HANGİ TÜRKİYE ÇÖKÜYORMUŞ?!

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Ancak Soner Yalçın, Odatv adlı haber sitesindeki 20 Eylül 2018 târihli "Çöküş böyle başladı" başlıklı yazıda, açılışı İtalyan komünist düşünür ve yazar Gramsci'nin "İnsanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir" sözüyle yaparak "çöken bir Türkiye" manzarası çiziyor.

İnsanlarla köşe yazısı üzerinden polemiğe girme gibi bir alışkanlığım yoktur. Bu yazıyı yazarken de öyle bir amacım yok. Soner Yalçın’ı şahsen tanımam; hiç aynı mekânda bulunmadık ve yüz yüze gelmedik. Bay Pipo’dan Kurtlar Vadisi’nin konsept danışmanlığına, Ergenekon ve Balyoz sürecinde tutuklu yargılanıp beraat etmesinden Saklı Seçilmişler’e uzanan yürüdüğü renkli ve çetrefilli yolda ismi hep kamuoyunun önündeydi. Kimisi de onu “Cumhuriyet değeridir” ve “Mustafa Kemâl’in emânetidir” deyip taktığı papyonla yaptığı konuşmada söylediği “Devrimci, estetik değerlere sâhiptir; estetik olacaksınız. Saçınıza başınıza kılığınıza kıyafetinize dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz” sözleriyle hatırlayabilir. Bu yaklaşım, Soner Yalçın’ın fikridir; kendisini ve onu alkışlayanları bağlar. Ayrıca, bu sözünde bir mübalağa sanatı yapmış da olabilir.

Ancak Soner Yalçın, Odatv adlı haber sitesindeki 20 Eylül 2018 târihli “Çöküş böyle başladı” başlıklı yazıda,  açılışı İtalyan komünist düşünür ve yazar Gramsci’nin “İnsanı kafasından yakaladınız mı, kol ve bacak kolay gelir” sözüyle yaparak “çöken bir Türkiye” manzarası çiziyor. Soner Yalçın’a göre Türkiye, Özal’dan beri çökmektedir ve AK Parti (kendisi, AKP diyor) ile yıkım başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir devlet ki, kuruluşundan elli yıl sonra başladığı iddia edilen kırk yıllık dönem içinde hâlâ yıkılmamış?! Bu soruya, “sağlam Atatürk ilkeleri” ile cevap verebilir. Ama ne tuhaftır ki, kırk yıldır çöküp yıkılırken, önceki elli yıla kıyasla kat be kat zenginleşmiş, güçlenmiş, etkisini arttırmış! Nüfûsu artarken gayrîsâfi millî hasılası da artmış. Başbakanların kapı kapı kredi arayıp yüksek fâizle bile bulamadığı, esnafların yazarkasa fırlattığı 90lardan “dünyânın en büyükleri”ni yapmaya alışmış bir Türkiye’ye nasıl gelinmiş?

Yoksa Soner Yalçın bunları görmezden gelirken, Türkiye’den faşist Almanya’ya selamların gönderildiği, Nazım Hikmet’in ülkeden kaçmak zorunda bırakıldığı, Âşık Veysel’in köylü kıyâfeti yüzünden hakir görüldüğü Türkiye’nin çöküşünden mi bahsediyor?

Yoksa Soner Yalçın millî takımın az gollü mağlubiyetlerine sevindiğimiz günlerin Türkiye’sinin çöküşünden mi bahsediyor?

Yoksa Soner Yalçın, şimdiki gibi uluslararası operasyon yapmak yerine, kendi vatandaşını fişleyen ve maaşlarını CIA’nin ödediği eski MİT’in zamânındaki Türkiye’nin çöküşünden mi bahsediyor?

Yoksa Soner Yalçın, Ümit Kocasakal’ın geri dönmek istediği 1930’ların Türkiye’sinin çöküşünden ve yıkılmasından mı bahsediyor?

Ayrıca, Soner Yalçın’ın, yıkımı neden Adnan Menderes ile başlatmadığını merak ettim. Bunun sebebi, Demokrat Parti’yi CHP’den ayrılanlar kurmuş olması olabilir.  Ya da Menderes’in şahsında Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbâline yapılan darbenin ve ardından yapılan 1961 Anayasası’nın (Emre Kongar’ın Tarihimizle Yüzleşmek kitabındaki ifâdesiyle) “demokrasinin şartlarını hazırlayan bir darbe olarak tanımlaması” (s.201) (!) olabilir.

