FAZLA AKBİLİ OLAN VAR MI?

Doç. Dr. Can CEYLAN
İstanbul gibi bir şehirde yaşayanların özel otomobilleri olsa bile akbil bulundurması gerektiğini düşünürüm.

(Küçük ama önemli şeyler-2)

Yakında okullar açılıyor. Cem Yılmaz’ın seneler önce oynadığı bir reklam filminde söyleyip halk arasında meşhur olan bir sözü vardı: Eğitim şart. İyi bir sosyal gözlemci olan Cem Yılmaz’ın ağzından çıktı diye bir sözün ciddiyetini kaybetmesinin sebebi hiç anlayamamışımdır. Cem Yılmaz’ın bu sözü, toplumda eğitimin yeri ve öneminin altını çiziyor. Yâni toplumsal bir sorun yaşıyorsak, bunun çözümünde en büyük sorumluluk eğitim sistemindedir. ‘Eğitim sistemi’ diye bir canlı türü olmadığı için bu sorumluluk somut olarak eğitim sistemindeki insanlardadır. Hemen belirtmek isterim ki, Ziya Selçuk Hoca’nın bakanlığı benim gibi birçok kişiyi bu konuda ümitvar hâle getirdi. 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı Meslekî Çalışma Programı’nda söylediği şu sözü bile tek başına bu ümidin kaynağı olabilir: Araçlarda zenginiz ama amaçlarda fakiriz. Ne yazık ki, eğitim sistemimiz Ziya Selçuk Hocamızın ufkunun çok gerilerinde.

Her ne kadar eğitimin âileden bağladığı inkâr edilemeyecek bir gerçek olsa da, modern toplumun ve özellikle ulus-devlet sisteminin çocuk ile âile arasına girmiş ve çocuk üzerinde âileden daha çok ve ağır etkiye sâhip olduğunu da görmezden gelmemeliyiz ve inkâr etmemeliyiz. Resmî eğitim sistemi, âilenin eksik bıraktığı yerleri tamamlayacak içeriğe sâhip değil. Âile de, çocuk eğitim sistemine dâhil olduktan sonra ne geri dönüp kendi eksiklerinin ikmâl edebiliyor ne de eğitim sisteminin yanlışlarını ve eksiklerini giderebiliyor. Çünkü, “kitapta ne yazıyorsa, doğrusu odur”. Çocuk, okulda öğretilen – ya da dayatılan – şeyler ile âilesinden ve sosyal çevresinden aldıkları arasında çelişki yaşıyor. Ama hayâtının on iki senesi, çoğu kendini Başöğretmen’in vekili zannedip eleştirmeyi ve karşı fikir sunmayı kabul etmeyen ve bunu kendine saldırı olarak algılayan öğretmenlerle geçen bir çocuk, netice hayâtındaki başarının belgesi olan karneyi öğretmenler verdiği için çelişkilerini içine atıyor.

Çelişkiler içeri, sorunlar dışarı

Altı- yedi yaşında hatta anaokulu için dört yaşında eğitim sistemine dâhil olan çocuk, bu sistemin ilk yıllarından itibaren, okul ile hayat arasında tutarsızlık seziyor. Okulda okuduğu kitap ya eski ya da yanlış bilgiler aktarırken, yıllarca “işin garanti” ya da “hiçbir şey olamazsan öğretmen olursun” telkinleriyle bu mesleği “iş” olarak seçen “profesyonel öğretiler” de tutarsızlığa çâre olamıyor. Sonuçta, senelerce okul okuduğu hâlde caddede karşıdan karşıya geçmek için trafik ışıklarını veya yaya geçidini kullanmayan, çöpleri çöp kutusu yerine bulduğu ilk köşe başına ya da ağaç dibine bırakan, toplum içinde başkalarını rahatsız edecek seviye yüksek sesle konuşmaması gerektiğini bilmeyen, emniyet şeridini tapulu arsası zanneden, yenilediği mutfağının molozlarını evinin arka sokağına boşaltan ve buna benzer daha birçok sosyal yapıya aykırı hâl ve davranışları normalleştiren bireylerden oluşan bir toplum ortaya çıkıyor.

