GÜNLERİN İZİ

Recep GARİP 23 Eyl 2022

Recep GARİP
Tüm Yazıları
Yazarın dünyası çoğunlukla, kütüphaneler, kitap fuarları, sergiler, sanat faaliyetleriyle kendi evindeki yazı evi olarak da değerlendirdiği yazı atölyesidir.

Yazarın dünyası çoğunlukla, kütüphaneler, kitap fuarları, sergiler, sanat faaliyetleriyle kendi evindeki yazı evi olarak da değerlendirdiği yazı atölyesidir. Geçmiş bilgelerin kitaplarını okuduğu gibi kendi eserlerini de zaman zaman gözden geçirdiği ve daha evvel yazdığı yazılarının üzerinden de sıklıkla geçtiği olur. Ben öyle yaparım. Bu insanın nereden nereye doğru geldiğini yazara öğretir. Bugün de öyle oldu. Bir iki yere müdahale ettim elbette. Gün onu gerektiriyor. Yazı çalışması yapanlar kendi çalışmalarını zaman zaman yeniden yeniden okumayı ihmal etmemelidirler. Edebiyat günceleri yazıldığı döneme işaret ettiğinden bugüne gelindiğinde çok şey anlatır. “Günlerin İzi” eserimden iki günce var bugün çıkınımızda. Buyurunuz:

6 Temmuz 1997 – Ümraniye

“Her şey basit olmalıdır... Tümüyle basit.” Çehov böyle söyler. Uyandığımda sabah ezanları okunuyordu.  Ezanlar bitinceye değin karşımdaki boşluğu, gökyüzünü ve ektiğim çiçekleri seyrettim. Namaz için hazırlık yaptım. Kızlarım Tahire'yi, Ayşe Betül’ü, Merve’yi, oğlum Ahmet Faruk’u ve anneleri beyaz gülüm Ayşe’yi uyandırdım.

Saat 10’da Kadıköy de bir toplantım var. Yoldayım… Yanımda 'Goethe'nin Doğu-Batı Divanı'nda Cennet Bahsi', Cemal Şakar'ın 'Yol Düşleri' ve 'Kültür Dünyası' dergisinin ikinci sayısı. Sevgili Olcay Yazıcı’nın emeği çok. Böyle bir dergi için kendisine müteşekkiriz. Rahmetle yâd ederim. Mekânı cennet olsun.

“Yol Düşleri”, öykülerden oluşmakta. Cemal Şakar’ın öykülerinde kullandığı dil son derece dikkatli. Türkçeyi iyi kullanıyor, öykülerin iç yolculuğu ve kurguları son derece akıcı. Dilindeki ince lirizm alıp sizi kendinizden bir parça olan yerlere götürüyor. Çocukluk ve gençlik öyküleri yaşatıyor size. Bir tarafıyla tam bir Anadolu sesi diğer tarafıyla kendisini ustaca ifade eden çağdaş bir öykü ustasıdır. Öykülerde kullandığı şiirsel akış, şiir için kıskandırıcı.

Cemal Şakar, 1962 Balıkesir doğumlu. Öyküleri Aylık Dergi, Yönelişler, Mavera, Yedi İklim ve Kayıtlarda yayınlandı. Bu dergiler “Büyük Doğu, Diriliş, edebiyat ve Mavera” çizgisinin sürgünüdür.

“Bir Savaştan Slaytlar” öyküsü şöyle başlıyor: “Bir savaş, bir savaş. Yaşamak kadar doğal, yaşam kadar doğal. Küçücük bir toprak üzerinde büyüdükleri, büyüttükleri. Yiyip, içtikleri, ölülerini gömdükleri bir toprak parçası. Hani yürekleri güpgüp ettiren şey. Hani adlarından daha iyi bildikleri, parmak uçlarında yoğunlaşan o duygu. Öldürdüğü için ölmek. Öldüğü için öldürmek döngüsü. Hani çocukların, dokuz milimlik mermilerle, sargı bezleriyle dinamit dolu sandıklar üzerinde yaşadıkları tedirginlik. Hani, açlık, ekmek karneleri, erkeğini yitiren kadınlar, karartmalar, bir dilim ekmek, bir yudum çay, eksik vücutlar, gidenler, dönmeyenler, madalyalar. Hani, yaşamak için birbirlerini beklemesini öğrenen insanlar. Hani, ellerini yitirip de ayaklarıyla yazmasını öğrenen insanlar.

“Hani, işte şu, işte bu

Hani, şöyle, böyle

Hani, onun için, bunun için

Hani, derler ya... hani deseler ki... hani...

