Vakıf Katılım web

HAYALLERİNİN PEŞİNDE BİR PADİŞAH: ŞEHİT SULTAN II. OSMAN HAN

Dr. Öğr. Enes DEMİR
Tüm Yazıları
Sultan II. Osman, Sultan Ahmed'in en büyük oğlu olarak 1604 senesi Kasım ayında İstanbul'da dünyaya geldi. Şehzade Osman'ın annesi Mahfiruz Sultan olup oğlu Osman, henüz çocukken vefat etmişti.

Şehzade Osman, babası Sultan Ahmet döneminde Osmanlı veraset sisteminin değişmesi ve sancağa çıkma usulünün kaldırılması sebebiyle Topkapı Sarayı’nda eğitim gördü. En büyük şehzade olması hasebiyle eğitimine özen gösterilen Osman; Arapça, Farsça, Yunanca ve Latince öğrenmiş; edebiyat, tarih, askerlik başta olmak üzere diğer ilimlerde de kendini önemli ölçüde geliştirmişti.

Sultan II. Osman, İstanbul’da doğup Osmanlı tahtına çıkan ilk Osmanlı padişahı olma özelliğine sahipti. Kendisinden önceki tüm padişahlar babalarının sancakbeyliği yaptığı şehirlerde, İstanbul dışında doğmuşlardı.

Babası Sultan Ahmet vefat ettiğinde, Osman henüz 13 yaşında olduğu ve kendisinden büyük olduğu için amcası I. Mustafa tahta çıkartıldı. Böylece Osmanlı hükümdarlığında ilk defa saltanat babadan oğula değil kardeşe geçmişti. Fakat amcasının sağlık sorunları nedeniyle tahta çıkışından henüz 96 gün geçmişken tahttan indirilmesiyle Osmanlı tahtına geçebildi.

Sultan II. Osman (Genç Osman), 26 Şubat 1618’de tahta geçtiğinde henüz 13.5 yaşında bir gençti. Amcası Sultan I. Mustafa’yı kendi dairesine gönderdi. Kardeşleri Şehzade Mehmet, Kasım, Beyazıd, Murad ve İbrahim’e de dokunmadı.

Yaklaşık 3 ay içerisinde iki taht değişikliği olması, Osmanlı hazinesinden iki ayrı cülus bahşişinin Kapıkulu askerlerine dağıtılmasına sebep olduğu için hazine zor durumda kaldı. Bu sırada Doğu Cephesi’nde Safevî saldırısı neticesinde yeniden başlayan savaş devam etmekteydi. Vezîr-i Âzam Halil Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı Ordusu’nun Erdebil üzerine yürüyüşe geçmesi üzerine Safevî tarafı barış istemiş ve 1612 Nasuh Paşa Antlaşması baz alınarak 1618 Serav Sulhü imzalanmıştır.

1620’de Osmanlı Donanması, Akdeniz’de güç ve asayiş harekâtına başladı. Bu kapsamda Adriyatik ve İtalya kıyılarına kadar akınlar icra edildi. Bilhassa İspanyol ve Venedik’e karşı Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’e hakim olduğu mesajı verilmiş oldu.

Bunun yanı sıra Karadeniz’in kuzeybatısında Lehistan (Polonya) himayesindeki Don Kazakları, Osmanlı topraklarına ve gemilerine saldırılar düzenlemekteydi. Lehistan’ın Kırım Hanlığıyla olan çekişmesi ve Boğdan’a kadar akınlar düzenlemesi sabrı taşırdı. İlk olarak bölgeye gönderilen Özi Beylerbeyi İskender Paşa idaresindeki Osmanlı kuvvetleri, Lehleri ve Kazakları yenilgiye uğrattıysa da Sultan II. Osman, idealist ve kahramanlık hayali kuran bir padişahtı. Dedeleri gibi büyük zaferler kazanma ideali vardı. Bir kısım devlet adamlarının muhalefetine rağmen hayallerinin etkisiyle sefere çıkarak Kazakları himaye eden Lehistan’a haddini bildirmeye karar verdi.

