GAZETELERE BİR ŞEYLER OLUYOR

Micheal KUYUCU 03 Kas 2018

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
2018 yılında iki tane ulusal gazete kepenk indirdi. Bu gazetecilik adına hoş bir durum değil.

Medyada en fazla kan kaybeden iki mecra radyo ve yazılı basın. İkisi de çeşitli nedenlerden dolayı zor günler geçiriyor. Ben Habertürk gazetesinin kapanmasına çok şaşırmıştım, hatta bunu bana söyleyen arkadaşıma “kafa bulma benle” diye tepki vermişti. Vatan gazetesine de şaşırdım ama önceki kadar çok şaşırmadım.

Kapanırken Aynı Masalı Anlatıyorlar

Uzun zamandır medyada yazılı basının yani gazete ve dergiciliğin zor günler geçirdiğini hep söyledim. Bu konuyu akademik olarak da çok inceledim. Dünyada da dijital medyanın da etkisi ile gazetecilik zor günler yaşıyor ama Türkiye’de bence bu sıkıntı biraz daha büyük. Finlandiya, Norveç gibi kuzey Avrupa ülkelerinde hala metro gazete denilen bedava dağıtılan gazeteler ayakta. Dijitalde olumsuz etkilense de paralı satılan gazeteler de ayakta. Dergi sektöründe de benzer sorunlar yaşanıyor. Türkiye’de dergiler çok ciddi sorunlar yaşıyor. Ama hiç uzağa gitmeyelim yanı başımızdaki Yunanistan’da sadece televizyon ile ilgili yayınlanan beş, altı haftalık dergi var. Günlük yayınlanan spor gazetelerinin sayısı dokuz. Avrupa ülkelerinde çok ciddi bir çeşitlilik varken, Türkiye’de gazeteler teker teker kapanıyor. Bu gazeteler kapanırken de hep aynı masalı anlatıyor “gazetemiz internetten yayında olacak”.  Bu biraz da fukara tesellisi. Gazetelerin ve dergilerin kapanmasını oturup ciddi ciddi düşünmek lazım. Hani Kayahan’ın şarkısında dediği gibi “Ben nerde yanlış yaptım?” diye herkesin bir oturup düşünmesi lazım. Ben biraz düşündüm. Türkiye’de gazeteler birer basın işletmesi olarak epey sıkıntı yaşıyor.

Yazılı Basının Yaşadığı Sorunlar

Dijital medya gazeteleri ciddi ciddi etkiliyor. Özellikle sosyal medya bir haber mecrası oldu. Twitter’ın bunda rolü çok büyük.

Kağıda gelen zamlar, özellikle dergileri çok olumsuz etkiledi.

Reklam harcamalarından gazete ve dergilerin aldığı payın düşmesi, reklamda aslan payını hala televizyonun alması.

Bunlar tabii ki genel sorunlar, ama bence biraz gazetelerin de bunda suçu var. Çünkü gazetecilik hala yeni medya ile nasıl, hem dost hem de rakip olacağını çözemedi. Bunu içeriklerinde gösteriyor.

Bu işte bir suçlu daha var o da maalesef eğitim sistemimiz. Gazete, dergi ve kitap okuma alışkanlığını çocukluktan aşılanması lazım. Ama bu yapılmıyor, çocukların eline okula gitmeden tabletler veriliyor ama nedense kitap, gazete veya dergi verilmiyor. Bilmem farkında mısınız yeni nesil nerdeyse hiç gazete almıyor. Kanımca #2023eğitim vizyonunda biraz da öğrencilere okuma alışkanlıklarını kazandıracak ve yaşam tarzlarını bu yönde etkileyecek küçük dokunuşların da yapılması lazım. Yoksa 2023 yılında gazetelerin hali daha da vahim olabilir.

