İNSANLIK NÖBETİ: ŞEFKAT

Doç. Dr. Can CEYLAN
Şefkat kavramı çoğu zaman merhamet kavramıyla karıştırılır ve eş anlamlı olarak kullanılır.

Dünya târihi farklı görüşlere göre dönem ve çağlara ayrılsa da, insanlar olarak ortak bir birikimin mirasçılarıyız. Yazılı kaynaklarla üç, dört bin yıl öncesine giden ve çoğu efsânelere dayanan insanlık mirâsını, sözlü ve kültürel târih olarak binlerce yıl öncesine götürmek mümkündür. Her gün keşfedilen yeni bir kalıntı, ulaşılan yeni bulgular, yaşam şeklimiz ve standardımız ne olursa olsun, insanlık olarak her zaman ortak değerlere sâhip olduğumuzu daha güçlü şekilde görmemizi sağlıyor. Bu değerlerin başında da şefkat gelmektedir.

Şefkat kavramı çoğu zaman merhamet kavramıyla karıştırılır ve eş anlamlı olarak kullanılır. Ama bir tanım yapmak gerekirse, merhamet hissedilen duygudur; şefkat ise o duygunun eyleme dönüşmüş hâlidir. Merhamet duygusu bizi diğer insanların ve canlıların içinde bulundukları zor ve olumsuz şartlar karşısında hassaslaştırabilir. Bunlara şâhit olmak bizi üzebilir ve gözyaşı döktürebilir. Böyle hissetmek de yüksek bir insânî özelliktir, ama bir üst seviyede bunu eyleme dönüştürmek, yâni şefkat vardır.

Şefkat, imkânlarımız ne olursa olsun, kaç insana veya canlıya olursa olsun elimizi uzatmak ve varlığımızı hissettirmektir. Bu imkânlarımız dâhilinde somut ve maddî bir destek şeklinde olabileceği gibi, bâzen sâdece onların yanında olmak, onlarla aynı mekânı ve zamânı paylaşmak şeklinde bile olabilir. Şefkat, sâdece düşkün, hasta ve âciz durumda olanlara gösterilmez. Bir kişinin mutluluğunu paylaşmak da bir şefkat ifâdesidir.

Bu yüzden şefkat, nöbet yerinin boş bırakılmaması gibi, insan olarak ihmâl edemeyeceğimiz, başımızdan savamayacağımız, bir başkasına devretmezsek sâhipsiz kalacak ve kesintiye uğrayacak bir eylemdir. Şefkat, hiç bitmeyen sivil insanlık mücâdelesinde tutmamız gereken bir nöbettir.

Hümanizmin fillî hâli

Dünya üzerinde mazlumların yanında olmak için kurulan birçok resmî kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunun ülkemizdeki ve Müslüman ülkelerdeki adı Kızılay iken, Hristiyan ülkelerdeki adı Kızılhaç’tır. Din, ırk, cinsiyet gibi hiçbir ayrım yapmadan gösterilen şefkat, Modernizm ile ortaya çıkan ve Postmodernizm’in sulandırdığı ve anlamını yıprattığı Hümanizm kavramının, yüzyıllardır kültürümüzde ve dinimizde olan karşılığıdır. Ayrıca hümanizm, dinler üstü bir insan sevgisi hedeflerken, şefkatte tüm canlılara hatta hayatta olmayanlara da yer vardır.

Bu toprağın insanları, kapısını çalan yabancıya yemek ve yatacak yer vermekle kalmaz, çıplaksa giydirir, parası yoksa cebine parasını koyarak yolcu eder. Bunu bir yük olarak değil, iyilik yapmak için bir fırsat olarak görür. Bu sâdece insanlarla sınırlı kalmaz. Dağdaki hayvanlar aç kalmasın diye, yabânî ağaçları aşılayıp meyve verecek hâle getirir. Toprağa şefkat göstererek, büyüyünce gölgesinden insanlar, dallarından kuşlar yararlansın diye ağaç diker. Taşa can verircesine inşa ettiği binâların güneş gören cephelerine, o binânın minik bir benzerini kuş yuvası olarak yapar ve ona “kuş sarayı” der.

Mahrem iyilik

Gerek devlet, gerek sivil kurumlar tarafından kurulan yardım kuruluşları, başkalarını teşvik etmek ve yardımların yerine ulaştığını göstermek amacıyla, yaptıkları faaliyetleri kamuoyuyla paylaşmaktadır. Ama bu paylaşımlar bâzen yardım alan kişileri rencide etmekte ve izzet-i nefslerine dokunmaktadır. İşte iyilik ile şefkat arasındaki fark budur. Dilimizdeki bir ifâdeyle söylersek, şefkat, veren elin alan eli bilmediği iyiliktir. Şefkat, iyilik yaparken nefsin tuzaklarına düşmemektir.

