GÜN DOĞMADAN NELER DOĞAR?

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Sözlü kültür, içinde yüzyıllardan gelen bilgelikleri saklar.

Bu bilgeliklerin değerini artıran huşulardan birisi zamana karşı dayanıklı olmasıdır. Yazılı kültürle buluşmaları geç zamanlara rastlayan sözlü kültür öğeleri farklı coğrafyalara yolculuk eder. Bildiğimiz bir hikaye başka şekle bürünse de ana fikir aynı kalır.  Bu pazar gününde kadim hikayelerden birini paylaşmak istiyorum.

Eski zamanlarda Saraybosna’da bir vezir yaşarmış. Penceresinin önünde otururken güzel bir kadının geçtiğini görmüş. Hemen mühür sahibi ismindeki görevliyi çağırıp kadını getirmesini söylemiş. Niyeti kadınla evlenmekmiş. Mühür sahibi kadının peşine düşmüş ve vezirin isteğini iletmiş. Kadın evli olduğunu ve istediklerini yapmak istemediğini söylemiş. Mühür sahibi dönmüş ve vezire olan biteni anlatmış.  Vezir köpürmüş, küplere binmiş. Mühür sahibi biraz veziri yatıştırmak biraz da vezirin gözüne girebilmek için bir öneri sunmuş. Eğer demiş kocasından yapamayacağı bir şey istersek emrimize, devletin emrine karşı gelmiş olur, boynunu vurur isteğinize kavuşursunuz. Fikir vezirin hoşuna gitmiş. Kadının kocası tabutçuymuş. Demişler ki yarın gün doğana kadar bize kırk kapı yapmanı istiyoruz. Gün doğana kadar bu kapılar hazır olmazsa boynun vurulacak. Adam çaresiz kabul etmiş. Ertesi sabah kadar kapıları yetiştirmesi imkansızmış. Eşi teselli vermiş. Sen doğru bir adamsın, gün doğana kadar bu isteklerini yerine getirme imkanı olmadığını da biliyoruz. Bari gün doğana kadar ibadetlerini yerine getir de makul bir iş yapmış olasın. Adam bu fikri kabul etmiş.  Gün doğana kadar gözüne uyku girmeden Rabbine ibadet etmiş. Tam güneşin doğuşunda kapı hızla çalmaya başlamış. Adam sonunun geldiğini düşünüp karısıyla helalleşmiş ve kapıya gitmiş. Karşısında muhafızları görmüş. Tamam demiş hazırım gidelim. Muhafızlar şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar ve sonra adama dönüp ne demek istediğini sormuşlar. Adam olan biteni aktarınca muhafızlar gülmeye başlamış. Gece vezirin son nefesini verdiğini ve onu mezara taşıyacak bir tabuta ihtiyaçları olduğunu söylemişler.

Eski Saraybosna Efsaneleri isimli kitapta okuduğum bu hikaye zulmün karşısında Hakkı savunmanın, haksızlığa boyun eğmemenin, insan onurunu ayakta tutmanın önemini anlatıyor. Tarih böyledir işte. İsimler değişir, yerler değişir, haksızlıklara uğrayanlar değişir ama sonunda hep iyiler kazanır. Yeter ki sabretmesini bilelim. Gerçek kazancın onurlu davranmak olduğunu hatırdan çıkarmayalım.

Gündem Amerika’nın Türkiye’ye uyguladığı ekonomik terör. Bu hikayenin türediği zamanda ise dolar yoktu ve hatta Amerika diye bir ülke bile yoktu. Yüzyıllar sonra yine olmayacaklar. Tarih parantezini kapatırken yok olup gidecekler. İçinde bilgelik barındıran hikayeler ise kulaktan kulağa anlatılmaya devam edecek.  Bir not daha aktarıp bu pazar günü sizleri sevdiklerinizle baş başa bırakmak isterim. Derlenen halinde bu hikayeye İngilizce metinde uygun görülen isim “Sabah Daha Çok Var” idi. “Gün Doğmadan Neler Doğar?” bize daha uygun. Amerika’nın tabutunun hazırlanacağı günler belki sanılandan daha yakındır. Kim bilebilir?