İŞ AHLAKI

Mehmet Arif DEMİR
İş Ahlakı ve sorumluluk duygusu dünden bugüne olacak bir şey değil maalesef. Gelecek nesillerin kurtulması için milli eğitim sisteminde bu konuya ayrı bir başlık açmak lazım galiba.

Hafta içi salı gecesi İstanbul’da Seyrantepe’de, perşembe gecesi de Zagreb’te Maksimir Parkı’nın hemen yanındaki stadyumda, gören gözler için ibret verici görüntüler temâşâ edildi. Merhum Sahaflar Şeyhi Muzaffer OZAK’ın dediği gibi; “görene, köre ne!”

Bir tarafta Japon iş ahlakının cisimleşmiş bir halde nasıl öne çıktığını, farklılaştığını ve başarılı olduğunu müşahede ettik diğer tarafta ise profesyonel geçim kapısı olarak seçtiği işe ve oyunun temel parçası futbol topuna sırtını dönen boş vermiş bir Türk evladını gördü milyonlar.

Japon Ahlakının ve özellikle çalışma hayatına yansıyan yönüyle Japon İş Ahlakının tüm dünyadan farklı bir şekilde “takım ruhu” temelli olduğu bilinir ve söylenir konunun uzmanları tarafından. Kişisel gelişim ve bu türden diğer tüm disiplinler yıllardır bu konuyu örnek gösterirler iş dünyasına.

Kaizen Felsefesi’nin temellerini kuran Masaaki IMAI bu konuyu güçlendirmek için şöyle demiştir bir zamanlar: “Japon yönetiminde onurlu yarışların yolunu tek kişi değil, kurumların inançlı bireyleri ortaklaşa açar!”  ve hemen arkasından eklemektedir: “Bireyler dışarıdan bakınca kendi aralarında yarışıyor gibi görünse de, asıl yarışan takımın onurla taçlanmış kolektif ruhudur!” bir nevi bizim “varlığım Türk varlığına armağan olsun” sözünde ifade edilen ruhla aynılık gösterir.

Bu kadar girişten sonra gelelim –sadede-; Şampiyonlar Ligi grup ilk maçında Galatasaraylı Yuto NAGATOMO ile Avrupa Ligi grup ilk maçında Fenerbahçeli İsmail KÖYBAŞI’nın şahsında cisimleşen futbol anlayışlarını, iş ahlakları ve sorumluluk duygularının düzeyini (beIn Sport sağolsun açık kanaldan milyonlara izletti) hepimiz hayranlık ve şaşkınlıkla izledik. Bir tarafta tekmeye kafa uzatan ve yaralanma pahasına işini yapmaya çalışan bir işçi arı vardı, diğer tarafta ise takımının yediği iki golde de top vücudunun hassas noktalarına! gelmesin diye topa ve rakibe sırtını dönen bir eleman gördü milyonlar.

Eğitim dünyamız sıkıntılı, iş dünyamız sıkıntılı, küresel rekabette adımız anılmıyor, dünyaya ait bir markamız yok, yetişmiş insan gücü sermayemiz kapağı yurt dışına atma derdinde olunca; standardın seviyesi çok aşağılarda oluşuyor. Nitelikli insan gücü üretimi yıllardır ihmal edildiği için futbol altyapı ve özkaynak düzenlerinde yetişen elemanların ortalama standardı da İsmail KÖYBAŞI ayarında oluyor. (Hele ki bir önceki Fenerbahçe Yönetimi gibi zaaflarla malul bir yapı tarafından yönetilen takımlar ellerindeki Caner gibi Gökhan GÖNÜL gibi “özel ürün” sayılabilecek kıymetleri bilâ bedel rakibe verip, rakibin ıskartaya çıkardığı sol beki transfer edince sevindirik oluyorsa orada futbol aklından bahsetmek mümkün değildir.)

Geçen sene kiralık olarak geldiği Galatasaray’da Fatih Hoca’nın elinde her geçen gün daha iyiye giden bir Nagatomo izliyoruz iki sezondur. Formasının hakkını vermek ve para kazandığı işine ait sorumlulukları yerine getirmek için “aslan” gibi uğraşıyor didiniyor genç Japon. İyi oynuyor, kötü oynuyor, iyi orta yapıyor, karavana atıyor ama her zaman koşuyor ve hep mücadelenin içinde olup sorumluluk alıyor. Yeri geliyor tekmeye kafa uzatıyor yeri geliyor ters kademeye girip tehlikeyi önlüyor, rakip takımın ayağına kramp giren oyuncusuna ilk müdahaleyi yapan genellikle Yuto oluyor. Sevimli, samimi, çalışkan, fedakâr bir portre çiziyor geldiğinden bu yana.

Bizim evladımız ve ortalama Türk insanının ve Türk futbolcusunun temsilcisi İsmail içinse ne desek az! Top yüzüme gelmesin diye takımının gol yemesine sebep olan bir bileşeni olan takım/takımlar nasıl başarılı olacak?

İş Ahlakı ve sorumluluk duygusu dünden bugüne olacak bir şey değil maalesef. Gelecek nesillerin kurtulması için milli eğitim sisteminde bu konuya ayrı bir başlık açmak lazım galiba.

Hepimize iyi bir hafta sonu diliyorum.