1621 senesinde sefere çıkmadan önce kendisinin bir küçük kardeşi, Kösem Sultan’dan olma Şehzade Mehmed’i tahtında gözünün olduğunu düşünerek boğdurttu. Bu kardeş katli, Sultan III. Mehmed’in en büyük oğlu Şehzade Mahmud’u 1603’te öldürtmesinden sonra hanedandaki ilk katil olayıydı. Sultan Osman, bu emriyle babasının kaldırttığı “Kardeş Katli”ni, tekrar uygulatmış oldu.

Sultan II. Osman’ın kardeşini boğdurtması, Yeniçeriler ve İstanbul halkı arasında büyük bir memnuniyetsizlik ve tepki uyandırdı. 1621’de İstanbul’da kış çok şiddetli geçmiş ve İstanbul Boğaz’ı donmuştu. Kaynaklara göre Üsküdar-Beşiktaş arasında insanlar yürüyerek karşıya geçmişti. Bu donma olayı yüzünden İstanbul’u ikmal eden ve gıda getiren gemiler şehre gelememiş, 15 günlük bu süreçte şehirde gıda sıkıntısı baş göstermişti. Bu durumu bile Sultan II. Osman’ın uğursuzluğuna yoranlar oldu.

Sultan II. Osman’ın bu süreçte Yeniçerilere karşı kati ve fevri uygulamalar içerisinde olduğu, tebdil-i kıyafet meyhaneleri basıp yakaladığı Yeniçerileri idam ettirdiği söylenmekte ve bu durum karşısında bir kısım Yeniçerilerin kendisine bilendiği iddia edilmektedir. Bununla birlikte Yeniçerilere karşı toyluğundan kaynaklı bazı aceleci uygulamaları olsa da haksız maaş alan Yeniçerileri tespit edip disiplinsizliğe müsaade etmemesi, ordu mensuplarının düzenli olmasını istemesinden kaynaklanmaktaydı. Ayrıca hazineden, ölen yeniçerilerin maaş defterlerini kullanarak haksız maaş alan kişileri tespit ederek haksız kazanç sağlanmasını önlemesi de, çıkarları bozulan askerler tarafından tepkiyle karşılanmıştı.

Sultan Osman, Şeyhü’l-İslam Esad Efendi’nin kızıyla evlenerek yine o döneme kadar terk edilmiş bir icraat içerisinde olmuştu. En son Sultan II. Murad’a kadar olan padişahlar, Anadolu beyliklerinin başındaki beylerin kızlarıyla evlenmişlerdi. Özellikle Fatih Sultan Mehmed’den itibaren hanedan mensupları, bürokratik oligarşi ve akrabalık bağlarının oluşmasını ve hanedan dışında soylu bir sınıfın çıkışını engellemek için genellikle cariyelerle evlenmekteydi. Sultan II. Osman’ın evliliği bile halk ve askerler arasında dedikodu malzemesi haline gelmişti.

Bu olumsuz şartlar altında Lehistan Seferi için Davutpaşa’da ordugahını kuran Sultan II. Osman, Nisan 1621’de sefer çıktı. Osmanlı Ordusu, bugünkü Romanya’nın kuzeyine ilerleyerek kritik önemdeki Hotin Kalesi’ni kuşattı. Bu kuşatma esnasında Yeniçerilerin, isteksiz savaştığı ve kaleyi fethedemediklerini padişah yakından müşahede etti.

Bununla birlikte kuşatma altında zor durumda kalan Lehliler barış istediler. Osmanlı Devleti ile Lehistan arasında yapılan Hotin Antlaşması’na göre Hotin Kalesi Osmanlılara bırakılmış ve Lehistan’ın Osmanlı’ya Kırım Hanlığı vasıtasıyla vergi vermeye devam etmesi kararlaştırılmıştı.