Yaşamak gibi

Ölmek gibi

Bir duygu

Savaş

İşte öyle”

Goethe'nin Doğu-Batı Divanı'nda Cennet Bahçesi’ni Türkçeye Yrd. Doç. Dr. Bayram Yılmaz kazandırmış. Kitabın kapak yazısında şunlar yazıyor: “Büyük hayranlık duyduğu İslâm dünyasını bizzat gezip gözlem yapma imkânı bulamayan Goethe, Şark'ı seyyahların ve batılı şarkiyatçıların eserleri vasıtasıyla tanımaya çalışmış ve bunları kendi zihninde yoğurmuştur. İslâm inancına ilişkin pek çok hususu daha sonra Doğu-Batı Divanı'nda kaleme alan Goethe'nin, bu divanda İslâm'ı nasıl aksettirdiği, Müslüman ilim adamları tarafından yeterince incelenmiştir.”

“Cenneti Hak Eden Erkekler

Düşman kendi ölülerine üzülsün

Onlar, dönüşü olmayan yere, ebedi hüsrana gittiler.

Kardeşlerimiz için endişeye lüzum yok,

Çünkü onlar, şehitlik mertebesine erdiler.

Yedi kat gökler

Kapılarını açtılar

Etrafa nurani ışıklar saçtılar,

Kahramanlar Cennet kapısı önüne geldiler.

Ummadıkları güzellikleri bulduklarını,

Miracım esnasında

Temaşa eyledim bahtiyarlıklarını

Her bir kapıdan girerken içeri

Hikmet ağacı boğum boğum olmuş

Elmalar, altından süslere boğulmuş.

Hayat ağacı alabildiğine gölgelemekte etrafı

Her yer yemyeşil, yemyeşil vadi çiçeklerle bezenmiş.”

Kimi edebiyatçılar, şairler sadece kendi ülkelerinde var olmamışlar, diğer ülkelerde de var olmuşlardır. Söyledikleri, önerdikleri hakikatle yakın ilgili olmasındandır sanırım. Hakikatin sözcülüğünü yapıyor olmak anılmayı da, etkili olmayı da peşi sıra getiriyor. Rahmeti bol olan Allah’ım rahmetini üzerimizden eksik etmesin.

4 Ağustos 1997 – Pazartesi

Tantavi günlüklerini yazmaya başlayalı tam otuz yedi gün olmuş.  Bir taraftan kitap okumalarım sürüyor, diğer taraftan her türlü sanat olayını takip etmeye gayret ediyorum. Sinema, tiyatro, sergi, şiir üzerine oturumlarla birlikte kitap fuarları ve son çıkan dergiler, kitaplar takip edilmesi gerekenlerdir. Yazar ve edebiyatçı olmak gerekiyorsa buna mecburuz. Şu an masamın üzerinde ilgimi bekleyen bir sürü kitaplarla dergiler var. Başlıcaları; şu sıralar hiç yanımdan ayırmadığım Cahit Zarifoğlu'nun “Şiirler” ve “Yedi Güzel Adam”, bin dokuz yüz yetmiş üç, eylül baskısı. Ayrı bir tat veriyor bana. O yıllara dönüyorum. Liseli yıllarıma. Şiir yazdığımı sadece Metin Delikişi (lisede sınıf arkadaşım – Adana Sinan Paşa’dan) dışında hiç kimsenin bilmediği yıllar. O yıllarda bir de İsmail Aydın vardı “Edebiyat” dergisi okurlarından. Nuri Pakdil’i ilk kez İsmail Aydın’dan mı duymuştum? Yıl bin dokuz yüz yetmiş dört filan mı olmalıydı?

Yedi Güzel Adam'ın atmış birinci sayfasında şöyle yazar Zarifoğlu:

“Kuzeyden güneye parıltılara avuç ve bağır açarak

Kuzeyden güneye parıltılar Kafkas farları

Pırıl pırıl pır işçileri

Pırıl pırıl emekçileri

Parıltılar (ötürü) dayanmadan

'Bu yemek daha nasıl sürecek hiçbir zaman

Kediyi oradan kim çıkaracak, hiçbir zaman

Kedi tıkanamaz sofranın altında

Kazanmadan

Babamızsan

Yeni bir işçi savunması yap

Dedeni savunduğun gibi ve padişahını

Baba hemen

Ve hemen ben

Baba değilse fakat ben (cevval) hemen

-Abdülhamit-

Eşya ve şehir dürtülmüş gibi

Türbelerden elektrik geçmiş gibi

'Hortlak var' i ve i

Koro gibi bir aşikâr dikleniş gibi…”

Ne anladın bu şiirden? Çöz çözebilirsen. Oysa şairler, yazarlar çağlarının tanıkları değil midir?

Bunu sormalıyım bir gün Cahit abiye? Cahit abi böyle yazıyor diye yazma çabamızı bir bilse? Hadi sen de yazmayı dene.