HALKA HİZMET... HAKK'A HİZMET...

Ümit G. CEYLAN 13 Eyl 2018

Ümit G. CEYLAN
Bizim medeniyetimizin geçmişinde İslamiyet'ten öncesinde de sonrasında da kaynağını milletten alan bir hükmetme modeli var olmuştur.

KENDİME ÖĞÜTLER

Hicri yeni yılda daha dingin ve sakin olmayı kendime öğütlüyorum. Gerilmek üzere miyim hemen sevdiğim bir müzik ve bir fincan kahve.. Yetişecek işler mi var? Yetiştiği kadar. Annen, baban arayıp sitem mi ettiler. Ellerine birer tesbih vereceksin, şükredecekler. Bu yeni yılda daha fazla hayır diyeceğim kendime daha fazla vakit ayırmak için. Çocuklarımla tiyatro, sinema, konser, müze ve kültürel etkinlikler planlayıp birlikte daha fazla vakit geçireceğim. Ailecek daha ne kadar vaktimiz var bilmiyorum. Onun için eşim, ben ve çocuklarımla daha fazla keyif alacağımız günler diliyorum. Kitap mı okuyacağız hadi hep birlikte okuyalım.

HALKA HİZMET... HAKK’A HİZMET...

Bizim medeniyetimizin geçmişinde İslamiyet’ten öncesinde de sonrasında da kaynağını milletten alan bir hükmetme modeli var olmuştur. Millet hiçbir zaman devletten ayrı tutulmamış, hep millet devleti oluşturmuş yönetmiştir. Millet devleti oluşturmuş, devlet de milleti korumuş. Yani insanı yaşat ki devlet yaşasın. Türk milleti hiçbir zaman sınıflı bir toplum olmamıştır. Ne Hint’teki gibi kast sistemi ne Araplar’daki gibi köle efendi ilişkisi ne de batıdaki gibi burjuva, aristokrasi sınıfı olmuştur. Asya’dan Anadolu’ya bu medeniyet bir şahlanışın, dirilişin ve gönülleri fethetmenin hayranlığı, mazlumların kalplerinde taht kurdurmuştur. O yüzden bugün Türkiye dışındaki bölgelerde zalimin zulmü, mazluma eziyeti devam etmektedir. Bu mazlum halklar yüzünü sadece Türkiye’ye dönmüştür. Çünkü ceddimiz Orta Asya’dan beri adaletin ve vicdanın sesi olmuştur. Her gittiği yere adaleti götürmüş; sevgi, şefkat, medeniyeti bütün insanlık alemine göstermiştir.

Şehir emin ellerle yönetilmeli

Modern zamanla birlikte şehircilik kavramı fabrikaların kurulması ve sanayi devrimi ile birlikte bir medeniyetin yapısıymış gibi algıladık. Ancak bunun artık modern kölelik olduğunu, kapitalizmin efendilerine hizmet için kavramlaştırılmış ve janjanlı bir ambalaj ile bir zamanlar insanoğlunu soktukları bu şehir hayatının simülasyon olduğunu geç de olsa gördük.  Oysa medeniyet yani Hazreti Peygamberin Medine şehrine göçü ile birlikte tüm İslam olmuş ruhlarımızın mana kapılarına giden yollar açılmış, bizler o medeniyete göçmeyi seçmiştik. Bizler, şehri medeniyeti bir insanı kamil gibi görüp Yahya Kemal’in şiirlerinde olduğu gibi İstanbul, Bursa ve dahi Süleymaniye, Ayasofya ve niceleri gönüllere nakış gibi işlendikleri için devleştiler. Bir şehri yönetme anlayışı sadece çöp çukur çamuru yok etme hizmetinden sosyal ve kültürel hizmetlere kadar bir yelpazenin içindeyiz artık. Belediyecilik anlayışı değişti. Bu anlayış daha da tekamül içinde olmalıdır. Şehir emin ellere bırakılmalı liyakat ve ehliyet yönetimde esas alınmalıdır.

