ERDOĞAN NEFRETİNİN GELDİĞİ SON NOKTA: "FETÖ DİYE BİR ŞEY YOK"

Doç. Dr. Can CEYLAN
Kovid-19'a karşı verilen sağlık mücâdelesinde en büyük silâhımız olan aşıyı bile, "AKP'li bir sağlık bakanı istiyor" diye siyâsî bir argüman hâline getirecek kadar gırtlağına kadar kin ve nefret içine batmış olanlar, kendi kinlerinde boğulmamak için olur olmaz zamanlarda seslerini yükseltmektedir.

Oruç ibâdetinin Ramazan Bayramı’ndan sonra, hac ibâdetin de Hicaz’dan döndükten sonra başladığı söylenir. Mesele, sâdece ibâdeti fizîken ve belli zamanda getirmek değil, o ibâdetin kazandığı değeri bir alışkanlık hâlinde sosyal hayâta aktarmak ve uygulamaktır. 15 Temmuz da böyle önemli değerleri içinde barındıran bir târihî olaydır. Devlet, vatan, millet, demokrasi, şehitlik gibi birçok mânevî değerin bir arada bulunduğu böyle önemli bir olayı, sâdece yıl dönümlerinde ve senede bir kez hatırlamak olmaz. Bu görevi Nedim Şener neredeyse tek başına üstlenmiş durumdadır ve 15 Temmuz’da darbeye kalkışan FETÖ’yü yazılarıyla gündemde tutmaktadır. Nedim Şener’i yalnız bırakmamamız gerekir. Her sabah, devletimizin ayakta ve milletimizin birlik ve berâberlik için uyanmamız için, her geceyi 15 Temmuz gecesi bilmemiz gerekir. Aksi takdirde 15 Temmuz gecesi emellerine ulaşamayanlar, “sû uyur, düşman uyumaz” şiârınca bir gün bizi gâfil yakalayabilirler.

Kovid-19’a karşı verilen sağlık mücâdelesinde en büyük silâhımız olan aşıyı bile, “AKP’li bir sağlık bakanı istiyor” diye siyâsî bir argüman hâline getirecek kadar gırtlağına kadar kin ve nefret içine batmış olanlar, kendi kinlerinde boğulmamak için olur olmaz zamanlarda seslerini yükseltmektedir. Böyle yaparak “nefret dininin farzı”nı yerine getirmekte, “nefret tarîkatının zikri”ni  icra etmektedirler.

FETÖ itirafçılarını bile duymazdan geliyorlar

Yıllarca FETÖ isimli terör örgütü içinde bulunmuş ve binlerce vatan evlâdının hayâtıyla oynamış ve 15 Temmuz sonrası geç de olsa pişman olup itirafçılık yapanların söyledikleriyle, her şey ayan beyan ortadadır. Birkaç hafta önce FETÖ’nün mahrem yapılanmasında yer almış ve daha sonra itirafçı olmuş Salim Zeybek bunların son örneğidir. Verilen binlerce yıllık müebbet hapis cezâları bile kamu vicdânında yetersiz kalırken, birileri hâlâ “FETÖ” lafını bile ilk defa duymuş gibi davranmakta ve FETÖ’ye  karşı verilen ve daha uzun yıllar verilecek olan mücâdeleyi  itibarsızlaştırmakta ve sulandırmaktadır.

Bunları kimlerin yaptığı kamuoyu gayet iyi bilmektedir. Ama 15 Temmuz’un yıldönümünden birkaç gün önce bayrak yarışında sırası gelmiş atletleri gibi ortaya çıkan isimleri de zikretmekte yarar vardır.

“Kimse ağzıma böyle bir tabir tıkamaz”

Bir zamanlar “Ege Barışı” için güvercinlik yapıp karşı kıyılara zeytin dalı taşıyan ve oraya giderken Ege’nin zeybeğini götürmeyen ve eli boş geri dönen Zülfü Livaneli, 1994’deki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yarışındaki yenilginin acısını hâlâ unutmamış görünüyor. Verdiği konserlerde Ekrem İmamoğlu’na protokolün en ön sırasında yer vererek bu acıyı hafifletmeye çalışsa da, konserler dışında bulunduğu kulis ortamlarda başka hesaplar peşinde koşmaktadır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2023’te Cumhurbaşkanı adayı olması söylentileri çıktığında birden, bir önceki CHP genel başkanı Deniz Baykal’ı hedef alan ifâdeler kullanan Zülfü Livaneli’nin bâzı kulislerde cumhurbaşkanı adayı olmak için çalışmalar yürüttüğü de kamuoyuna sızmaktadır. Ama gerekli şartları yerine getiren her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi onun da böyle bir hakkı olması varken, bunun bir de siyâsî desteği olması gerektiğini de çok iyi bilen Zülfü Livaneli, önce okyanus ötesine bir mesaj gönderme gibi bir hamle yaptı. Katıldığı bir televizyon programında “FETÖ” yerine “Gülen Hareketi” ifâdesini kullandı ve “delikanlılık” yapıp “Kimse ağzıma böyle bir tabir tıkamaz” dedi.

