EYVAH, ÖNCELİĞİ YİNE İNGİLİZCEYE Mİ VERİYORUZ?

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Yeni dönemde çok şeyler beklediğimiz yeni Millî Eğitim Bakanımızın, bir önceki bakan zamânında 700'den fazla pilot okulda başlayan uygulamayı bu sene genişletmesinin sakıncalı olduğunu düşünüyorum.

Arife günü (20 Ağustos 2018) haber bültenlerinde 2018-2019 eğitim-öğretim yılındaki bir uygulama ile ilgili bir haber vardı. Bu yazıyı da o haberle ilgili kaleme aldım, ama bayram keyfiniz bozulmasın diye bugüne sakladım, çünkü benim keyfim bozulmuştu. Ortaokul birinci sınıflara (5. Sınıf) İngilizce hazırlık sınıfı geliyormuş. Bu haberi duyunca, “Eyvah” demeden edemedim. Nedenine gelince…

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin ilk bakanlar kurulunda üzerinde en çok beklentim olan bakanlık Millî Eğitim Bakanlığı’dır. Bunun olumlu sebebi sayın bakanımız Prof.Dr. Ziya Selçuk’un göreve geldiği ilk günden itibâren yaptığı müspet açıklamalardır. Sayın bakanımız hakkındaki düşüncelerin aynı istikamette devam etmektedir.

Ancak, Arife günündeki haberlerde duyduklarım açıkçası canımı sıktı. Haber bültenine canlı telefon bağlantısı yapan “uzman”ın da İngilizce hazırlık sınıfı uygulamasının pedagojik etkilerinden ziyâde teknik altyapıya vurgu yapması, yıllardır süregelen vehâmetin süreceği fikrimi güçlendirdi.

Ben ilkokulların beş yıl olduğu ve temel eğitimin sekiz yıl olmadığı dönemin öğrenci neslindenim. İlkokulu bitirdikten sonra, ortaokul birinci sınıfta İngilizce hazırlık okumuştum ve daha sonraki sınıflarda dersleri hâlâ hiçbir olumlu etkisini göremediğim şekilde İngilizce(!) görmüştüm. Hâlâ birçok matematik, fizik, kimya teriminin Türkçesini bilmem. Sosyal bilimci olduğum için eksikliğini de duymam. Daha sonra tüm eğitim hayâtım İngilizce ile geçti. Sırasıyla okuduğum ODTÜ’de, Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Yeditepe Üniversitesi’nde eğitim dili İngilizce idi ve hâlâ öyle. Resmî dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesinde tezimi resmî dil ve anadilim olan Türkçe yazmak için üniversite senatosundan izin(!) almam gerekti. Akademisyenliğimin on yılı aşkın süresi üniversitelerin İngilizce hazırlık okullarında geçti. Dolayısıyla ülkemizin İngilizce konusundaki durumunu iyi bildiğimi söyleyebilirim. Açıkçası, başta İngilizce olmak üzere yabancı dil öğrenilmesini sonuna kadar desteklerim, ama eğitimin İngilizce ya da başka bir dille yapılmasına da sonuna kadar karşıyım.

Bu yüzden ne zaman “İngilizce hazırlık sınıfı” lafını duysam irkilirim.

Eğitim sistemimizin sorunu İngilizce değil

Yeni dönemde çok şeyler beklediğimiz yeni Millî Eğitim Bakanımızın, bir önceki bakan zamânında 700’den fazla pilot okulda başlayan uygulamayı bu sene genişletmesinin sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Zira, millî eğitim sistemimizin öncelikli sorunu İngilizce değildir. Adı üstünde; İngilizce yabancı bir dildir ve “millî” değildir. Dolayısıyla millî eğitimde yaşanan sorunları, eğitim dilini İngilizce yaparak çözemeyiz. Her öğrencinin, öğretmenin, kantin ve temizlik görevlililerin Türkçe konuştuğu ortamda İngilizce falan öğretilemez, öğrenilemez. Yaparım diyen varsa alnından öperim.

Eğitimdeki “millî” sorunumuz, İngilizce öğretmek değildir. Sorunumuz, eğitim sistemimiz herhangi bir şeyin öğretilmesi ve öğrenilmesi için uygun olmamasıdır. Öncelikli “millî” sorunumuz budur. Henüz ilkokul üçüncü sınıftaki bir öğrenci, neden okula gittiğini sorguluyorsa,  bunun sebebi okulda öğrendiklerinin sosyal ve günlük hayatta karşılığının olmamasıdır. Bu kadar önemli bir mesele önümüzde dağ gibi dururken, biz bu dağı ufak patikalar açarak aşamayız. İngilizce ile alınan kararlar ve uygulamalar “Millî eğitim sorunu dağı”nın üstündeki patikadan farklı değildir.

İngilizceden çok şey bekleme hakkımız yok

Öncelikle bütün eğitim ve öğretim anlayışımız, “bitirince ne olacaksın?” ve “ne iş yapacaksın?” sorularına cevap bulmak için olduğu sürece, bir arpa boyu yol alamayız. Hayattaki başarımızı, yaptığımız işten kazandığımız paraya endeksliyoruz ve “okul”dan çok şey bekliyoruz.

1992 yılında ODTÜ İngilizce öğretmenliği bölümünü kazandığımda birçok kişi “Yırttın oğlum” demişti. Aradan geçen otuz yıla yakın sürede yırtılan ya da dikilen şeylerin hiçbiri İngilizce ile ilgili olmadı.

