İKİ HİDROJEN, BİR OKSİJEN

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Daha bir ay bile olmadı.

Oysa ki, 8 Mart gününde ortalık “kadın” ile başlayan nutuklarla, sloganlarla yıkılıyordu.

“Hanım değil, kadın…”

“Bayan değil, kadın…”

“Bilimadamı değil, biliminsanı…”

 Yılların Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği de, kısaltmasını (TÜSİAD) değiştirmese bile adındaki “işadamı” kelimesini kullanmama kararı aldı.

“Kadın” kelimesini boşa koydular dolmadı, doluya koydular almadı.

Ama bütün bunların yanında akıllarda İstiklâl Caddesi’nde yapılan ahlaksız yürüyüş kaldı.

Erkeğin yaptığı her türlü hanzoluğu ve kabalığı yapmayı, ettiği her küfrü etmeyi “eşitlik” zanneden “kadınlar” türedi.

“Kadın-Erkek Denkliği”

Bu yazıyı yazmak için “feminist fırtına”nın dinmesini, toz dumanın yatışmasını bekledim. Her kafadan bir ses çıkarken, onca gürültüde laf olsun ve âdet yerini bulsun diye yazmış olmamak için, ortamın sâkinleşmesini bekledim. “Kadın cinâyeti” ve “erkek şiddeti” haberlerinin 8 Mart dönemindeki kadar gündeme getirilmediği zamânı bekledim. Beklemem uzun sürmedi (maalesef).  Medyatik piyasa değeri düşüşe geçen feminist söylem ve “Kadın” haberleri bir sonraki 8 Mart’a kadar arşivlenir oldu. Ne oldu; gözü dönünce annesini ve beşikteki çocuğunu döven erkek müsveddeleri, feministler yürüyüş yaptı diye akıllandılar mı?!

Şimdi gelin bir sene sonraki 8 Mart’a kadar, “erkek şiddeti” haberleri ile gözümüzü nefret bürümeden önce, bu zamânı iyi değerlendirelim.

“Kadın-erkek eşitliği” kadar kadınların haklı mücâdelesine zarar veren başka bir ifâde olmadığını düşünüyorum. Bu ifâde, her şeyden önce kadının erkekten üstün olduğu tarafları yok farz ediyor ve görmezden geliyor.

İkincisi, her insanın biricik yaratıldığı dünyâda, iki erkek ya da iki kadın bile birbirine eşit değilken, bir kadın ve bir erkek nasıl eşit olabilir!..

Lütfen lafı polemik çıkmazına götürüp retorik yaptığımı düşünmeyin.

Ben bu ifâdede anlatılmak istenen mânâyı, “kadın-erkek denkliği” olarak kullanmak istiyorum.

Kadın-erkek denkliği için mücâdele etme iddiasında olup islamofobik bilinçaltını üstü örtülü olarak dışa vuranlar, “iki kadın ve bir erkek şâhid” ya da “dört kadınla evlilik” gibi sığ tartışmalara girmekten başka bir şey söyleyemiyorlar.

“Kadın için mücâdele” adı altında fuhuş batağına düşmüş kadınları “seks işçisi” diye göstermeye çalışacak kadar seviyesizleşen fırsatçılar var.

Oksijen erkek, hidrojen kadın olsa

Meseleyi tabiattan bir örnekle ele alayım. Dört ana elementten biri olan su, istisnâsız bütün canlılar için gereklidir. Bütün canlıların en temel ihtiyâcı olan su, bakın bize neler söylüyor:

Kimya mühendisi değilim, ama sıradan biri olarak kimya bilgim, suyun hidrojen ve oksijenden meydana geldiğini bilmeme yetiyor. Su, 2 Hidrojen ve 1 oksijen atomunun birleşmesinden oluşuyor.

Bir fabl okuduğumuzu düşünelim ve hidrojenin kadın, oksijenin erkek olduğunu var sayalım. Oksijen, hidrojene dese ki:

“Ben senden üstünüm, çünkü sen ancak iki tâne olunca benimle bir araya gelebilirsin”!

Oksijenin hidrojene böyle bir yaklaşımla bulunup kendinden aşağı görmesinin mantıklı bir tarafı var mı? Elbette yok. Su, eşit sayıdaki yâni 1 hidrojen ve 1 oksijen atomundan değil de, 2 hidrojen 1 oksijen atomundan oluşurken, aralarında bir eşitlik tartışması olmuyor. Peki şu kadar erkek, şu kadar kadına eşittir, diye tartışmanın ne anlamı var? Nicelikli eşitsizlik gibi gözüken durumlardan yaşamın en temel maddesi oluşurken, kadın ve erkek arasındaki dengeli ilişkide hangi eşitlikten bahsediyoruz ki!