Gönül mimarlarını arıyoruz!

Samiha Ayverdi 70’li yıllarda diyor ki; “Bugün gelmiş geçmiş hikmet, irfan ve îman sermâyemizi har vurup harman savurmuş bulunuyoruz. Ammâ gene de, kıyıda köşede, o hazineden arta kalmış bir bereket mevcut. Eğer o mîrâsı, Türk evlâdının en küçüğünden en büyüğüne kadar aktarabilirsek, yeniden ruh ve mânâ zenginliğine kavuşabiliriz. Ne yazık ki, köprü, yol, binâ yapan mîmâr ve ustaların yanı sıra, insan oğlunun iç yapısını kurup âbad edecek mânâ ve îman mimarları ve ustalarını arayan yok."

Belediye yöneticiliğine veya yerel yöneticiliğine bir anlamda gönül mimarı olarak bakmalıyız. Mahallemizin, ilçemizin sadece yolunu, suyunu, elektriğini, binalarını alelacele yapan bir mimarlığın ötesine adım atmış olmamız gerekiyor. Zira bugün bu millet gözünün içine bakacak, elini tutacak onu incitmeden, kırmadan tıpkı kendinden biri olmasını bekliyor. Gönül mimarı olmak meydanlarda gösteriş yapmaktan, sahnelere şarkıcı doldurmaktan ve geleneksel sanatlarımızın ruhunu taşıyamadan hamallık yapmaktan öteye geçebilmeliyiz. Gönül mimarı olmak için öncelikle en düşkününden, en zenginine kadar aynı lisan yani gönül lisanı ile konuşabilmeliyiz. Yeri geldiğinde Hazreti Ömer’in yöneticilik ve adalet anlayışından dizeleri sıralayıp okullarda afiş, şiir yarışmalarının ötesindeki bir yere yani yine Hazreti Ömer’in ruhundaki irfanı gönül lisanına giydirebilmeliyiz. Dicle’nin kenarında bir koyun ölse hesabını veremeyeceksek eğer mahallemizdeki fakir, hasta, yaşlı, engelli, işsiz, ruh hastası, bağımlıların envanterini bilemiyorsak yazık olur bize.

Peki ne yapmalı?... Nasıl yapmalı?...

Muhtarlık, ilçedeki sivil toplum kuruluşları ve belediyenin gerekli birimleri ev ev dolaşarak tüm hane halkının envanterini çıkarmalılar. Adım adım kaç kişi yaşıyorsa, gelir durumundan, hastalık, engelli olma, bakıma muhtaç olma, işsiz ev reisi, sigortasız aile, engelli çocuk ve bunun yanında da ilçedeki zenginlerin envanteri çıkarılmalıdır. İkinci adımsa gönülleri kırmadan etmeden tüm ihtiyaçlar gizlice, usulca incitmeden yerine getirilmelidir. Böylece millet fakiri, zengini ile kaynaşarak Medine’ye bir köprü kurmalıdır. Buna da tabii ki milletin içinden gelmiş milletin hademesi olan yetkililer yapmalı. Bu her mahallede yapılırsa gerçekten Hak bundan razı olarak devletine de o millete de zeval vermez. Bu konuda bize düşen sorumluluğu, bir vatandaş olarak biz de yerine getirebilmemizdir.