Sultan II. Osman, İstanbul’a döndükten sonra yakınları ile yaptığı istişare sonucunda Yeniçerileri kaldırtmayı ve ataları gibi fetihler yapabileceği bir ordu kurmayı tahayyül etmekteydi. İlk etapta çeşitli bahanelerle Anadolu’ya geçip asker toplamaya niyetlendi ve bu konuda Erzurum, Diyarbakır, Anadolu, Halep, Sivas Beylerbeylerine asker yazmaları için emirler yolladı. Bununla birlikte çevresinin, padişahın Anadolu’ya geçmesinin uygun olmadığı yönündeki telkinlerini görünce Hacca gideceğini bildirdi. Oysa asıl maksadı, Hacca gitmek bahanesiyle Anadolu’ya geçip Anadolu ve Suriye bölgesinde, has Anadolu çocuklarından asker toplamak ve müteakiben de Yeniçerileri kaldırmaktı. Şeyhü’l-İslam Esad Efendi ve dönemin Vezîr-i Âzâm-ı Dilaver Paşa, padişahı bu kararından vazgeçirmeye çalışıp nasihat verdilerse de dinletemediler.

Bu kapsamda Sultan II. Osman, Hacca gitme hazırlıklarını açıktan; fakat yeni bir ordu kurma hazırlıklarını gizlice yürütmekteydi. Fakat bu haber, zaten kendisinden hoşnut olmayan Yeniçerilerin kulağına gitti. Sultan II. Osman’ın Üsküdar’da otağı kurulmuş ve padişahın Sarayburnu’ndan Üsküdar’a geçişi bekleniyordu. Kendilerinin ortadan kaldırılacağını ve işsiz kalacağını haber alan Yeniçeriler ise kısa sürede kazan kaldırarak Topkapı Sarayı’nı kuşattılar. Bu olay özellikle önde gelen elebaşlarının, padişahla ilgili bir takım abartılı iddialarla tüm askerleri kışkırtmasıyla isyana dönüştü.

18 Mayıs 1622’de başlayan bu isyanda Ulema sınıfı da Yeniçerilerin yanında saf tutmaya başladı. Çünkü Sultan II. Osman gerek uyguladığı tedbirler gerek yapmak istedikleri ve gerekse de Hacca gitmek gibi görülmemiş bir niyet içerisinde olması nedeniyle, sistemin dışında hareket eden bir padişahtı. Bu durum askerler olduğu kadar Ulema sınıfının menfaatlerine de dokunuyordu.

Haddizatında Osmanlı Devleti’nde her ne kadar padişahın mutlak otorite ve yetkisi olsa da sistemin dışında hareket etmek çok zordu. Bu kapsamda askeri, ilmiye ve bürokrasi sınıfı bir denge unsuru olarak devlet işleyişinde etkin şekilde güçlü olarak bulunmakta ve bu grupların bir araya gelmesiyle ortak devlet aklı şeklinde padişahlara karşı eylem tarzı benimsenebilmekteydi.

Sultan II. Osman, isyancıların taleplerini uzun müddet reddetti. Fakat bu durum isyanın büyümesine ve sarayın dış avlusunun ele geçirilmesine sebep oldu. Sultan II. Osman, Hacca gitmekten vazgeçtiğini habercilerle bildirdiyse de iş işten geçmiş, iç avluya giren isyancılar, “Sultan Osman’ı istemeyiz, padişahımız Sultan Mustafa’dır” nidaları atmaya başladılar. Osmanlı tarihindeki isyanlarda olaylar, özellikle birkaç kışkırtmacının ön ayak olmasıyla kısa sürede çığırından çıkabilmekte idi. Bunun örnekleri bilhassa Sultan II. Osman hadisesinden sonraki dönemlerde daha sık görülmeye başlanacaktır. Bu bağlamda Sultan II. Osman, tahttan indirilerek tutuklandı ve Yeni Camiye götürüldü.

