İSLÂM'IN İYİ ANLAŞILMASI

Ümit G. CEYLAN 15 Mar 2018

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Buluşma Noktası'nda en çok üzerinde durduğumuz konu dil ve iletişim konusudur.

SEVİNÇLİYİZ ÜÇ AYLARA GİRİYORUZ

Önümüzdeki pazartesi günü nasipse Recep ayına giriyoruz. Ramazan’ı müjdeleyen o kutlu gün hepimize mübarek olsun. Peygamber Efendimiz üç aylar girdiğinde şöyle dua edermiş: “Ey Rabbim! Bize Receb’i ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” Çocuksu bir heyecan ve mutlulukla karışık hüzün yaşıyorum. Ailelerimizle, sevdiklerimizle inşallah bu günleri lâyıkıyla hizmet ederek ve her güne kendimize amaç belirleyerek yaşamak nasip olsun. Güzellik yapmak, gülümsemek ve yerden bir taşı dahi olsun kaldırmak şiarımız olsun.

Bu satırları yazmak için bir kafede otururken yan masadaki iki kadının konuşma konu başlıkları şöyle; köpekleri için veteriner aramak, kendini tatlıya boğan kadının boşanma davası aşamasında halen eşi olan adama söylediği sözler ve karşısındaki kadının sadece ‘he, hı, evet’ demesi ve kafa sallaması, onu tasdik etmesi şeklindeydi.  İnsan dert edinir de, çözülemeyecek konuları dert edinir. İpin ucunu kaçırdın mı ağız tadın da kalmaz. İçtiğin çayın, kahvenin de keyfi olmaz. Allah hiç kimseyi boşluğa düşürmesin. Kendinden emin kılsın. Bizi ulvi değerlerde ve ulvi dertlerde sabit kılsın.

Bir yenilik daha; Buluşma Noktası sayfamıza zaman zaman mini röportaj ile paylaşılacak bir bölüm açıyoruz. Haftalık olarak ilgimizi çeken cümleleri cımbızlayıp sizin için paylaşıyoruz. Adını “Projeksiyon” dediğimiz bu bölümün fikir dünyamıza yeni ufuklar açmasını diliyoruz. Bu yeni bölüm vesilesiyle de dünyadan dün göçen Stephen Hawking’i de anıyoruz.

İSLÂM’IN İYİ ANLAŞILMASI

Buluşma Noktası'nda en çok üzerinde durduğumuz konu dil ve iletişim konusudur. Dil ve iletişim hakkıyla yerine getirilmediğinde doğru dürüst tebliğ de yapılamamaktadır. Yeri geliyor eşler bile birbirine "Sen beni anlamıyorsun" ya da "Birbirimizi anlamakta güçlük çekiyoruz" diyebiliyor. Eskiden ayıp sanılarak gizlenen sıkıntılar, bugün psikiyatriste ve evlilik terapilerine gidilerek çözülmeye çalışılıyor. Sağlıklı bir birey ve toplum olmak istiyorsak önce kendimizi ve dolayısıyla birbirimizi anlamak zorundayız. İnsan ve toplum, ilim ilerledikçe de problemler artıyor. Problemlerin çözümü genellikle daha sonradan mümkün olabiliyor. İster ilim insanı olalım, ister kültür ve sanat insanı, ister çalışma alanımızda mesleki olarak zirvede olalım, her tür yapıdaki insana ve topluma göre dil geliştirmek, doğru iletişim kurmak zorundayız. Ne yazık ki; her şey toplum içinde alenen tartışılır oldu. Tartışmalar kendi mecralarında, meclislerinde, kendi kademelerinde ve seviyelerinde yapılmak yerine, edep adap düşünülmeden her şeyi her yerde tartışmak bizi iyi sonuçlara götürmüyor. Kaş yapalım derken göz çıkartılıyor. Haklı olsak bile eleştiri maksadını aşınca fitneye sebep olunabiliyor. Amacımız üzüm yemek olmalı ve bağcıyı dövmek olamamalı. Ayrıca din ayrı ilim ayrı diye bir sınıflamada bulunmak istemiyorum. Din bütün ilimleri hakikate götüren ilahi bir olgu olarak kutsallığını ortaya koyar. Mürşitler, hocalar, muallimler ilimle irşad ve tebliğ ederler. Fakat her kanaat önderi kendi söylemlerinde yanılabilir de. Onun için bizler Kur'an aklıyla düşündükçe ve Kur'an ruhuyla yaşadıkça temel ilkelere uymuş sayılırız. Ayrıntılar her zaman tartışma konusu olmuştur. Mesela üç hasta düşünelim. Bunlar doktora gitse ve üçü de doktora  "Başım ağrıyor" dese doktorun vazifesi hastaların her birine ayrı ayrı muayene etmesidir. Sonuçta doktor her bir başı ağrıyan hastaya aynı reçeteyi yazmayacak ve her birine aynı ilacı kullanmalarını istemeyecektir. Bin bir türlü baş ağrısı vardır ve bin bir türlü de bunun tedavisi mevcuttur.