VAR MI SENDE O YÜREK

Bir çocuğun yüreği kadar var mı sende vicdanlı bir yürek!.. Koca koca beton binaları yıkacak; yerine ağaçlar dikecek, var mı bulunduğu yeri ağaçlarla donatacak kadar güzel bir yürek! İşte bir çocuk; küçük, yaramaz, laftan anlamaz, bilmez diye küçümsediğin masum bir yürek!.. Dünya yaşanacak bir yer olurdu sende olsaydı böyle bir yürek!.. Bu yürek ağaçları korumaya yemin etmiş masum bir yürek, yaşamı ve uygarlığı masumiyetiyle yeniden şekillendirecek!..  O yaş kesmeyecek, baş kesmeyecek; “Yaş kesen baş keser” diyecek!.. “Kıyamet kopsa bile ağaç dikin” diye öğütleyen bir inancın, bir kültürün, bir medeniyetin temsilcileriyiz biz!.. Hayatın değerini idrak etmek için, nefes almak ve yaşamak için; ağaca, tabiata, kutsal davete saygı duymak için... Ağaçları sevmek ve ona sarılmak için. Elele tutuşmak, gönül gönüle yaşamak için ağaç dikelim, ağaçları kesmeyelim. Kendimize ve topluma ihanet etmeyelim, kutsal davete yüz çevirmeyelim. Masum bir çocuk, masalsı bir hayata yolculuk, nesilden nesle mutluluk demektir. Güçlü bir ağaç kökleri ve dalları güçlü bir ağaç demektir. Kökü derinliklerde, dalları göklerde, sarılası gövdesi huzur demektir. Meyvesi şifa, gölgesi serinlik demektir. Dallarında cıvıldayan kuşların yuvası demektir. Velhasıl her baharın bir güzü vardır. Her arifin hikmetli bir sözü vardır; “Sararmış yapraklar bir bir düşse de yere, ömürler bir bir tükense de, hüzün çöker yüreğimize.”

MUHARREM AYINDAYIZ

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de (tutulan oruçtur). Farz namazdan sonra en faziletli namaz ise gece namazıdır.” (M2755 Müslim, Siyâm, 202)

.....

“Muharrem ayının birinci günü bizim yılbaşı diye bildiğimiz hârika bir geleneğimiz teşekkül etmiştir. Ama bu son 50-60 sene içinde unutulmuştur. Muharrem'in birinde büyükler tarafından bereket parası verilirdi. Bu âile arasında olduğu gibi, dervişân arasında da olabilirdi. Bu hem yeni bir senenin muhâsebesi, eski senenin yeni bir sene ile karşılaştırılması, hem de yeni senede kazanılacak hayâtın her yönden bereketli olmasının ilk tembihi idi.” (Yazar Sâmiha Ayverdi)

.....

Muharrem ayı Aleviler için oruç ve yas ayıdır. Kerbela şehitleri ve On İki İmam için oruç tutularak, on ikinci günde aşure yenerek oruca son verilir. Oruç süresince su içilmez, çamaşır yıkanmaz, banyo yapılmaz, traş olunmaz, hayvan kesilmez, böcek öldürülmez, süslenilmez, aynaya bakılmaz, oyun oynanmaz, cem yapılmaz... Zeynelabidin’in Kerbela’dan sağ kurtulması sevinciyle orucun peşinden törenlerle aşure yapılır ve yenilir. (Yazar Kudret Emiroğlu)

.....

1 Muharrem Müminler için eski yılın bitimi, yeni yılın başlangıcıdır. Lakin Müslüman Noeli değildir. Coşkunun, tebrikleşmenin, kutlamanın demi değildir. Akleden kalpler açısından 1 Muharrem geçmiş yılın muhasebesi ve gelecek yılın planlanmasıdır. İrfani geleneğimizin ifadesiyle murakabenin yani hakka yakınlaşma amacıyla tefekkürlere yönelmenin vesilesidir. Günümüz ortalama Müslümanları böylesi bir algıdan ve şuurdan uzaklaştığı için Batılıların da 1 Muharrem’i Noelmişçesine algılaması ve kendi adetlerini bize yansıtmaları onlar açısından gayet doğal. (Yazar Ahmet Turgut)

POZİTİF – NEGATİF

(Pozitif)