Bu cümleyi kurarak “FETÖ” diyenleri de “ağzına tâbir tıkılmış” olmakla itham etti. Yunancadan yardım alarak oluşturabileceğimiz bir tâbirle, “Mega entelektüellik” yapan Livaneli, böylece 15 Temmuz hâin darbe girişimin de kendisi için bir anlamı olmadığını ortaya koymuş oldu. Târihe ve Türk kamuoyuna mâl olmuş ve iktidârın yanında muhalefetin de kullandığı “FETÖ” tâbirini “ağza tıkılmış tâbir” olarak nitelendirmek kendisine ne kadar siyâsî destek ve puan getirir, bunu yakında göreceğiz.

“15 Temmuz darbe değil”miş

4 Nisan 2021 gecesi yangında mal kaçırır gibi gece yarısı yayınlanan “103 amiral bildirisi”nden birkaç gün önce, “Erdoğan demokratik yollarla gitmez” diyerek gündeme oturan Can Ataklı, daha sonra geri vites yapıp bu sözlerinin muhalefete uyarı niteliği taşıdığını ve muhalefet böyle yapmaya devam ederse Erdoğan’ın demokratik olarak yenilmesinin mümkün olmadığını demek istediğini iddia etti. Darbeci Kenan Evren’in bile yıllar sonra “darbeyi siz istediniz diye yaptık” diye geri vites yaptığı bir ülkede, bâzı isimlerin hâlis niyetli olduğunu zannetmek fazla iyi niyetlilik olur.

“Üç tarafı deniz olan Türkiye zaten uçak gemisi gibi değil mi? O gemiyi nerede kullanacağız” gibi akıllara durgunluk veren jeopolitik bir analiz zekâsına(!) sâhip olan Can Ataklı, sosyal medyada yayınladığı bir videoda yine kendisiyle çelişen ifâdelerle FETÖ’yü  savundu ve 15 Temmuz direnişini itibarsızlaştırmaya çalıştı. Art arda söylediği şu cümleler çelişki için yeterlidir:

“15 Temmuz dehşet bir olaydır. Hâlâ gizemini çözemedik. Ben ısrarla söylüyorum, yüzde 20’sini biliyoruz. Ama şunu rahatlıkla söylüyorum: Arkadaş darbe marbe değil”.

“FETÖ, terör örgütü değilmiş”

Muhalefet yandaşı TELE1 kanalının sunucu Can Ataklı, yüzde 20’si bilinen bir şey hakkında nasıl bu kadar “rahat” ve “emin”konuşabiliyor? Can Ataklı’nın bir dediği bir dediğini tutmuyor olabilir. Bir cümle önce söylediği şeyi unutuyor olabilir. Ama bu cümlelerin hemen ardından “FETÖ terör örgütü falan değil” demesi, bir unutkanlık değil, yalancılıktır. 

Can Ataklı bu ifâdeleriyle yalancılıkla yetinmeyip “Vatandaşı kandırmayalım” diyerek yanına almaya çalıştığı vatandaşın aklıyla da alay etmektedir. Bu yalanları attığı ve FETÖ’yü savunduğu yayını yaptığı tâtil beldesinde, huzu r içinde denize giriyor, yemeğini yiyip içkisini içiyorsa, bunu tepesinde dalgalanan al bayrağımız için o gece uğruna can verenler sâyesindedir.

Türk adâleti önünde ifâde veren yüzlerce FETÖ itirafçısı, binlerce klasör dolusu dava dosyasıyla uluslararası resmî ve sivil kuruluşlar tarafından kabul edilen FETÖ gerçeğini görmemek, FETÖcü generallerin bile yıllarca süren beyin yıkama süreciyle düştükleri bir gaflettir. Can Ataklı bunları söyleyebilmek için kendi kendine hangi ikna metotlarını uygulamaktadır acaba? 

Jakoben demokratlar!

Demokratlığı ağzına sakız yapan mahalleden Zülfü Livaneli’nin “kimse benim ağzıma tabir yıkamaz”; Can Ataklı’nın “Kimseyi kandırmayalım” diyerek yeni bir örneğini sergiledikleri “Doğrusunu ben bilirim” tavrı, artık Fransa’daki Jakobenlerde bile kalmamıştır. Ama maalesef Batı’yı hep geriden ve işine geldiği gibi tâkip eden bu “beyaz demokratlar”, elinde sâdece bayrak ve ayağında parmak arası terlikle hâin darbeye dur diyen bu milletin irfânını hiçbir zaman anlamayacak ve fakat bir süre daha bu irfânın kaymağını yemeğe devam edecektir.

Onlar istedikleri kadar gırtlağa kadar battıkları nefretleriyle 15 Temmuz’u sulandırmaya çalışsınlar, FETÖ elebaşının CIA yardımıyla kırk senede kurmaya çalıştığı hâin düzeni bir gecede yıkmayı bilen bu millet, her ne kadar senede bir hatırlıyor gözükse de, 15 Temmuz rûhunu nesilden  nesile  aktaracak kadar canlı tutacaktır.