GÖNÜLDEN ÖĞRENMEK      

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
Sigara içmenin, canlıya zarar vermenin, çalışmadan kazanmanın, yalan söylemenin, aldatmanın, fazla yemenin zararlı ve acı sonuçlarını biliyoruz ama bu davranışları yapmaya ısrarla devam ediyoruz.

 “Neden bildiklerimizi uygulamıyor ve zararını bildiğimiz davranışları sürdürmeye devam ediyoruz?” Dijital çağın yol açtığı bu soru ile son zamanlarda çok sık karşılaşıyoruz.

Öğrencilerin olduğu kadar anne babaların da okulu olmayı amaçlayan bir eğitim kurumunun velilerine yönelik konferansımızda tekrar karşılaştık bu soru ile. Okul idaresi, öğretmenleri, öğrencileri, okul aile birliği ve velileriyle ortak bir kurum kültürü oluşturmanın heyecanını sergileyen ve muhabbetin kokusunu hissettiğimiz güzel bir okul, Şehit Münir Alkan Fen Lisesi. 

Soruya ilişkin basit davranış örnekleri verelim. Trafik kurallarına uymamanın yıkıcı sonuçlarını biliyoruz. Sigara içmenin, canlıya zarar vermenin, çalışmadan kazanmanın, yalan söylemenin, aldatmanın, fazla yemenin zararlı ve acı sonuçlarını biliyoruz ama bu davranışları yapmaya ısrarla devam ediyoruz. Peki, ama neden?

Akılla Öğrenme Yetmez

Öğrenme iki aşamada gerçekleşir. Önce ham veri halindeki bilgileri, soyut zihinsel potansiyelimiz, aklımız ve yeteneklerimizle ediniriz. İkinci aşamada kazandığımız öğrenme materyaline kendimiz için anlam yükler ve ihtiyaç halinde davranışa dönüştürürüz. İşte sorun tam da bu geçiş aşamasındadır.

Haz ve hızın hüküm sürdüğü ve belirleyici olduğu bilgi çağında, zihnimiz çok yoğun bir bombardımanla karşı karşıya olduğundan edindiğimiz verileri anlamlı hale getirmek, içselleştirmek daha da önemlisi gönlümüze indirmekte zorlanıyoruz. Öğrenmeye talip bireyler olarak kendimize özel bir anlam yüklemediğimiz, gönlümüze indiremediğimiz, ihtiyaç hissetmediğimiz, arzulamadığımız, inanmadığımız ve bizden bir parça haline getiremediğimiz bir bilgiyi davranışa dökemiyoruz.

Şu halde öğrenme için zihin potansiyeli gerekli ama yeterli değil. Aynı zamanda moral, kalp ya da gönül zekâsı olarak bilinen potansiyelin de işin içine girmesi gerekir. Aksi halde bilen ama bildikleriyle amel etmeyen kişiler kervanına katılıyoruz. Burada sadece öğrenme merkezi olan zihin kapımızın değil uygulama, yapma, yaşama merkezi olan gönül kapımızın da öğrenmeye açık olmasından söz ediyoruz.

Eski Yunan Filozofu Aristo, “Öğrenmek için akıl yetmez, öğrendiğimizi bilmek ve kendimizi tanımak gerektiğini” savunmuştur. Evet, çağımızın sorunu haline gelen ‘kendini bilme’ yolculuğunda mesafe alamadıkça bildiklerimize inanma ve onları uygulamada da geriliyoruz. Mevlana’nın “Ya Rabbi, bildir de ben, beni bileyim” ifadesindeki gibi işin özü kendimize gelmek ve kendimizi bilmekten geçiyor.

Öğrendiğimize Dönüşmek

Eğitim sürecinde gönül kapımız da açık olursa öğrendiğimizle hemhal olur, onunla yaşar ve öğrendiklerimizi davranışa dönüştürebiliriz. Tam öğrenme için sık tekrar bunun içindir. Dışarıdan öğrendiğimizi, kendi gönül müfredatımızın anlayacağı dile çeviririz de öğrendiğimiz şeye dönüşürüz. Zikirle amaç, bilgilerimizi gönül diline çevirerek bildiklerimize dönüşmek için değil midir? Böylece içeriden bakarak mananın bir parçası oluruz.

Zihin seviyesinde kalan öğrenme, bugünün insanında olduğu gibi bireyi, âlemi değiştirme derdine düşürür. Oysaki gönül düzeyine indirgenmiş öğrenmede bireyin temel amacı kendini değiştirmektir. 

Sanal dolaşımın hayatın tüm karelerini işgal ettiği, insan insana iletişimin giderek daraldığı bir zamanda, öğrenmenin kişisel faydaya hapsolmasından çıkarılarak ötekinin faydasına edinilen bir değere dönüşmesi için gönül kapılarını sonuna kadar açık tutmalıyız. Bunun için nicedir tekrar edegeldiğimiz insan olmanın erdemine ilişkin eğitim, hayatın ilk yıllarından itibaren müfredatımızın ayrılmaz bir parçası olmak zorundadır.

Zira hayat yolculuğunda bireyi insan olmaktan alıkoyan türlü engellerle başa çıkmak için yan etkisi olmayan tek ilaç, kendimizi bilme yolunda olmaktır. Bu yolculuk sırasında zihnimizle algıladıklarımızı, gönlümüzün gözüyle görmek, onlara kendi iç dünyamızın yansımasından gelen bir anlam vermek ciddi bir uğraş gerektirir. Bunun için öğrenme sürecinin içine gönlümüzü koymak, gönülle öğrenmek ve gönülden öğrenmek önemlidir.