Kişisel tarım devri

Bence yakın zamanda herkes kişisel tarıma dönecek. Hatta bu yönde devletin de teşvikleri olmalı. Şimdiden bu konuda projeler üretilmeli. Türkiyemiz toprakları çok verimli. Ne eksen bitiyor. Tarım kartellerine, nakliyecilere teslim olmamak için şehir içinde dahi olsa bir aileye yetecek kadar tarım uygulamaları gerçekleştirilmeli. Bunun çok küçük çaptaki uygulamalarını belediyelerin botanik bahçesi adı altında görebiliyoruz. Her ailenin bir mevsim yetecek kadar organik üretilmiş sebze, meyveyi üretmesi ileride mümkün görünüyor. Şahsi olarak üretim yapmaya vakit olmasa bile rençber çalıştırarak veya en azından bu tarz tarım yapanlardan satın alarak sağlıklı beslenmeyi teşvik edebiliriz. Sivas’ta emekli mali muhasebeci Yaşar Ramazan Fidan on yıl önce hobi olarak başladığı baba yadigarı 2 dönüm toprağı kimyasal gübreden arındırmayı başarmış. Beş yıl önce de ata tohuma ulaşmış ve 8 kilo tohum kullanarak 2 ton fasulye elde etmiş. Sonuçta siparişlere de yetişemiyormuş. Bunun daha küçük ölçeği bir aile için yeter de artar bile. Öze dönüş başlayacak.

(Negatif)

Yaz tatilinde ödev krizi

Kızım bu yıl ilkokul üçüncü sınıfa devam edecek. Sosyal bir çocuk ve her çocukta olduğu gibi onun da kendine göre farklı yetenekleri var. Ancak ödev konusundan çok sıkılan bir çocuk. Başarılı bir çocuk ama ev ödevini hele hele yaz aylarında ödevle sınırlandırılmaktan hoşlanmıyor. Tatil başlarken ve şimdi biterken de ödev kızımda bir fobi oldu. Ödev yüzünden okula gitmek istemiyor. Yaz tatili için ödev verilmesi yasak olsa bile 3 kitap alıştırma kitabı verildi ve kızım bunları yapmak istemediği için bende zorlamadım. En azından yaz tatilinde çocukların kendi yetenek ve kişisel özelliklerine göre tavsiye niteliğinde önerilerde bulunulabilir. Kızıma bol bol kitap okumasını ve bu konuda tiyatral bir skeç hazırlaması söylenseydi eminim çok mutlu olurdu. Ama herkese aynı kaftanı biçeceğiz ya, işte bu yüzden eğitimi bu yönüyle de tekrar değerlendirmemiz lazım.

MUHARREM AYI DUASI

Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde buyurdu ki: “Bir kimse, Muharrem ayının ilk günü aşağıdaki duayı üç defa okursa, Allah’u Teala o kimseyi, gelecek Muharrem ayına kadar bütün belalardan emin kılar.”

Bismillahirrahmanirrahim... Elhamdü lillahi rabbil alemin. Ves-selatü ves-selamü ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Allahümme Entel-Ebediyyül-Kadim. El Hayyül Kerim. El hannanül mennan. Ve hazihi senetün cedidetün, es"elüke fihel" ısmete mineş-şeytanir-racim, vel- avne ala hazihin-nefsil-emmareti  bis-sui vel-iştigale bima yükarribüni ileyke, ya zel-celali vel-ikram, bi-rahmetike ya erhamer-rahimin. Ve sallallahü ve selleme ala seyyidina ve nebiyyina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve Ehli beytihi ecmain.

Belalardan emin kılınmak nedir? Bela başımıza gelebilecek herhangi bir sıkıntılı, istenmeyen durumdur. Fakat belalardan bir insan nasıl emin olur diye sorabiliriz. Ancak Allah’ından emin olan kul, başa gelecek her şeye de razı olur. İlk anda sarsılsa bile isyana, bunalıma girmeden korunur. İşte bu korunma kısmı yüce yaratıcıdan emin olduğumuzda bizi kendi rahmeti ile kuşatmasıdır, korumaya almasıdır. Belalardan emin kılınmak için her an O’nu hatırlamalı ve şükrü hiç kesmemeliyiz. Aynı zamanda dua, belalardan uzak durabilmek için yüce yaratıcıdan basiret ve feraset dileğidir.