FARKINDALIK MI SEVSİNLER..

Funda ÖZKALYONCU
"Farkındalık" denen kelime hayatımıza yakın zamanlarda girdi.

"Farkındalık" denen kelime hayatımıza yakın zamanlarda girdi. 

Ben hiç ilgilenmediğim için şu seneydi, bu tarihti diyemeyeceğim.

Yaşam koçlarının, var olmanın dayanılmaz hafifliği başladığından beri hayatımızın ortasına küt diye oturdu.

Herkesin her şeyin farkında olduğu, çakalların bize boşuna çakal demişler arkadaş dediği son yıllarda, neden daha fazla farkında olacaktık.

Neyin farkında değildik de, bu insanlar kitaplar yazarak, orada burada anlatarak farkında olacaktık.

Herkes kendinin o kadar çok farkında ki. 

Herkes kendine bayılıyor 

Herkes bencil. 

Herkes egoist.

Herkes çakal.

Herkes kendinin hastası olmuş.

Bunlar bu kelimeyi o kadar yanlış anladı ki, arkadaş kendine aşık ol, kendinden başka kimseyi düşünme, sen dünya da teksin diye anladılar.

"Farkındalık", aslında şöyle olmalı, şöyle anlaşılmalı. 

Kendinin zaten bayıla bayıla farkındasın, ama etrafının, etrafındaki insanların farkında ol. 

Mesela, iskeleden denize girerken çirkin terliklerini öküz gibi merdiven başına koyma. İnsanlar oradan yürüyecek denize inecek, üzerinden mi atlasınlar, dikkat et  "farkında" ol başka insanlar var.

İskeleden denize, denizden iskeleye "annecim" diye bağırma, dünyadaki tek çocuk seninki değil, (üstelik çok sevimsiz) yaptığın gürültünün "farkında" ol.

Mesela, terasında otururken avazın çıktığı kadar bağırma, kirli gırtlağından böğüre arsız kahkahaların komşularını rahatsız edebilir.

Migreni olan biri, kafasını sağa sola vurarak debeleniyor olabilir, "farkında" ol. 

Çocuğun "burada top oynayacağım", "bana ne" dediği zaman, "orada saksılar var, çiçekler var, bak yukarıda top sahası var, hadi seni götüreyim orada oyna" de.

Yani, saksıları kenara çekelim, eh çiçeklere ne olur bilemem oyna çocuğum deme, onlar kırılır de..

Bahçenin, çiçeğin ve emeğin "farkında" ol.

Aslında senin bahçen olmadığını "farkında" ol, bahçe senin değil ki.

"Farkındalık" bu mu.

Canım ne isterse yaparım, el alemin canı cehenneme.

Çocukluğumda hamam böcekleri siyahtı.

Zamanla kahverengiye döndü. 

Bilirsiniz bir zamanlar Amerika'dan süt tozları gelirdi.

Rahmetli Kayahan bir televizyon programında, hamam böceklerinin bu evrimi geçirmelerinin nedenini bu süt tozu kutularına bağlamıştı.

Derken Amerikan dizileri girdi hayatımıza.

Amerikan formatlı televizyon programları girdi.

Bu "farkındalık" denen şey de, orada bu kitapları yazan insanları, burada bizim özentilerin kopya etmesi ile başladı.

Kendinin "farkında" ol, canının istediği her şeyi yap, ama etrafının farkında olma.

Kendini sev denen şeyde böyle çıktı.

Sanki kendini sevmeyen varmış gibi.

Ben etrafıma bakıyorum, sosyal medya paylaşımlarına bakıyorum, herkes kendine bayılıyor.

Bencil. 

Savurgan.

Kolay para kazanma derdinde.

Yırtma telaşında. 

Ve arsız. 

İnsanlar zaten kendinin çok farkındalar. 

Kötülük imalatı almış yürümüş, her köşe başı imalathane dolu.

Dikkat edin de çocuklarınız bu kötülük çakıl taşları arasında, akşama kadar mutsuz, öfke ile, ne yapsan olmaz, duygusu ile yaşamasınlar.  

Homurdana bulursa ömür geçirmesinler.

Etraflarına dikkat etsinler.

Farkındalıkmış.

Sevsinler.

Funda'nın aklındakiler…

... Eskiden parasız insanlar, ortalama, zenginlerin "vasat" dediği insanlar, evde oturur zenginlerin hayatların seyreder ve dinlerlerdi.

Şimdilerde avucunuzu yalayın.

Şimdi her yerdeler, hiçbir yerden eksik kalmıyorlar. 

Çoluk çocuk kamyonete doluşup geziyorlar. 

Denizde, sahilde her yerdeler. 

Şahan Marmaris'te koya, kocaman malikane ev yapmış, sahile kum dökmüş, ne fayda.

Tur teknelerinin oraya gelip, sahile yayılması, adamın iskelesine çıkması gibi, özel mülktür diye çabalayıp durması gibi. 

Hahahahha.

Bodrum çok kalabalık 

En güzel koylarından biri Cennet koyu.

Lüks tekneler demir atıyor, orada çok lüks oteller var.

Milyon dolarlık teknelerin hemen yanı başında bu koyun arkasından girilen bir yer var.

İşte o görmek istemediği insanlar tavuk kanatlarını alıp, çoluk çocuk koşarak o koya gelmişler.

Mangallarda duman tütüyor.

Kalçalarında don, kafalarda huni ile dolaşıyorlar, çocuklar avaz halinde.

Eh geceliği 100 bin 200 bin lira olan otelin, her yerinden bol bol seyredin.

Ya da teknenizden seyredin.

Keyfinize göre.

Ama artık rahat yok. 

Funda'nın aklındakiler…

... Gazete başlık atmış.

Rus milyarder Türkiye aşığı.

Andrei Skock adı, iş insanıymış, çok milyardermiş, Bodrum limanına demirlemiş.

Yatı 400 milyon dolar değerindeymiş, 6 kabini varmış, 18 kişilikmiş, helikopter pisti, jakuzi, spor salonu, çalışma odası, eğlence merkezi varmış.

Bize ne.

Bana ne.

Adam Türkiye aşığı diye çok mutlu olacak, sevinecek halim yok.

Denizimiz şahane, tabiat şahane, hava şahane, eh dolar euro bozdur bozdur harca, yediği içtiği bedavaya geliyor.

Tabi ki buraya geliyor.

Tabi ki buraya gelecek.

Demem o ki, ben bu gibi insanlar Türkiye'ye aşık diye ayağım yerden kesilmez, o durumdan vazife çıkarmam.

Aşık olsa ne olur, olmasa ne olur.

Yani umurum olmaz.

Biz kendimiz aşığız zaten.

Bu kompleks duygudan kurtulmak lazım.