Hayâtımızı okuldaki öğretim ve eğitime; eğitimi de İngilizceye yüklüyoruz. İngilizceden beklentimiz o kadar yüksek seviyedeki, meşhur şarkıdaki “Sen yoksan her şey eksik, sen varsan her şey tamam” durumundayız. “Ya hep ya hiç” diyoruz. İngilizce öğrenince dünyâyı fethedeceğimizi zannediyoruz. Ama yurtdışına çıkınca, Avrupa’da bile birçok kişinin İngilizce konuşmayı tercih etmediğini görüyoruz. Daha kötüsü, İngiltere’de günlük hayatta konuşulan İngilizceyi duyunca Türkiye’deki İngilizce derslerinde “three” ile “tree” kelimelerinin arasındaki telaffuz farkı için harcadığımız zamânın hiçbir anlamı olmadığını görüyoruz.

Hiçbir dil, “dünya dili” değildir. Sömürgeci söylemin en büyük yalanlarından biri, “Dünya dili İngilizcedir.” Evet, İngilizce dünyâdaki en yaygın yabancı dildir, ama bizdeki sömürgeci kafa başka hiçbir ülkede olmadığı için, hiçbir ülke insanı kendi anadiline, bizim Türkçeye yaptığımız gibi, “ikinci sınıf dil” muamelesi yapmaz.

Hiçbir dil, “dünya dili” olmadığı için, İngilizce de dünya dili değildir. Ama bizim İngilizceyi bir taraftan yüceltip bir taraftan da İngilizceden çok şey beklemek yanlışımız yüzünden, millî eğitim sistemimiz bir türlü rayına oturmuyor. Bâzı velilerde “İngilizce öğrensin, hayâtın kurtulur” şeklinde, bence Türkçeye ihânetin kenarından geçen, bir zihniyet var. Bu, çocuğu Amerikan vatandaşı olsun diye, doğumu ABD’de yapmaktan farklı bir şey değildir.

İngilizceden çok şeyler bekliyoruz. Ama bu sistem ve bu ortamda İngilizce öğrenmek mümkün olmadığı için, kendimize olan güvenimizi kaybediyoruz. “Anlıyoruz ama konuşamıyoruz” seviyesindeki İngilizcemizle “Everything little little into the middle” komedilerini yaşıyoruz.

Dünyânın en zor dili olan Türkçeyi konuşan, okuyan ve yazan insanlar olarak dünyânın en kolay dillerinden biri olan İngilizceyi öğrenemiyoruz. Ne yazık ki, kendimizi beceriksiz zannediyoruz. Bu olumsuz zan, diğer derslere ve tüm sisteme yayılıyor. Sonunda Çin Seddi’nin nerede olduğunu bilemeyen insanlar ortaya çıkıyor.

Peki ya çözüm?

Hem İngilizce öğrenimi ve öğretimi konusunda uzman, hem de bir sosyal bilimci akademisyen olarak elbette benim de bir çözüm teklifim var. Kendisi de bir eğitimci ve akademisyen olan sayın bakanımız bunu ne kadar uygulanabilir bulur, bilemem; benden söylemesi.

Öncelikle üniversitelerin yabancı dil öğretmenlik bölümleri elden geçirilmelidir. Bu bölümlere birçok kişi, öğretmeni olacağı dili bilmeden girmekte ve öğretmenlik öğrenmek yerine yabancı dil öğrenmektedir. Daha sonrasında, İngilizce ve diğer yabancı dillerin ders kitapları, dünya standartlarında ve teknolojik altyapı dikkate alınarak yeniden ele alınmalıdır. Öğrencilerin tablet ve cep telefonuna olan ilgisi, görsel eğitim anlayışı ile desteklenerek avantaja dönüştürülmelidir.

Her şeyden önemlisi, her öğrenciye sadece İngilizce değil diğer diller (Almanca, Fransızca, İtalyan, İspanyolca, Rusça, Arapça, Farsça, vs.) öğrenme imkânı verilmelidir. Ancak bu imkânlar, bir zorunluk hâline getirilmemelidir.

Eğitimde eşitlik, her öğrencinin aynı şeyleri öğrenme ile verilmez. Eşitlik, farklı ihtiyaçların karşılanma imkânı ile gerçekleşir.

İngilizce için harcanan kaynaklar, hedef odaklı bir anlayışla, uygun yaştaki başarılı öğrencilere yaz tatillerinde yurtdışında yabancı dil öğrenme fırsatı için harcanmalıdır. “Millî ve yerli” üretim anlayışı, sosyal hayata entegre edilen içeriklere sâhip yabancı dil ders kitaplarına da yansımalıdır. Oxford, Cambridge, Longman, Heinemann gibi yabancı yayıncılar tarafından seneler önce yazılıp artık güncelliğini kaybetmiş okuma ve dinleme parçaları ile dolu kitaplar yerine, her yıl yenilenen, öğretmenlerin inisiyatif kullanacağı içerikle güncel kalabilen kitaplar, videolar ve yabancı dil aplikasyonlarına öncelik verilmelidir.

Tüm bunlar olurken de, millî eğitim sisteminde, “çift lise diploması” gibi başka birçok iyileşme ve değişikler yapılırken İngilizce ile ilgili haberlere öncelik vermekten vazgeçilmelidir. Kısacası, bu “İngilizce hazırlık sınıfı” garabetine devam edip hem İngilizceye, hem millî eğitim sistemimize, hem de vatan evlatlarımıza yazık etmeyelim!