GERÇEK DOST KİMDİR?

Ümit G. CEYLAN 01 Mar 2018

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Farklı bir gençlik geliyor. Artık kavramlar onların dünyasında değişik yöntemlerle işleniyor.

GENÇLERE GÜVENİYORUZ

Bizim alışık olduğumuz ara dönemde kalan biz 70’lerin kuşakları gibi değil onlar. Bizim çocukluğumuzda siyah beyaz yayın yapan Türkiye’de televizyon yeniydi. Herkesin evinde telefon yoktu. Sokakta oynayan ve dünyadan bihaber çocuklardık. Bu iyi veya kötüydü bunu tartışmıyoruz. Artık günümüze bakmak zorundayız. Gençlere vereceğimiz şeyler olduğu kadar da onlardan da alacağımız çok şey olduğuna inanıyorum. Bu hafta Buluşma Noktası’nda bazı kavramları gençlerimize sorduk. Birbirinden samimi cevaplar aldık. Yeter ki onlara güvenelim. Hele ki Türk gençliği! Dünyaya bedel. Sizleri seviyoruz.

Zarafet demişti bir büyüğüm; yanında huzur duyduğun kişidir. Sorularımız arasında olduğu için benim de aklımda kalan ve sevdiğim bu tanımı paylaşmak istedim.

GERÇEK DOST KİMDİR?

“Dostunu öğrenmek istiyor musun? Hata yap.” Geçenlerde bu söz bir yerde gözüme ilişti sonra “Karşındaki kırılacak diye sana yapılanlara susma” diye yazmış bir pedagog tanıdığım. Bu iki cümleyi kafamda birleştirdim. Düşündüm. Yazıyorum.

Dostun cefası da hoştur

Dostluk bulduğumuzda paha biçilemez bir değer gibi sımsıkı sarılmamız gereken bir gerçek. Sahtesinden çok var da, gerçeğinden yok denecek kadar az. Hatasız insan olmaz elbette. Allahuazimüşşan dahi bizi hatalarımızla sevip, tekrar tekrar af edebiliyor. İnsan ise bir hatada dostum dediği kişiyi beklenmedik bir şekilde üzebiliyor. Dostumuzun her cefası insana hoş gelir. Bilerek, kasten yapmadığını bilecek kadar dostlukta tecrübe edinmişlerdir. Ancak gün olur da dostlardan biri, bir hata yapar da karşı taraf bunu anlamayacak derecede karşı tarafı suçlarsa, bilin ki o gerçekten dost değilmiş. Fakat hatasını fark eder özür dilerse ne âlâ. Allah af edenleri sever.

Kırılacak diye susmak

Dostluğun bozulmasından korkarak susmayı tercih ederek kendinize haksızlık etmeyin. Çünkü böyle bir ilişkinin devam etmesi hiç birinize yarar sağlamaz. Karşılıklı ilişkiyi sürdürebilmenin en doğru anahtar cümlesi “Seni anlıyorum ancak bende bu olanları anlamak istiyorum” diye konuşarak birlikteliğe zarar gelmeyecek şekilde diyalog zeminini sürdürmektir. Bağırmak, suçlamak, güç gösterisidir ve adı üstünde sadece “Ben güçlüyüm” demek için yapılan bir gösteridir. Oysa hiçbir dostlukta “Ben” değil “Biz” vardır.

Olanlar olacaktır

Ancak hayat tecrübesi insana bir takım kararlar vermeyi sağlıyor. Gençlikte kendimizle yapamadığımız anlaşmalara ileriki yaşlarda daha sıkı sıkıya bağlı kalarak hayatı sürdürürüz. Dostluk; empatinin yüksek olduğu ilişkilerdir. Uzakta da olunsa adeta tek yumurta ikizleri gibi dostumuzun sıkıntısını hissederiz. Kırmak bir yana, söyleyeceğimiz şeyleri pamuklara sarıp sarmalayarak söyleriz. Yeter ki dost kırılmasın. Ama her şeyde hayır vardır. Gerçekleri de görmek için bazen acı tecrübeler gereklidir. Hiç bir şey O’nun isteğinden gayri değildir. Hüküm O’nundur. Dostluk bitecekse bitiren taraf adına üzülerek kenara çekilmeyi bilmeliyiz.