İyiliğin ve yardımın gizli yapılanı makbûldür, denmesinin sebebi şefkat kültürümüzdür. Bunun bir insânî duygu olduğunu ve bir borç olmadığını da bilmeliyiz. Mesela biz Türkiye olarak bugünkü imkânlarımız ve gücümüzle sınır ötesinde Bangladeş’e, Myanmar’a, Balkanlar’a; sınırlarımız içinde de Suriyeli, Afganistanlı, Türkmenistanlı, Özbekistanlı, Çeçenistanlı misâfirlerimize yardım ediyor ve şefkat gösteriyorsak, bu şefkat, Millî Mücâdele’de onların bize verdiği desteğin bir geri ödemesi değildir. Aksine, bu imkânı olanın her zaman ve her yerde yerine getirmesi gereken insânî bir görev ve mesûliyettir. O yüzden şefkat, süresi ve zamanı belli olmayan ve ihmâl edilmemesi gereken insânî bir nöbettir. Bu nöbette, nöbet yerinin boş bırakılmasından insanlık zarar görmektedir. Zira insanlık nöbetinin ihmâl edilmesi, bâzı zâlimlerin kinlerini kabartmaktadır. İsrail’in Kadir Gecesi’nde Mescid-i Aksa’da namaz kılan Müslümanlara saldırması ve saldırılara dünyânın gözü önünde devam etmesi bu kinin örneğidir. Şefkat, toprağı ve ağacı bile sevmekken, Mescid-i Aksa’daki ağaçların yanmasını zevkle seyredenlerin şefkatten ne kadar uzak olduğunu anlatmaya gerek yoktur.

Şefkat endeksi

Modern dünyâda, gelişmişliğin göstergesi olarak birçok endeks yapılır: Mutluluk endeksi, işçi hakları endeksi, sürdürülebilirlik endeksi, gıda güvenliği endeksi, rekabet endeksi, girişimcilik endeksi, vb.  Örnek vermek gerekirse “Mutluluk endeksi” oluşturulurken kişi başına düşen gelir, sosyal destekler, sağlıklı yaşam süresi, güven, cömertlik, sosyal özgürlükler gibi parametreler göz önünde bulundurulmaktadır. 2020 Mutluluk Endeksi’ne göre 156 ülke arasında “en mutlu ülke”, Finlandiya imiş. Tâkip eden ülkeler ise Danimarka, İsviçre, İzlanda, Norveç, Hollanda, İsveç, Yeni Zelanda, Avusturya ve Lüksemburg. Bu ülkelerdeki insanları “mutlu” yapan şey, bireysel seviyede elde şeylerdir. Peki bu insanlar, elde ettikleri bu yaşam seviyesini, kendi ülkeleri dışında hangi ülkelerle ve dünyâda kaç kişiyle paylaşıyor acaba?

Kendi yaşam şeklini ideal ve ulaşılması gereken standart olarak göstermeyi alışkanlık hâline getiren Avrupa ve Batı ülkelerinin etkili olduğu bu endeks sıralamasında, bir Afrika ya da Asya ülkesinin, hele hele Türkiye’nin olmaması şaşırtıcı değildir. Avrupa için bir dilim ekmeği paylaşmanın hiçbir anlamı yoktur.

Mutluluk endeksi gibi Şefkat endeksi yapılsa, Mutluluk endeksinde ilk sıralarda yer alan ülkeler acaba Şefkat endeksinde hangi sırada yer alır? Dünyânın yüzde seksen beşini yüzyıllarca sömüren Avrupa ülkeleri veya demokrasi götürme bahânesiyle işgâl ettiği ülkeleri yerle bir eden ABD bu endekste yer alabilir mi? Yüzyıllarca sömürdükleri Afrika’dan gelen sığınmacıların teknelerini batıran Avrupa ülkeleri bu sıralamada yer bulabilir mi? Hatta hiçbir hukuk ve insânî kural tanımadan zulüm yapan, sivil halkı öldüren, hastaneleri bombalayan İsrail ve onun zulmüne sessiz kalanların bu endekse girecek yüzleri var mıdır? Onlar ancak “Zulüm endeksi”ne Gayya kuyusuna girer gibi girerler.

Şefkat, dâima gâliptir

Aynı yere bakıp iki farklı şey gören dünyâda, birileri hegemonyalarını devam ettirmek için egemenliklerini “Güvenlik Konseyi” ile garanti altına alırken, birileri de insanlık onurunu korumak için merhamet duygusunu eyleme dönüştürerek şefkat elini uzatmakta ve hiçbir karşılık beklememektedir.

Türkçemizde güzel bir söz vardır: Zulm ile âbad olanın, âkibeti berbad olur. Dünyâ târihi zâlim diye anılan birçok isim ve zulm ile anılan birçok devlet ile doludur. Hiçbiri günümüze kadar gelememiş ve âkibetleri berbat olmuştur. Ama onca zorbalığa, ihânete, zulme ve işkenceye rağmen, bugün Filistin’deki mazlumlar elleri kelepçelenirken gülebiliyorlarsa, bunun en öncelikli sebebi şefkattir. Bosna-Hersek’in bilge lideri Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi “Biz ölüyoruz ama onlar gâlip gelemiyor”. Şefkat nöbetini tutanlar oldukça, mazlum olsa da insanlar gülümseyecek ve zâlim asla gâlip gelemeyecektir.