HANİ NEREDE BU AK PARTİLİ YANDAŞ "SANATÇILAR"?!

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
. Mesele, "her şey çok güzel olacak" paylaşımını yapanların dizilerini ve filmlerini seyretmemek, albümlerini almamak, kitaplarını okumamak, programlarını seyretmemekle halledilemeyecek kadar derindir.

Öncelikle şu "her şey çok güzel olacak" paylaşımını yapanlarla ilgili fikrimi belirteyim. Paylaşımda küfür ve hakaret yok, tehdit yok, şiddet yok, isyâna ve ayaklanmaya çağrı (şimdilik) yok. Amacı her ne olursa olsan, demokratik bir ülkede yaşadığımızın bir göstergesi olarak ifâde özgürlüklerini sosyal medya üzerinden paylaşıyorlar. Sevelim ya da sevmeyelim, beğenelim ya da beğenmeyelim bu isimler gönüllerine göre ve destekledikleri siyâsetçiyi işâret ederek paylaşım yapıyorlar. Kendi yandaşlıklarını sergiliyorlar. Ama nedense, onlarınki "yandaşlık" olmuyor!

Şu da var ki, mazbatasına ve makam koltuğuna doyamadan yeniden seçim yarışına girecek olan İmamoğlu’nun "herkes konuşsun" çağrısına verilen destek, İmamoğlu’nu şımartabilir ve CHP içinde kıskançlık yaratabilir. Bunun hesâbı da 23 Haziran’da olması muhtemel bir yenilginin ardında, İmamoğlu kurban edilerek kesilir ve CHP “hiçbir şey olmamış gibi” yoluna devam eder. 

"Kadrajcı AK Partilililer"

Gelelim İmamoğlu’nun karşısında olduğu bilinen ve bu yüzden “yandaş” diye yaftalanmaktan kurtulamadıkları halde sessiz kalanlara.

Birileri "Demirtaş’ın siyâsî duruşunu beğeniyorum" diyen birinin "konuşun" çağrısına destek verecek kadar aymaz bir cesâret içindeyken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aynı kadraja girip fotoğraf çektirmeye gelince taklalar atıp dizilerde, reklamlarda rol kapanlar nerede acaba?

Onlar, Athena’nın Gökhan’ı gibi "İmamoglu günümüzün Atatürk’üdür” diyecek kadar yalakalık seviyesinde bir yandaşlık gösterirken, Cumhurbaşkanı’nın sanatçı sofralarında başköşeye oturanlardan ses yok.

Onlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 günde sinema ile ilgili kanun çıkartıp sorunlarını çözmesini unutacak kadar vefâsız bir cesâretle "her şey güzel olacak" derken, ulûfe peşinde koşan "kadrajcı AK Partilililer" neden "sanatçı tarafsızlığı" rolü oynayıp Oskarlık performans sergiliyorlar?

"Tarafsız" gözüküp tuzunu kurutanlar, kazandıkları güzellikleri "her şey çok güzel olacak" deyip yok farz ederken, AK Partili belediyelerin konser ve şenlik şarkıcıları, ses tellerini ve parmaklarını dinlendirmeyi tercih ediyor.

Aradığınız ‘yandaş’a ulaşılamamaktadır

“Sandık tekmelendi”, “millî irâde yok sayıldı”, “İşte tek adamlık”, “Korku imparatorluğu”, “Sarayın YSK’sı” diyenlerin yanında, “Sus yoksa biz zâten susturacağız” ve “Bu bir savaş ilânıdır” diye tehditler savuranlar dolaylı ya da dolaysız İmamoğlu’na desteklerken, gözden kaçırmamamız gereken başka bir konu da AK Parti’ye oy verenler arasında kamuoyu yaratma gücü olanların oylarının arkasında durmamasıdır. “YSK’nın karârı, benim tek bir oyuma sâhip çıkılması demektir” demekten çekiniyorlar. Birçoğu, gemiyi terk etmeye hazırlanan fâreler gibi ortalıktan kayboldu. Gözükenler de "Ramazanın mânevî atmosferinde uhrevî” hâller takınıyor. Taşın altına ellerini koymaktan çekiniyorlar, ama sular durulduğunda o ellerini yine AK Parti’ye açıp menfaat dileneceklerinden eminim. Sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar, özel sektör kuruluşları ve onların yanında duran sanatçılar, sporcular, yazarlar, edebiyatçılar vs. hepsinde bir “kuzuların sessizliği” hâkim. Korktukları günlerin gelmesi durumunda, varlıklarını devam ettirme hesâbı içindeler. Mehmet Pala kardeşim ve Yusuf Güney gibi gözü kara, kelle koltukta ses çıkaran birkaç isim harîç hepsi “aradığımız sanatçıya ulaşılamıyor” durumundalar.