KADERİMİZİ YAZANA ŞÜKREDİLİR

Bana, geleceğe bir mektup yazdın mı diye sordu? Ne gelecek ne de geçmiş kaldı her şey yaşandı bitti dedim. Sadece yaşadıklarımızı seyrediyoruz bir hayal perdesinde dedim. Tuhaf tuhaf yüzüme baktı. Biliyorum; delirdiğimi sandı. Olsun ne çıkar!.. Kimine göre deliyim, kimine göre de veliyim. Yazmaya başladım. Daktilonun tuşlarına bastıkça kalbimin titrediğini, parmaklarımın ucunda hissettim. O da parmaklarıma bakıyordu. Öyle istemsiz bir şekilde yazıyordum ki, kendimi durduramıyordum. Frensiz ve iradesiz; sanki bir hiç gibiydim. Hızlandıkça hızlandım en nihayet kağıdın sonuna son harfi bir “dıng” sesi ile iliştirdim. Saniyeler içinde koskoca kağıda yüzlerce kelime sığmıştı. Ama ne o, ne de ben yazdıklarımı okumaya cesaret edemiyorduk. Ya kaderimiz yazıyorsa. Birlikte korktuk; birbirimizi koruduk. Yazılan kağıdı bölük pörçük parçalara ayırdık ve imha ettik. Bilmemek en iyisiydi. Ne çok şey bilirsek delirmemiz o kadar gerçekti. Bitmeyen bir hikaye gibi yaşanmış kaderimiz keder olabilirdi. Onca yükü taşımamız imkânsızdı. Ne gelirse Allah’tan gelir; sorgulanmaz. Herşeyin bir hikmeti var herkes algılamaz. Kaderde ne varsa çekilir! Asıl tevekkül; kaderimizi yazana şükredilir.

MİNİ RÖPORTAJ:

Zeynep Akay / Üniversite Öğrencisi 

Zarafet ne anlama gelir sizce. Zarif olmak?

Zarafet, zarif, zürafa... Aynı kökten gelen kelimelerdir. Zürafadan yola çıkarak izah edeceğim, bildiğimiz üzere uzun, ince görüntüsüyle ve hassas olması nitelikleriyle zürafa, zerâfetin doğadaki timsalidir... İnsanlar için tasvir edecek olursak zarâfet kişiliklerin incelik kazanmasıdır... Zarif insanda ruhunda şiir taşıyan insanlardır bana kalırsa.

Nezaket deyince ne düşünürsünüz? Nezaket kuralları neler olabilir bir iki  tane? 

Nezaket, bana kalırsa insanların başka insanları düşünerek, aslında rutin gibi görünen güzel davranışlarda bulunmasıdır. Otobüste yaşlılara yer vermek, yemek yerken görgü kurallarına uymak, sıra ahlâkına uymak, çeşitli durumlarda insanlar rahatsız olmasın diye  rahatından ödün vermek gibi farkında olmadan bile yaptığımız nazik davranışlar nezakettir...

 Seda Yücel / Üniversite Öğrencisi

Ahlak  ne demektir? Edep adap ve  adabı muaşeret dediğimizde aklımıza ne gelir? Bunun toplumsal karşılığı nedir?

Ahlak, insanın varoluş nedenini aklı ve iç dünyasıyla sorgulayıp sonuçların genetik ve çevresel faktörlerle harmanlanmasıyla oluşan yaşamını anlamlı kılacak mücadele ve değerler toplamıdır.
Hem doğru hem de iyi olana ulaşma çabasıdır.
Edep, adap ve adabı muaşeret dediğimizde ise toplumların, kültürlerin uzun yıllar içerisinde ortak paydada buluşarak geliştirdikleri temek ahlaki değerlerdir. Kişisel gelişimimiz bu temel değerleri yapı taşı olarak üstüne kendi inanışlarımızı inşa ederek ahlakımızı oluşturur. Birlikte mutlu olabilmek için söz ve davranışlarımızda empati kurup incinmeden ve incitmeden yaşayabilmektir adabı muaşeret.

Maneviyat ve moral değerler hakkındaki görüşleriniz neler?

Bir yola nereden, neden çıkıldığı ve nereye varılacağı bilinmezse ne yolun ne de yolcunun pek bir anlamı olmayacaktır. Bizler bahşedilen bu hayatta bedensel ihtiyaçlarımız için nimetler sunulmuştur.
Bu nimetler diğer canlılara da sunulmuştur. İnsanoğlunu ayıran özellik neden, niçin, nasıl sorularını kendine sorup ruh dünyasındaki boşluğu doldura çabasıdır. En büyük boşluk ve açlık iç dünyasında oluşan insan için diğer dünyevi nimetler anlamsızlaşır. Başı ve sonu olan bir dünyada ezeli ve ebedi düşünüp yaratıcının varlığına ulaşan insan, ruhundaki bu boşluğu doldurduğunda iyinin ve kötünün mücadelesini özümseyip iç benliğine ulaşır ve bundan sonra her şey çok daha güzeldir. Artık dünya gerçek olan tek hedefe varabilme yeridir.