İki Yeni Şarkı Yaptı

Hayatımıza girdiği günden bugüne yazdığı sayısız hit şarkıyla hafızamıza kazınan Emre Aydın, yine iddialı iki şarkıya imza attı. ‘Çocuğum Belki’ isimli single, ‘Çocuğum Belki’ ve ‘Sensiz’ isimli iki yeni Emre Aydın şarkısından oluşuyor. Ege tınılarıyla, alternatif popun ustaca harmanlandığı ‘Çocuğum Belki’, yılın en güçlü slowlarından biri olmaya aday.

Erol Evgin’in Telif İsyanı

Telif Türkiye’nin kanayan yaralarından biri. Maalesef ülkemizde sanatçılar alın terlerinin emekleri olan teliflerinde hak ettikleri paraları kazanamıyor. Bu konuda çok güzel kanunlar çıkıyor, ama iş uygulamada sınıfta kalıyor. Bunun en büyük nedeni ülkemizde patronların her neresi olursa olsun, radyo – televizyon, kulüp, çay bahçesi, otel kısaca telif ödemekle yükümlü olan herkes telif ödememek için elinden geleni yapıyor. Böyle olunca da olan emekçi müzisyen oluyor.

Buna müzisyenler her defasında vurgu yapıyor. Yakında “Altın Düetler 2” albümü yayınlanacak Erol Evgin, geçtiğimiz hafta dijital ortamlardan elde edilen gelirlerle MÜYORBİR tarafından toplanan telif gelirlerin arasında uçurum olduğunu söyledi: ‘Altın Düetler albümümde Sıla ile güzel bir çalışmaya imza attık. Bu albümün sadece YouTube geliri benim bugüne kadar meslek yaşamımda elde ettiğim en büyük gelirdi. Rakamı telaffuz etmeyeceğim. Fakat böyle çok sevilen albümden bana MÜYORBİR’den gelen gelir biri 10 bin TL, biri de 12 bin TL olmak üzere toplamda 22 bin TL oldu. Bu çok enteresandır.”

Erol Evgin’in altını çizdiği konu bir yana, geçen yılın en çok çalınan şarkıların yer aldığı ve iyi de bir tiraj elde eden “Altın Düetler” albümünden Erol Evgin’in toplamda 22 bin lira telif kazanması çok üzücü. Düşünün bir ürün üretiyorsunuz ve bu ürün ortalama iki yılda yani yirmi dört ayda 22 bin lira para getiriyor. Ayda yaklaşık bin lira. Asgari ücretten de az…

O Ses Beyaz Show

Son zamanlarda herkes “O Ses Türkiye” programını konuşuyor. Ama bu kez farklı. Belki de ilk kez bu kadar olumsuz konuşuluyor program. Yeni nesil gençler “O Ses Türkiye” yarışmasında Gökhan’ın yerine Beyaz’ın alınmasına tepkili. Herkes Gökhan’ın bu yarışmada olmamasının büyük bir hata olduğunu söylüyor. Gökhan gayet cool bir biçimde televizyon izlemediğini ve O Ses Türkiye’yi de bu nedenden dolayı izlemediğini, televizyonda sadece İlber Ortaylı’yı izlediğini söyledi. Tam bir yeni nesil üslubu kullanarak söyledi bunu. Onlarda öyle, net ve maalesef televizyonla fazla haşır nedir değiller.

Ev kadınlarını hedefleyen Seda Sayan, yarışmada turist gibi duruyor. Beyaz, aldığı haftalık 90 bin lira ve Acun’un ona verdiği desteğin altında ezilmiş biçimde her kelimeyi espriye bağlıyor. Murat Boz ve Hadise konserlerden alamadıkları 70’şer bin lirayı kaybetmemek için Acun’un yeni gözdesi Beyaz’ın söylediği her söze gülme efekti görevi yaparak kendilerini gülmek adına adeta parçalıyorlar. Programda espri yapmak için çırpınan bir Beyaz’dan başka hiçbir şey yok. Program adeta “O Ses Beyaz” oldu. Ben Murat Boz ve Hadise’nin asıl işleri olan müzikten koparak bir yarışmaya hayatlarını kapatmalarına inanamıyorum. Ama sizde tek bir işten aylık 280 bin lira kazanırsanız o işi çok önemsersiniz. Vay müzik endüstrisinin düştüğü hale vay diyorum.

