseder. Hele ki bugünlerde yeni bilgiler öğrenmemiz, değişikliklere uyum sağlamamız ve öğrendiklerimizi yaşamımıza aktarmamız için hayat bizi neredeyse daha da zorluyor. Pandemi dönemi, özellikle sağlık okuryazarlığı ve teknoloji konularında öğrenme çabası içinde olmamızı gerektiriyor. Her gün yeni bilgiler geliyor, gelen yeni bilgiler hızla değişiyor, öğrenme işi gün geçtikçe daha da hayati bir mesele halini alıyor. Bu sonbahar bizlere öğrenme etkinliği açısından çok daha önemli bir dönemin içinde olduğumuzu, yani artık her birimizin öğrenmeyi öğrenme çabası içinde olması gerektiğini düşündürüyor.

Öğrenmek başlı başına zor bir çaba iken, bir de öğrenmeyi öğrenme çabası içine girmek oldukça kafa karıştırıcı gibi gelse de aslında bu, hepimizin gerçekleştirmeye çalıştığı bir faaliyettir. Eldeki bilgileri kullanarak problem çözebilmek ya da var olan bilgileri sorgulayarak eleştirel düşünebilmek öğrenmeyi öğrenme içinde ele alınır. Burada önemli olan, kişinin kendi kendine öğrenme işini gerçekleştirebilmesidir. Bu pandemi döneminde de her birimiz sağlık, teknoloji, eğitim ve öğretim konularında pek çok şeyi kendimiz öğrenmeye çalışmadık mı? Kimilerimiz öğrenmeyi çok sevdi ve yeni beceriler geliştirmeye, yeni bilgiler edinmeye devam etti. Kimilerimiz ise pes etti ve verilenle yetinmeye çalıştı.

Bu zor günlerde bunları düşünmek size lüks gibi gelebilir. Ancak hayatta kalabilmenin bile sağlık okuryazarlığı becerisine sahip olmakla ilgisi varken, düşünmek ve öğrenmek hiçbir zaman diliminde olmadığı kadar öne çıkıyor. Aslında burada bizlere yardım edecek kuruluşlar var. Ancak içlerinde kütüphanelerin de olduğu ne yazık ki akla gelmiyor. Öğrenmeyi öğrenen bir kişinin hem çok sayıda basılı hem de çok sayıda güvenilir elektronik kaynağa ulaşmaya ihtiyacı vardır. Öğrenmeyi öğreten kişiler yani öğretmenlerimiz ve öğretim üyelerimiz de aynı şekilde çok çeşitli bilgi kaynaklarına ihtiyaç duyarlar. Ancak kütüphane kullanma alışkanlığına sahip olanlar ne yazık ki çoğunlukta değildir.  

Öğretenlerin de öğrenmeyi öğrenmesi şarttır. Mesela çok çeşitli kaynakları derslerinde kullanmayı öğrenmeleri gerekir. Derslerin kanıta dayalı çalışmalar eşliğinde anlatılması, dersi ilgi çekici kılmaktadır. Bunun için gerekli malzemeler kütüphanelerden ve güvenilir internet kaynaklarından bulunabilir. Tarih konusunu işlerken bir anlaşmanın orijinal metnini göstermek, yakın tarihten olayları anlatırken siyah beyaz fotoğraflar ile kanıta dayalı bir ders işlemek, anlatılanların daha da akılda kalmasını sağlayacaktır. İşlenen konuların yaşamın içinden olduğunu göstermek, öğrencilerin "Bu bilgi benim ne işine yarayacak?" sorusunu farklı sormasına neden olur. "Bu bilgiyi hayatımda nasıl kullanabilirim?" diye doğru sorular sorabilmek, eleştirel düşünceyi bir gelişim aracı olarak kullanmak bu tür çalışmalarla gerçekleşir.

Bunun için gereken kaynakları kütüphanelerden bulabilirsiniz. Mesela şu anda internet üzerinden görüntülerine kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir kaynak: İstanbul Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Nadir Eserler Kütüphanesi içinde bulunan Sultan II. Abdülhamid  Han’ın Yıldız Fotoğraf Koleksiyonu. Başka bir örnek ise Salt Araştırma’dan verilebilir. Bu kurum, eğitim yapıları ve sağlık alanında seçilmiş belge ve fotoğrafları taramamızı, önemli bir koleksiyona erişmemizi sağlıyor. Milli Kütüphane, kitapdışı belgeler arasında yer alan afiş ve tablo görüntülerine ulaşmamıza yardımcı oluyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak şunu da unutmadan eklemek gerek: Pandemi ortamında da her türlü sağlık tedbiri alınmış olan kütüphanelerimiz, ziyaretinize açıktır. Daha ayrıntılı sorularınızı, bu konuda eğitim almış kütüphanecilerimize tüm iletişim kanalları aracılığıyla rahatça sorabilirsiniz.