Kur'an kıyamete kadar bakidir

Son zamanlarda toplumun şuurunu bozan, işi bölücülüğe ve düşmanlığa kadar götüren söylemlerin özünde yatan birinci neden dil ve iletişim sorunlarıdır. Art niyetli insanlar bu söylemleri fitne ve fesatlık çıkartmak için kullanabilmektedirler. Cumhurbaşkanımızın toplumda huzursuzluk yaratan bu tür durumları fark etmesi ve bu gibi konularda Diyanet İşleri Başkanlığı’na talimat vermesi bundandır. Cumhurbaşkanımızın "İslam'ın güncellenmesi" kavramını bir cümle içinde kullanması asla reformist bir anlayış değildir. Her Müslüman bilir ki; Kur'an kıyamete kadar bakidir. Esas olan her zaman ve her şartta İslam'ın iyi anlaşılır olması ve doğru uygulanmasıdır. Sözü oraya buraya bükmek doğru değildir. Akif'in dediği gibi “Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhâmı, Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı”. Yani bütün mesele İslam'ı asrın idrakine sunabilmektir. İlim ilerledikçe doğan problemlere de bir çözüm arayışıdır bu. Yeni çıkmış bir icadın kullanımı ve ahlaki ilkeleri de Kuran'a göre disipline edilmesidir. Adalet ve ahlak değerlerine titizlik gözetilmesidir. Böylece Hakkın yerine getirilmesi olduğu kadar batılın da zayi edilmesi sağlanacaktır. Öyle zamanlar olur ki; hayati meselelerde haram olan bir şeyin yapılması, vacip hale gelebiliyor. Bu ölmemek için ölmeyecek kadar haram olan bir şeyin yenmesi ve kullanılması gibidir. Canın korunması Kuran hükümlerine göre bir maslahattır. Ayrıca bu ruhsatı kullanmak zaruridir. Ben ne olursa olsun haram bir şey yemem ve ölümü tercih ederim diyemezsiniz. Diğer yandan takva için şüpheli şeylerden kaçınırız. Hatta paramızı faize yatırmak yerine, kâr zarar ortaklığı olan finans kurumlarına yatırıyoruz; risk alıyoruz. Bir taraftan devletten aldığımız maaşımızı da mecburen faizle çalışan bankanın bankamatiğinden çekeriz. Hayatın her safhasında Müslümanlar böyle durumlarla ister istemez karşı karşıyadır. Bu durum zaruret halidir.