Peki reytingler ne diyor? Program 27 Ekim Cumartesi totalde dördüncü oldu. 28 Ekim Pazar günü ise üçüncü oldu. Cumartesi günü Kanal D’nin yeni yayınlanan dizisi “İkizler Memo-Can” geçti O Ses Türkiye’yi. Şimdi bana bu başarı değil mi diyebilirsiniz. Ben size söyleyeyim. Değil. Bu üçüncülük ve dördüncülük Galatasaray veya Beşiktaş veya Fenerbahçe’nin dördüncü olması gibi bir şey. “O Ses Türkiye” birincilikten şaşmazdı. İlk başladığı günler, kısmen daha az rakibi olan pazar günleri zirveyi zorladı ama devamı gelmedi. Programın yeni formatının SOS vereceğini söylemiştim. Bu SOS devam eder mi? Bence eder, kardan zarar eder program ama dikkatli bir analiz yapan kişi “O Ses Beyaz” pardon “O Ses Türkiye”de sıkıntı olduğunu anlar.

Bu ara laf açılmışken Kanal D’de aynı gece yayınlanan “İkizler Memo – Can” çok güzel bir dizi. Dizi güzel başladı, çok akıllı bir biçimde “Arka Sokaklar” ekibi de diziye dahil edildi. Diziyi tekrarı yayınlanan bir gece izledim. Konu çok hoş, ikiz olan iki çocuğun farklı ortamlarda yetiştirilmesi sonucunda nasıl da farklı özelliklere sahip olacağını hicivle anlatıyor. Eğer senarist saçmalamazsa güzel enstantaneler çıkar bu dizide. 

Yıllar Sonra “Canım Kardeşim”

LÖSEV, 20. yılında yüreklere dokunacak çok özel bir çalışmaya imza attı! Ertem Eğilmez imzalı, Tarık Akan ile Halit Akçatepe’nin başrollerini paylaştığı unutulmaz “Canım Kardeşim” filminin LÖSEV’e özel bir versiyonu hazırlandı. Tarık Akan’ın rolünü oğlu Barış Üregül’ün canlandırdığı, Bahadır Karataş’ın yönettiği kısa film; LÖSEV’in 20 yılda lösemi tedavisinde kaydettiği başarılara dikkat çekiyor ve tedavi gören tüm hastalarını, “Onlar bizim gerçek kahramanlarımız” diyerek bir kez daha hayata bağlamayı hedefliyor.

Ertem Eğilmez’in, Arzu Film yapımı unutulmaz eseri “Canım Kardeşim” filminin LÖSEV’e özel bir versiyonu çekildi. Başrollerini merhum Tarık Akan ve merhum Halit Akçatepe’nin paylaştığı filmin yeni versiyonunda Akan’ın rolünü, büyük oğlu Barış Üregül canlandırdı. Yönetmenliğini Bahadır Karataş’ın üstlendiği 5 dakikalık kısa film, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası kapsamında kamuoyuyla paylaşılıyor.

Dört Soruda Pınar Soykan

Mankenlik, Miss Model derken müzik dünyasına giriş yapan ve kısa bir süre önce yayınladığı “Yıkılmam” adlı şarkısı ile radyolarda şarkısı en çok yayınlanan yorumcular arasına girmeyi başaran Pınar Soykan dört soruda kendisini anlatıyor.

