İHANETİN BEDELİ

Aslı SERTDEMİR 08 Şub 2020

Aslı SERTDEMİR
Özrü meşru kılmak artık o kadar basit değil. Özür; ancak ayağıma yanlışlıkla basıldığında "sorun yok" diyebileceğim bir durum.

Kasmadan, samimi yorumları ile sabah haberlerinde tanıdım onu. Nasıl göründüğü ile değil, ne söylediğiyle ilgilenen bir tavrı vardı. Özgüvenli, disiplinli bir imajı vardı. Koltuğuna oturup, sadece ezberden haber sunmuyordu. Sunduğu habere aklı başında yorumlar yapıyordu. Üstelik Türkiye’nin en iyi ulusal kanallarından birindeydi Seda Akgül. Ve bir gün kayboldu... Nerede nerede bu kadın derken? Evlilik programı sunarken çıktı. Giyimi, hali, tavrı, enerjisi ile bambaşka bir kadın olarak geri dönmüştü. Yeni yetme ünlü olma peşinde sunuculardan pek de farklı değildi. Zayıflamıştı… Aslında Seda orada bitmişti. Habercilikten, magazin masalarına ego ve kibirli geçişi ile herkesi şaşırttı. Instagramda absürt paylaşımları ile her gün kendinden, cebinden yedi. Aslında bugün ne yaşıyorsa zamanında kendi elleri ile ekti. Zekasına, bilgisine ve donanımına ihanet etti.  

Hala öğrenemedik!

Birkaç gün önce Bahçeşehir Üniversitesi, BAU Radyo Müzik On Air ödülleri dağıtıldı. Şu ödül törenleri bolluğunda gittiğim ödül törenlerini özenle seçiyorum. Özellikle üniversitelerin destek verip, düzenlediği ödülleri daha gerçekçi buluyorum. Müzik sektörünü bir şekilde yönlendiren onlar. Gençler hızlı tüketiyorlar. Bugün beğendiklerini yarın sevmiyorlar. Bu ödül törenleri benim için sadece eğlenceden ibaret değil. Aynı zamanda iş… Röportajlarım için seçeceğim isimleri, soracağım soruları belirlememde en iyi gözlem yerim. Gelelim ödül törenine… Gecede Bahçeşehir Üniversitesi öğrencileri aktif görev almışlar. Kapıdan salona kadar güler yüzlü karşılayıp, yardımcı oldular. Adaylar, ödül alan ve ödül veren isimler arasında ‘’ne alaka‘’ diyeceğiniz kişiler yok gibiydi. Bunun gibi gecelerde en sinir olduğum, ödül alanların orada olmaması. Müzik On Air’ın gecesinde hemen hemen herkes oradaydı. Geceyi süslü püslü, bol dekolteli, dikkat dağıtan bir kadın sunmadı. Töreni, Ceyhun Yılmaz tek başına sundu. İtiraf etmeliyim ki çok da başarılıydı. Geceye, salona, konuklara ve ödüllere hakim. Yerinde, dozunda esprileri ile sıkıcı uzun konuşmaları unutturan. Çıkan aksaklıkları verdiği tepkilerle normalleştiren Ceyhun Yılmaz, gecenin yıldızıydı. Maalesef ödül gecelerinin adabı muaşeret kuralları yine çiğnendi. Ödülünü alan yine ilk giden oldu.   

Özrü yok!

Özrü meşru kılmak artık o kadar basit değil. Özür; ancak ayağıma yanlışlıkla basıldığında “sorun yok” diyebileceğim bir durum. O da tek sefere mahsus. Günümüz şartlarında akıl sağlığı yerinde, belli yaştaki insanlara hatayı yakıştıramıyorum. Artık onlar için hafifletici sebepler, mazeretler uyduramıyorum.  Yaşamak istemediğini başkasına yaşatmak için efor sarf edenlerde, iyi niyet aramıyorum. Yaşattığı acının karşılığı olmayacağını düşünmeyenlerde merhamet, vicdan, inanç aramıyorum. Hatalarına bahane arayanlarda zeka, algı, idrak aramıyorum. Aynı yanlışta ısrar edenlerde irade, empati, karakter aramıyorum. Artık hata yapanı yanıma da yakıştıramıyorum. Bir yerden sonra onu affetmek kendimi cezalandırmak. Ona inanmak kendime inanmamak, güvenmemek demek. İşin aslı astarı; artık hataların hata olduğuna ve istemeden yapıldığına inanmıyorum.