Sultan II. Osman’ın tahttan indirilip I. Mustafa’nın yeniden tahta çıkartılmasında kendisini Vezîr-i Âzâm ilan ettiren Kara Davut Paşa’nın etkisi büyüktü. Zira hem kendisinin hem de kendisini destekleyen bazı Yeniçeri askerlerinin istediklerini yapabilmeleri ve menfaatlerini koruyabilmeleri açısından böyle bir padişahın tahtta bulunması işlerine gelmişti. Bu grup, Sultan II. Osman’ın dirayetli ve güçlü olduğunu biliyordu. Bir şekilde Sultan Osman’ın ileride kendilerinden intikam alabileceği düşüncesine kapıldılar. İsyancıların yanındaki askerlerin çoğu Sultan II. Osman’ın tahttan indirilmesine destek vermişken öldürülmesine karşı çıkmışlardı. Bunun üzerine Kara Davut Paşa, kendisiyle birlikte hareket eden bazı Yeniçeri elebaşlarıyla Sultan II. Osman’ı hapsetmek bahanesiyle Yedikule zindanlarına götürdüler. Ertesi gün Sultan II. Osman, zindana giren caniler tarafından hunharca şehit edildi. Sultan II. Osman şehit edildiğinde 18 yaşında idi.

Sultan II. Osman’ın şehit edilmesi, İstanbul başta olmak üzere her yerde büyük bir tepkiyle karşılandı. Bu olaydan sonra padişahın şehit edilmesinde parmağı olan Yeniçerilerin mensup olduğu “Bölük Ortası” kapatıldı ve sonraki yıllarda da daima lanetle anıldı. Sultan II. Osman, tahttan indirilip şehit edilen ve padişahlar arasında en genç yaşta vefat eden ilk devlet adamı olmuştur. 

Şehit Sultan II. Osman, devletin bir süredir bozulan gidişatını kavramış ve bu sorunların gelecekte daha büyük gailelere yol açabileceğini öngörmüştü. Analitik ve stratejik düşünme kabiliyeti ile bu sorunlara köklü ve kalıcı çözümler üretmeye çalışması, Sultan II. Osman’ın genç yaşta bunları düşünme yetisi ve kabiliyeti açısından önemli olup ilham alınabilecek örnek bir padişahtı. Özellikle atalarını örnek alması hasebiyle, devletin eski gücünü muhafaza etmeyi ve duraksamayı engellemeyi hedefliyor. Akdeniz’den Doğu’ya, Kuzey’den Batı’ya kadar bütün bölgelerde büyük planlar yapıyordu. O’nun amacı, fetihleri genişletmek ve yapmayı düşündüğü uygulamalarla her alanda en güçlü devlet olmaktı. Bunun yanı sıra gençliğinin verdiği toyluk, fevri kararlar vermesi, bazı kararlarda çevresinin etkisinde kalması ve inatçılığı ise ibretlik olup akıbetini hazırlayan etkenler olmuştu.

Sonuç olarak Sultan II. Osman, yaptığı ve yapmak istediği idealleri düşünüldüğünde; hak etmediği bir şekilde tahttan indirilmiş ve haince şehit edilmiş bir Türk devlet başkanı idi.

Dönemin kaynaklarında kendisinin uygulamaya koymak istediği icraatlar ve yenilikler hakkında bilgiler verilse de onun yapmaya çalıştıklarının büyük yenilik, ıslahat ve reformlar olarak nitelendirilmesi 19. Yüzyıl tarih yazımıyla olmuştur. Sultan II. Osman’a “Genç Osman” adlandırması, bu kapsamda kendileriyle padişahı özdeşleştiren Genç Osmanlılar/İttihatçı Jön Türkler tarafından yapılmıştır.

Sultan II. Osman’ın kabri, Sultanahmet meydanında, babasının da yattığı Sultan Ahmet türbesindedir. Sultan Osman, Fârisî mahlasıyla şiirler yazmıştır.