HZ. MEVLANA VE İNSANİ KRİZ

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
İnsanlık tarihi boyunca bireyin ve toplumun yaşama sevinci bu derece azalmamış, sevgi ve barıştan bu kadar uzaklaşılmamıştı.

“Gel” diyen dostlar gibi dost sesine kulak veren yiğitler de azaldı. İnsan insana muhabbetin güzelliğinden dijital âlemin sanal sayfalarına yöneldik. Dost görünen suretlerin, sanal âlemlerinde yer almaktan gerçek dostların meclisini terk ettik. İşte bunun için fertler, aileler, kurumlar, devletler, yeryüzündeki insanlık ailesi hiç olmadığı kadar amaçsız, uyumsuz ve mutsuz.

Kanıt isteyenlere örnekler sıralayalım: Bireylerdeki kişisel sorunlar, psikolojik rahatsızlıklar, ruhsal tatminsizlik, yabancılaşma, kişilik dağılması, şiddet eğilimi… Dağılan aileler, birbirine düşen evlatlar, yuva özelliğini yitirmiş aileler, otel gibi kullanılan evler… Her türlü maddi varlığa sahip olmalarına rağmen daha fazla kazanma hırsıyla yakınlarına kıyan aile şirketlerinin üyeleri, insanı unutarak ticareti daha çok para kazanmaya indirgeyen işletmeler… Siyaseti, topluma hizmetten kendine hizmete indirgeyen, kendini toplumun üstünde gören, yönettiği topluluğun hizmetkârı olmayı unutanlar…

İnsanlık tarihi boyunca bireyin ve toplumun yaşama sevinci bu derece azalmamış, sevgi ve barıştan bu kadar uzaklaşılmamıştı. Küresel sistemin egemenleri, yeryüzündeki bu insani krizi çözmede yetersiz kalıyor. Zira demokrasinin öncülüğünü yapan batılı toplumlar başta olmak üzere şehir meydanları, hak arayışındaki insanların şiddetine sahne oluyor.

Dünya Kaynıyor

Fransa’da sarı yelekliler etrafı ateşe veriyor. İngiltere, AB’den ayrılıyor. Almanya’da iktidar sorunu var. Hollanda, İspanya, Yunanistan ve İtalya’da insanlar meydanlara dökülmüş. Amerika, liderlik sorunu ve iç çekişme yaşıyor. Yanı başımızdaki Orta Doğu’da Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, Irak, İran ve Libya’da olanlar hayret verici.

Kadim geçmişleri olan ulus devletler, kıyasıya bir iç mücadeleye düşürülüyor/düşüyor ve çoğu parçalanıyor. Uzak Doğu toplumları rahatsız. Çin daha çok egemen olma derdinde, Doğu Türkistan’da, Hindistan’da ve dünyanın birçok yerinde mezalimler ve açlıkla mücadele artıyor.

Yeryüzündeki bu kaosun elbette çeşitli maddi nedenleri vardır. Bizim naçizane penceremizden bakıldığında insani değerlerdeki aşınma ve fert düzeyindeki ruhsal tatminsizliğin merkezde yer aldığını görüyoruz. Bu, yıllardır anlatmaya ve yazmaya çalıştığımız insani krizdir. Ahlakın, adaletin ve temel insani değerlerin daralmasıyla insan olma erdeminin zayıflamasının korkunç sonucudur bu.

 Mademki en büyük yıpranma bizatihi insandadır. O halde insanın gönlünü iyileştirmekle işe başlamak gerekmez mi? Önlenemez maddi arzularımızı bir kenara bırakıp gönlümüzün dilini yeniden yakalamaktır işin özü. Ahlakı ve adaleti yeniden ayaklandırmak için bu ikiliyi tamamlayan üçüncü saç ayağı olan muhabbete ve muhabbetin kaynağına yeniden yönelmemiz elzem hale gelmiştir.

İnsan kendi başına maddi ihtiyaçlarını giderebilir. Ancak duygu, gönül ve ruh dünyamızın sosyal ihtiyaçları için insan kendine yetemez ve diğerlerine muhtaçtır. Özellikle gönlümüze yoldaş olacak dostlara ihtiyacımız var.

Dost İhtiyacı

Zira bugün yaşanan insani krizin özünde yitirmeye başladığımız insan insana muhabbetin etkisi büyüktür. Geleneksel toplumda, mahallenin imamı, yaşlısı, manavı, bakkalı, komşusu, yörenin âlimi, gerçek mana eri olan şeyhi, bugün eksilmiştir dünyamızdan. Bizi emanetine alarak ilahi aşkın muhabbetiyle buluşturacak, gönlünü açarak bize “gel” diyecek dostların hasretini yaşıyoruz. Benliğimizi dizginlemeye yardımcı olacak sadece madde değil mana yolumuzu aydınlatacak rehberlere, danışmanlara ihtiyacımız var.

İşte bunun için kaynağını ilahi muhabbetten alan Hazreti Mevlana’nın sevgi ve barış çağrısı, bugünün zayıf düşen gönüllerini daha bir derinden etkiliyor. Ve yeryüzündeki milyonlar, O’nun muhabbetini yüksek bir duyarlılıkla yakalamaya çalışıyor.

Yol belli, yöntem açık… İnsan için hayatın en büyük endişe ve korku kaynağı olan ölümü anlamak, hayatın içine çekmek ve onunla dost olmak zorundayız. Ölümü, kavuşma günü ilan edebilme cesaretini gösterdiğimizde madde ile mana sarkacındaki dengeyi kurabilir, insani krizden kurtularak yeniden kendi hakikatimize yolcu olabiliriz. Bunun için bir Şems’e ihtiyacımız var. Dünyayı ve içindekileri zaman zaman geride bırakmanın sağlayacağı ruhsal var oluş güveni olan itminanı ve yaşama neşesi olan süruru böylece yakalayabiliriz.   

Unutulmamalıdır ki insan odaklı bir geleceği inşa etmenin yolu, gönüllere girmekle başlar. Ve gelecek, geçmişin öngördüğü yolda ve izin verdiği çerçevede oluşur. Dost’un taht kurduğu gönülleri yeniden kazanmak için aktif bir zihinsel çileye ihtiyaç vardır.