 “Yıkılmam” yayınlanalı 2 ay oldu. Aranjörüm Toylan Kaya’ya bir gün dedim ki: “Şarkı almamız için artık çalacak kapı kalmadı, ne yapmamız lazım?” “Ben de şaşırdım kaldım, ne yapsak?” dedi. “İrem Derici bütün sözleri besteleri toplamış” dedim ve tek tek bütün isimleri saydım, sonra Kerem Güneş’e geldi sıra. “Aa biz Kerem’i nasıl unuttuk! Hemen mesaj atıyorum” dedi Toylan. Kerem bize 5-6 tane şarkı gönderdi. Albüm danışmanımız “Yıkılmam” için; “Bu şarkıyı dikkatli dinler misin? Bunda bir şey var” dedi, ama şarkı biraz daha farklı ve biraz daha uzundu. İlk başta ben ısınamadım. Albüm danışmanımız “Lütfen beni dinler misin? Kerem’den rica edeceğim biraz şarkıyı kısaltıp cümleleri azaltmasını isteyeceğim” dedi. Sonra şarkı yeni haliyle geldi ve “Haklısın, şarkı bambaşka bir şey olmuş” dedim ve bu şekilde şarkıyı alıp yorumladım.

“Müzik Hayatımda Hep Vardı”

Bizim ailede şarkı söylemek çok sevilir. Elektrikler kapatılır ve bizim evde şarkılar söylenmeye başlanırdı. Ben de bu şekilde evde tarak mikrofonla şarkı söyleyerek başladım. Ben anaokulu öğretmeni olmak istiyordum. Okulu bitirdikten sonra hemen öğretmenliğe atandım. 1999 yılına kadar Gölcük’te 4 yıl boyunca öğretmenlik yaptım. Bir yandan da şan derslerine gidiyordum. Türk sanat müziği söylüyordum. Müzik hep vardı hayatımda ama o zaman sahne yoktu. Gittiğim yerlerde teklif ediyorlardı fakat kabul etmiyordum yaşım ufak olduğu için.

“Bana Best Model’de Birincilik Sözü Verildi”

1999 yılında Gölcük depreminden öğretmenliği sonra bırakma kararı aldım. Ya çocuklara bir şey olursa ya yine aynı şey yaşanırsa diye düşünüp bunun vebalini çekmek istemedim. Karakter olarak da hassasım ve “Ben bunun üzerinden gelemem” diyerek ve çok da zorlanarak İstanbul’a geldim. Bambaşka bir hayat başladı. Ben babama “Mankenlik yapmak istiyorum, ama bu mesleği yerinde yapacağım, senin başını öne eğdirmeyeceğim” dedim. Dokuz yıl boyunca mankenlik yaptım. Best Model’e katılıp ilk 16’ya kaldım. Best Model yarışmasına katılmamı Erkan Özerman kendisi istemişti, bana “Seni birinci yapacağım, bu işler baştan belirleniyor” demişti. Sonra bizim ajanstan başkasını tercih ettiler ve onu birinci yaptılar. Burak Özçivit’le Tuğçe Güder o yıl birinci olmuştu. O yarışmalar görüldüğü gibi değil. Torpille oluyor her şey. Gerçekler bu, birinciler başından beri belli zaten.

“Mankenlikten Müziğe Geçerken Zorlandım”

“Poker” ilk albümüm oldu. 4 şarkılık bir maxi single yaptık. Bu ilk albümden yine çocukları kazandım. Mankenliği de bırakmıştım, zaten mankenlikte öyle çok paralar kazanılmıyor. Albümde bir kına şarkımız vardı, kınacılar tarafından çok tutuldu. Hatta kınacılar arayıp şarkıyı istedi bizden. Bir de müzik dünyasında “Al işte bir de bu çıktı” olayını yaşadım. Manken olduğum için bende müziğe geçinde tepki aldım. Ama diğer mankenlerle beni karıştırmayın. Sesi olmadan bu işi yapan çok manken var ama, benim sesim var. Sesi olan yapsın. Zevkine yapılmaz bu iş.