Raf ömrü kısa sanatçılar

AK Parti’ye destek verince vurulan "yandaş" damgasını taşımamak için sessiz kalanlara “sanatçı” dediğime bakmayın; lafın gelişi söylüyorum. Sanatçının siyâsî tarafı olmaz, diye bir kandırmacaya inanıp "tatlı su sanatçılığı" yapmayı seçenlerin sanat ile uzaktan yakından alakası yoktur. Fransız Komünist Parti üyesi Picasso, sanatçı değil miydi? Diktatör Franko yanlısı Salvador Dali, sanatçı değil miydi? Avusturya kralının maaşlı bestecisi Mozart, sanatçı değil miydi? Papa’nın verdiği parayla Saint Pierre Katedrali’nin içini resimlerle süsleyen Da Vinci'nin sanatkarlığından şüphe duyan var mı? Atatürk veya İsmet İnönü’nün heykellerini yapan heykeltraşlar sanatçı değil miydi? Bu isimler ve daha niceleri, kendilerini fikren yakın hissettikleri siyâsetçilere hizmet ederken ve destek verirken, acaba AK Parti’ye oy ve destek verdiğini söylemek neden bu kadar zor geliyor? Yoksa banka hesaplarındaki rakamların basamak sayısından mı memnun değiller? Ya da diğer taraftan atılacak kemiği mi kaybetmek istemiyorlar?

ODTÜ’de bahar şenliğinin yapılmayacağı duyurusundan sonra Genco Erkal, Zülfü Livaneli gibi birçok isim tepki gösterirken, İmamoğlu’nun mazbatalı günlerindeki icraatlarından biri olan Dinî Yayınlar Fuarı’na izin vermemesine verilen tepki sinek vızıltısı kadar oldu. Sanki birileri "Bu Ramazan yorulmayalım" deyip sevindi. İmamoğlu’na destek verenler, “Zulüm 1453’te başladı” zihniyetine destek verdiklerinin farkında olmasalar da, CHP adına bir gövde gösterisi malzemesi olmaya râzı olurken, AK Parti’nin bunca yıllık yerel ve merkezî iktidarından ikbâl devşirenlerden bu kadar cılız ses çıkmasının benim için tek açıklaması korkaklık ve davâsızlıktır.

Peki çözüm?

Bu tavrın sebebi ne olursa olsun, bir daha görüyor ve anlıyoruz ki, "kültürel iktidar" ve "iktidar kültürü" üzerinde daha çok çalışmalı ve kısa zamanda uzun mesâfeler kat etmeliyiz. Mesele, “her şey çok güzel olacak” paylaşımını yapanların dizilerini ve filmlerini seyretmemek, albümlerini almamak, kitaplarını okumamak, programlarını seyretmemekle halledilemeyecek kadar derindir. Bu meselenin çözümü, uzun vâdeli stratejiler geliştirip bu stratejileri sâbır, sadâkat ve imân ile uygulamakla mümkündür. Onlar kinlerini 1453’e, 1683’e, Balkanlar’daki isyanlara, Tanzimat Fermânı’na götürecek kadar uzun vâdeli düşünürken, bizim 15 Temmuz gecesini unutma ve bir daha yaşama lüksümüz yoktur.

Gelip geçici “pop seçmenler” ile günü kurtarmak yoluna gitmek yerine, iktidar kültürüne sâhip ve bu kültürü içselleştirmiş “kalıcı ve irâdeli seçmen” kitlesini oluşturacak ve bu kitleyi güçlendirme yolunda geliştirilecek stratejiler sâyesinde, “karakolda doğru söyler mahkeme şaşar” türünde bir sanatçı câmiası yerine, siyâsî irâdesinin arkasında duran bireyler ortaya çıkacaktır.