HAKİKİ GÜZELLİK

Cemalnur SARGUT 14 Şub 2019

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
Güzellik, insanın kendisindeki ezeli yaradılış sebebi olan Allah'a ait ismi ortaya çıkarıp, Allah'ın istediği şekilde yaşaması ve o yaşantının kendisinin bütün varlığına aksetmesi demektir.

Kim ki kendinden emin olursa, Allah’ın şeriatına uyarsa, Allah’ın yap dediklerini yapmış, yapma dediklerini yapmamış bir halde, özgüvene sahip bir insan olursa, onda bir güzellik hasıl olur. Çünkü insanın Allah ile olan ilişkisi, ondaki hakiki özü açığa çıkarır. Bu öz de insanı güzelleştirir. Kenan Rifai buyuruyor ki bütün zahir güzellikleri, güneşin duvara aksetmiş ziyası gibi fânî ve aslına dönücüdür. Akşam olup güneşin aydınlığı yine güneşe rücû edince, ya da güneşin yüzünü bir bulut kaplayınca, sen de o duvardaki akislere âşık olmuş bulunmakla, onlar yok olunca ağzın açık bakakalır­sın.

Çirkinlik de güzelliğin bir derecesidir diyebiliriz. Bir alt derecesidir. Onda da tam aksi, kendinden memnun olmayan, özgüveni olmayan insanların manevi sıkıntılarından oluşan bir haldir. Onun için, bunları insanlara göre değerlendirirsek, kiminin çirkin bulduğunu kimi güzel bulur. Dünyanın en güzel hanımefendisini getirseniz de, eğer onun kötü huyları varsa ahlaken bozuksa, insan bir süre sonra ondaki güzelliği görmemeye başlar. Hatta onu dünyanın en çirkin hayvanı gibi görmeye başlar. Bu bakış açısından bakarsak güzellik iç güzelliğidir. Yani onun dış güzelliği de, bir nevi iç güzelliğinin bir yansımasıdır. Bir insanın içi neyse dışa yansıttığı da odur aslında.

Bir insanın güzelliği ahlakıdır. Ahlak ne kadar güzelse, insana o kişi dünyanın en sevimli en güzel yaratığı olarak gelir. Onu seversin, ona yakın olmak istersin, onunla beraber olmak istersin. Demek ki iç güzelliği yani hakiki güzellik, manevi güzellik ve ahlaki güzellikler demektir. Bunlar insanın yüzüne de vurur. Mesela fiziken çok güzel görünmeyen bir insan, ahlaken çok güzelse onu güzel görmeye başlarız. İslam’da yaşlıların çok nurlu ve güzel gözükmelerinin sebebi bol bol ibadet yapıp namaz kılmaları ve abdest almalarıyla alakalıdır. Yani cildi bile güzelleştiren o haldir. Yaşlılıkta da güzelliği sağlayan ve enerjiyi veren Allah’la ilişkidir ve Allah aşkıdır. Bu yüzden bize düşen dışımızla uğraşmaktan daha çok içimizi güzelleştirmektir.

Bizim kültürümüzde iyi, güzel, doğru kavramlarının genelde bir arada kullanıldıklarını görürüz. Adeta bu üç kavram birçok erdemi bir araya toplayan, ahlaki umdelerin birer yansımasını ifade eder. İyi, güzel, doğru olan değerleri benimsemek, özümsemek, hayatımıza katmak ahlaki bir davranışa dönüştürmek bizi yüceltecektir. Ahlak dediğimiz zaman kastettiğimiz de Allah’ın hoş gördüğü, razı olduğu ve hiçbir menfaat beklemeksizin gösterdiğimiz doğal reflekslerimizdir. Cennet vaadi ve cehennem korkusundan ziyade, Allah’ın rıza gösterdiği, dolayısıyle bizde alışkanlık haline gelen doğru davranışlarımızdır. İnsanın güzelliği sadece yüzüne ve cemaline bir nur olarak yansımaz. Aynı zamanda, duyguları, düşünceleri ve her hareketine bir güzellik olarak yansır. İşte bu güzelliktir, iyiliktir, doğruluktur.

İnançlı, abdestli, namazlı ve niyazlı yani şeriate uyan insan bir saatini bile zayi etmez, her anını ve her nefesini, zikir ve şükürle geçirir. Asla ezberci değildir; idraklidir. Kitabullah’ı bütün hücrelerine kadar özümsemiş ve sindirmiştir. Hassaslaşmıştır. Güzele güzel, iyiye iyi, doğruya doğru diyebilen hayırda yarışan şuurlu insan ve salih amel işleyen Allah’ın has kullarındandır. Bunun yanında korkmadan, usulüyle çirkine çirkin, kötüye kötü, yanlışa yanlış diyebilen insanlar oldukça toplum huzur bulur. Güzel insanın yaptıkları da güzel olur ve güzellik herşeye yansır. Ne mutlu güzel gören, güzel bakan, güzel dokunan, güzel yapan, güzel hisseden, güzel düşünen, güzel davranan ömrünü güzel geçiren ve kalbi güzel olan insanlara!.. Ne mutlu Allah, Kitap ve Peygamber şuuruyla yaşayan Müslümanlara. Allah cümlemize hidayet versin. Bizi Kur’an nuruyla nurlandırsın vesselam.