Soner Yalçın, Gorki’nin Ana adlı eserinden alıntı yapmak ve “yeni insan üretip sürüye katmak”, “aklı köleleştiren 40 yıllık serbest piyasa”, “halkın ruhunu kurutmak” gibi soyut ve teorik ifâdeler kullanıyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin devrimlerle “bir ulus yaratmak” ülküsünden bahsetmiyor. Ayrıca bu ifâdeleri örneklendirirken, 3. Havaalanı’ndaki “emekçilerin direnişi”ni veriyor. Tam da ilan edilen açılış târihinin ertelendiği söylentilerinin kulaktan kulağa yayıldığı bir dönemde, çoğunun işçi olmadığı açıklanan bu “direnişçiler” hangi emeği ortaya koydular acaba? Dahası beş yılı aşkın süredir devam eden inşaatta hakları yeniyorsa, (ki bunun olması, kuvvetle muhtemeldir) akılları başlarına neden açılışa iki ay kala geldi?

Gönül isterdi ki, bu soruna “aptallaşma”, “aklın köleleşmesi” veya “ruhun kurutulması” açılarından değil de, kendisinin de kulağı gelmiş olduğunu düşündüğüm idârî sıkıntılar üzerinden yaklaşsın ve işçilerin yarasına sivil toplumu yönlendirici bir merhem olsun. Yoksa bu eylemlerin amacı, böyle konularda geri adım atmayan Cumhurbaşkanı’nı eksikliklere rağmen açılışa zorlamak ve açılışın ertelendiği iddialarını yalanlayan Cumhurbaşkanı’nı en iddialı olduğu yatırım üzerinden zorda bırakmak mı?

Diğer bir örnek de “şarbon”. Hep olduğunu kabul ettiği şarbon vakalarının neden Kurban Bayramı’nda arttığını soruyor Soner Yalçın. “Yandaş” dediği kişilerin bu gibi soruları sormamasını da, Gramsci’nin sözüyle açtığı yoldan cevaplıyor ve meseleyi medya imâlathânelerinde “aptallaştırılmış” ortama bağlıyor. Tarım ve hayvancılığın yok edilmesini eleştiriyor ama devletin bedelsiz verdiği koyunları alıp köye geri dönmeye üşenenlerin hangi imâlathânelerden çıktığını dile getirmiyor. Devletçi bir dünya görüşü ile serbest piyasaya ve özelleştirmeye karşı olduğu için, Et ve Balık Kurumu’nun özelleştirilmesine “satış” diyor ve eleştiriyor, ama bu işletmelerin özelleştirmeden önceki kâr-zarar bilançosundan bahsetmiyor. Sular üzerine kurulu Hollanda ile su kaynakları açısından fakir denebilecek ülkemizi kıyaslıyor ama Türkiye’de hayvancılık için büyükbaş değil de küçükbaşın uygun olduğuna değinmiyor.

Özal ile başlayan çöküşün, son yıllarda yıkıma dönüştüğü iddia ederken, Soner Yalçın’ın bunu bir muhalefet tavrıyla yapması makul bir tavır. Elbette vereceği örnekler de söylemini destekleyecek özellikte olacaktır. Ayrıca siyâsî muhalefetin beceriksizliği ve “muhalefetsizliği" ve zaman zaman “ispatlamazsan şerefsizsin” tavrındaki seviyesiz çıkışlarıyla kıyaslandığında, Soner Yalçın’ın yüksek bir muhalif tavır sâhibi olduğunu tespit etmek lâzım.

Ama güncel ve dolaysız örnek eksiği olan yazısını “ayrıntıları Saklı Seçilmişler kitabımda yazdım” diye bitirmesini de, yazının reklam sosu olarak görüyorum.

Ülkenin hem siyasal hem de medyasal açıdan bu muhalefetsiz ortamında nâcizâne tavsiyem ve beklentim, Soner Yalçın’ın yazdığı hacimli kitapların, nitel yansıması olan muhalif köşe yazıları yazmasıdır. Bir de 11 Eylül 2018 târihli yazısındaki gibi,  “Bugün her yüz liseliden 15’i İmam Hatip’li” cümlesinden hemen sonra gelen cümlede “Dağı taşı İmam Hatip okullarıyla doldurursak…”   diye devam edip düştüğü basit tutarsızlıklardan kurtulursa, ferdî bir muhalif olarak kurumsal zâfiyetlere alternatif çözüm olabilir. Bunun için gerekli olan donanım ve müktesebata fazlasıyla sâhip olduğundan hiç şüphem yok.