İçerideki çelişkilerin dışavurumu olan sorunlara somut bir örnek vereyim. Toplu taşıma araçlarımız, 65 yaş üzeri vatandaşlar hâriç, herkesin belli bir ücret vererek kullandığı araçlardır ve kimsenin şahsına ve keyfî kullanımına tahsis edilmemiştir. Şahsî kullanımda olan özel otomobiller ve taksiler bile olur olmaz yerde durup kamunun kullanımında olan trafiği aksatmak hakkına sâhip değildir. Ama uyan kim? Size sık sık kullandığım toplu taşıma araçlarında karşılaştığım birkaç örnek vereyim:

Fazla akbili olan var mı?

İstanbul gibi bir şehirde yaşayanların özel otomobilleri olsa bile akbil bulundurması gerektiğini düşünürüm. İnsanlık hâli; arabanız bozulabilir. Ama her gün birkaç defa toplu taşıma kullandığı hâlde, akbili doldurmayı ihmâl edecek kadar rahat ve sorumsuz davranan bir çok kişi var. “Nasıl olsa birinden bulurum” diye düşünüyor. Bir de otobüse en önce binip “yetersiz kredi” ikâzını duyunca “Fazla akbili olan var mı?” sorusunu sorarken arkasından gelenlerin binmesini engelliyor. Diğer otobüslerin durağa giremediği için yolun fazladan bir şeridini kapatıp trafiği sıkıştırmasını söylemeye gerek yok.

Yer beğenmeme

Bir de boş otobüste yer beğenmeyen veya verilen yeri beğenmeyenler var. Lunaparkta köşe kapmaca oynar gibi koltuktan koltuğa geçiyorlar. Tam mesai çıkışına denk getirip bindikleri otobüste işten yorgun çıkan “gençler”den yer isteyenler var. Kendilerine verilen yer, otobüsünün gidiş yönüne ters ise, karşısındakinin kaldırıp onunla yer değiştirmekten de çekinmiyorlar.

Cep telefonunu sesli kullanma

İnsanların evden çıkarken unuttukları almak geri dönmeleri şeylerin başında açık ara cep telefonu gelmektedir. Anahtar, akbil unutulsa bile kapıyı açacak biri ya da akbil basacak biri nasıl olsa çıkıyor çünkü. Ama hayâtımızın enerji ve özgüven kaynağı cep telefonları, birçok insanı kendi sosyal medyalarına gömerken, bâzılarının da günlük faaliyet veya âile sorunlarını kamuya duyurmalarına imkân veriyor. Bir teyzenin pazara niye gittiğini, neyi kaça altını duymaya mâruz kalıyoruz.

Durağa gelmeden kalkmama

Eğitim sistemimiz, toplumsal sorumluluk verme konusunda yetersiz kaldığı için, bâzı toplu taşıma yolcuları, bastıkları akbil karşılığında bindikleri otobüsün ruhsatını satın aldıklarını zannediyorlar. İnecekleri durağa gelmeden kalkmak bir tarafa, otobüs durağa geldikten ve diğer yolcular indikten sonra kalkıp kapıya gitmeye çalışan ve bâzen de otobüsün kalktıktan sonra yeniden durmasına sebep olanlar var. Bunu da o kadar rahat yapıyorlar ki, yolda canlarını emânet ettikleri ve İstanbul trafiğinde saatlerce direksiyon sallayıp sinirleri allak bullak olan şoföre “Ay dursana be, ne acelen var” diye çemkiriyorlar.

Eğitim ve toplum

Sokakta her gün binlerce örneğiyle ve fazlasıyla karşılaştığımız bu toplumsal sorumsuzluk örneklerine, beş yaşından sonra çocuğa âilesinden daha fazla  etki yapan eğitim sistemi engel olmayacaksa kim olacak? Bu eğitim sistemi, öğrencileri hayâta mı, yoksa her sene değişen sınavlara mı hazırlıyor? Ya da eğitim sistemimizin kurumsal yapılarından olan okulların görevi, insanları hayâta hazırlamak iken, bu durum birilerine istihdam alanı olmaya mı dönüştü?