Abdulkadir Korkmaz / Üniversite Öğrencisi

Sizce barış ne demektir? Barış sadece savaş karşıtı bir kelime ve kavram mıdır? Yoksa daha geniş bir açıklaması var mıdır?

Barış gürültünün içinde, kulakların dinlenip, ruhun huzur bulduğu ortamdır. Barışı sadece savaş ile ilgili görmemiz gerekmez. Tartışmadan yoksun bir toplumla da alakadar edebiliriz.

Adalet nedir? Hakkı korumak ve hak yemek ne anlama gelmektedir?

Dünyanın huzurlu bir yer olmasının mutlak temelidir ve vazgeçilmezidir. Hakkı olan insanların haklarından mahrum kalmaması adalet ile mümkündür. Hak yenilen ortamda adalet söz konusu değildir.

POZİTİF (+)

Kâlbî dostlarımız olsun

Bir dostumuzun koltuk üzerinde prize taktığı telefon şarjının ateş almasından dolayı evinin yandığına şahit olmuştuk. Ne yazık ki her şey yandı. Parayla satın alınamayacak değerler de vardı. Kaneviçeli çeyizler, tığ oyasıyla işlenmiş nice kırlentler. Yıllarca emek verilmiş ve göz nuru dökülmüş çeyizler yanıp kül olmuştu. Çeyiz sahibi genç kız adeta üzüntüden şoke olmuştu. İmdadına arkadaşları yetişti ve genç kızın gönlünü almak zor değildi. Genç kızın arkadaşları kısa zamanda çeyizini tamamladılar. Bu tavır genç kıza arkadaşlıklarının ispatı ve dostluklarının en büyük kanıtı olmuştur. Her olumsuzluk bir fedakârlıkla giderilir. Yeter ki insanın kâlbî dostları olsun!..

NEGATİF (-)

Sevgi asla tüketilmez

Bir reklamcı  "Işıltının tüketiciye ulaşması için cevheri mücevhere dönüştürmek yetmez, mücevheri de markaya dönüştürmek gerekir." diyor. Düşüncesini de  "Cevher, Mücevher, Marka ve Tüketici" prosesiyle formülleştiriyor. Günümüz reklamcılığın mantığı içersinde bu doğru bir yaklaşım olabilir. Çünkü kapitalist düzen bunu emrediyor. Bu yaklaşım doğru olsa da, özü ve ruhu itibariyle yanlıştır. Mücevher değerli bir madendir. Kadınların asla hayır diyemiyeceği bir ziynet. Hem maddi ve hemde manevi değeri olan bir armağan. Bir kadın mücevheri ancak sevdiğinden bekler ve kabul eder.  Mücevher sevginin tezahürüdür. Onun için kadınlara mücevher armağan edilir. Bu açıdan tüketici kavramı da, tüketicilik anlayışı da bilinçli insanın kabul edebileceği şey değildir. Bu açıdan mücevher mutlu günlerde ömür boyu kullanılır. Sevgi tükenmez ve aynı zamanda sevgi tüketilmez.

........

PERİSKOP

Akmayan Çeşme

Çeşmeler medeniyetimizin birer tamamlayıcı parçalarıdırlar. Birçok tarihi yapılarımızın yanında çeşmelerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. İnsana cennetteki ırmakları, şehadet şerbetini, kevser suyunu hatırlatırlar. Osmanlı’da şadırvanlardan akan suların enerjisi ve sesinden kaynaklanan o latif ve gönülleri okşayıcı ses, insana ruhi ferahlık, dinginlik vermiştir. Konuşmaların birbirine karışmasını önlemiş, dedikodudan sakındırmıştır. Çeşmelerden akan sular yoldan geçip de susuz kalanlara abı hayat vermiştir. Üsküdar Bulgurlu caddesinde yer alan bu Osmanlı son devir olduğunu tahmin ettiğimiz Hicri 1292 tarihli çeşme, kupkuru bir şekilde bütün hüznüyle duruyor. Gerçi artık geçerken akan çeşmeden su içecek çok kimseler yok ama yaptıranların aziz hatırası için akması makbul olurdu. Üzerindeki kitabede Kuran-ı Kerim İnsan suresindeki 21. Ayette şöyle yazıyor:  

Vesakahüm rabbühübm şeraben tahura (Rableri onlara temiz şarap içirmiştir).