Bilginin etik kullanılması da öğrenmeyi öğrenme içinde ele alınan önemli bir konu. Sosyal medyada içerik üretilirken kütüphanelere ya da orijinal kaynaklara bakmayı düşünemiyoruz. Kullandığımız bir kaynağın adını belirtmeyi bile önemsemiyoruz. Mesela bir şiirin şairini yanlış yazabiliyoruz. Bunu kopyalayıp yapıştıran başka kullanıcılar, bilginin yanlış bir şekilde yayılmasına neden oluyorlar. Bu durum bir köşe yazarının da başına gelmişti. Bilgiyi internet üzerinde bir siteden kopyalayarak aldığını, doğrulamadan yayımladığını itiraf etmişti. O nedenle öğrenmeyi öğrenirken doğru bilgi kaynaklarını kullanmayı da bilmek gerekiyor. Yani bilginin etik kullanımı konusunda da öğrenilecek çok şey var.

Öğrenmeyi öğrenirken kullandığınız kaynakların bazısının sığ kaldığını, bazılarının ise engin denizler gibi sizi derinlere götürdüğünü hissedersiniz. İki kaynak türü arasındaki fark da bu işte... Öğrenmeyi öğrenirken kütüphaneleri kullanabilmek, bambaşka ufuklara yelken açmanızı ve başkalarına da yol gösterici olmanızı sağlar.

Katkılarınız ve paylaşmak istedikleriniz için: isilis@istanbul.edu.tr

ARTI –EKSİ

Artı

Kütüphane kuruluyor

Tanıdığım bir yayınevi sahibi dostumuz Azarbaycan Karabağ’a kütüphane kuruyor. Bir kampanya ile sosyal medyada başlattığı duyuruya şimdiye kadar ulaşan kitap sayısı on beş bini bulmuş durumda. Savaştan sonra kültürel yapılanmaya karınca kararınca katkıda bulunulması bina dikmek kadar önemli birşeydir. Hatta belki de bina dikmekden bile daha önemlidir diyebiliriz.

Eksi

Eğlen cepte nedir?

Cep telefonlarınız otomatik talimattaysa aman dikkatli olun. Dördüncü ayın sonunda tesadüfen farkettim bende. Eğlen cepte diye bir yere güya abone olmuşum. Sanırım bir SMS hattına cevap vermişim. Haziran ayından beri fatutama ek olarak aylık 56 lira ödemişim. Hizmet aldığım GSM şirketini aradım anlar anlamaz. 3544 nolu bir SMS hattı bu ve http://payguru.com diye başlayan bir web uzantısı var. Bu nasıl bir dolandırıcılıktır anlamadım. GSM şirketi güya buradan aldığım hizmeti iptal edebildi ancak. Ne hizmeti aldığımı da anlamadım ki! GSM firmaları da bu konuda abonelerini korumaları gerekir. İnternette eğlen cepte diye girdiğinizde karşınıza bir çok forum çıkyor buranın bir dolandırıcılık işi olduğuna dair. Bunu bile bile aboneler uyarılmıyor. Tüketici masasına başvuru yapacağım bakalım ne elde edeceğiz. Aman dikkatli olun. Faturanızı mutlaka kontrol edip anında gereğini yapın.

BİR KUANTUMDUR GİDİYOR

Kuantum fiziği nedir diye sorsak cevap veremezler ama bilimsel İslam adı altında guya kuantum anlatıyoruz diye marketlerde dahi kitapları satılır. Kuantum duvarın ötesini görmektir diyor ama biri de kalkıp ya hu sen duvarın ötesini gördün mü diye sormuyor. Biri de ispat et, bilim deneye dayanır diye söylemez, sormaz. Öyle yer yutar kabul eder. “Kuantumu Çözdüm” tadında ne olduğu belli olmayan kitapların hepsi de safsatadır. Evrene enerji gönderiyorum, senden enerji alamadım diye diye işi kuantuma bağlayanlar acaba kuantumu, fiziğin dördüncü boyutu olan zaman içerisindeki tartışmalarını bilmeden, bir tane fizik profesörünü dinlemeden bu konuda bir kitap bile okumadan İbnül Arabi’nin durduğu yerden konuya açıklık getireyim deyip sosyal medyada cümle kurması nasıl bir komikliktir. Koskoca kuantum fiziği de modaya kurban gitti kısacası budur.