Söylem kargaşasından uzak duralım

Bize düşen kim ne diyor, kim nasıl bir fikre sahip, kimin hassasiyeti insanlık yararınadır. Bunları dikkate alırız. Biz söylem kargaşasından uzak duralım. Bunun yanında, bir fikir ortaya atıldığında iyi niyetle söylenip söylenmediğini anlayabilecek bir ferasete de sahip olabilmeliyiz. Unutmamamız gereken bir husus da, Türkiye düşmanları boş durmamaktadır. Aklımıza bile gelmeyen her türlü şeytanlıkları düşünerek hareket etmektedirler. Onlar din, dil, ırk, mezhep, meşrep, siyasi parti, zengin fakir, işçi, patron üzerinden bozgunculuk yapabilirler. Bizi birbirimize düşürerek emellerine vasıl olabilirler. Sırf bundan dolayı bugün devletimiz ve siyasi irade onun için önlem alıyor. Milli birliğimizin ve dirliğimizin tesisi için önceden tedbir alıyor. Dış güçlerin ve vatan hainlerinin yürüttüğü algı operasyonlarına maruz kalmamak için, hangi değerlere sahip olursak olalım birbirimizle kenetlenmek ve tek bir yürek olmak zorundayız. Allah milletimize ve devletimize zeval vermesin. 

FOTOĞRAFIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

LEYLEĞİ HAVADA GÖRMEK

Martın onbeşi kış, onbeşi yaz derler. İşte bak mart geldi ve takvimler onbeşini gösterdi. Bahar ümittir ve sevinçtir yaşayana. Cemre toprağa düştüğüne göre artık ısınıyor hava. Erikler ve bademler bembeyaz gelinliklerini giyer, baharın geldiğini bize müjdeler. Allah vere de kış geri gelmese. Çünkü iklimler de şaşırdı bu çağda ve bu devirde. Dökmesin ağaçlar taze çiçeklerini bu baharda. Köyde kasabada yaşayanlar bilir leyleklerinin ne zaman geldiğini. Leylek uçar da gelir; köy okulunun bacasında kendisini hasretle bekleyen yuvasına yerleşir. İçten dua edersin yeter ki; leyleği havada göreyim. Leyleği havada gören çocuk sınıfını geçer. Seven genç kızların papatya falına eş, yüzü güler.

PROJEKSİYON

Mütefekkir Mehmet Genç:

''Osmanlıların Batı'daki gelişmeleri çok iyi bildiklerini, fakat benimsemediklerini anladım. İslami hayatın gereği olan eşitliği sürdürmek için benimsemediler. Kimsenin aç ve fakir kalmaması için, kurdukları düzeni devam ettirmek istediler.'' 

Gönüllüler Organizasyonu Sağlık Komisyonu Başkanı ve Üsküdar Devlet Hastanesi Üroloji Uzmanı Serhat Onur:

“Gittiğimiz bölgelerde bir Türk, beyaz algısı var. Allah'a şükür onların kafasındaki 'beyaz insan' algısını değiştirdik. Gelen beyazlar onları tamamen yürüyen madde olarak görmüşler. Bizi kabullendikten sonra kafalarındaki 'kötü, sömürgeci beyaz, bizi mahveden beyaz' algısını Allah'a şükür ortadan kaldırdık. Gittiğimiz bölgedeki Müslümanlar zaten hep ezilen Müslümanlar. Biz gidiyoruz selamün aleyküm diyoruz şaşırıyorlar. 'Beyazın ağzından selamün aleyküm çıktı' deyip bir şaşırıyorlar. Namazlarda tüm saflara dağılıyoruz. O zaman daha da şaşırıyorlar. Çünkü diğer ülkelerin Afrika düşüncelerinin arka planında maddiyat, bizimkinin ise maneviyat yatıyor. "

Bilim Adamı Stephen Hawking:

“Sessiz İnsanlar en gürültülü zihinlere sahiptir”.

Dr. Sait Başer:

“Hayatımızın her alanında Rene Guenon’un dediği gibi propanlaşma yaşıyoruz. Propanlaşma, hikmet ile hayatın ilişkisinin kopması demektir.”

Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof Mehmet Görmez:

“Dini bilginin dijital medyaya aktarılması ile bu bozulmayı yaşıyoruz. Dijital kürsüden vaaz vermek doğru değildir. Fetva kişiye özgüdür. Buradan dünyaya yayın yaptığınızda sorunlar ortaya çıkıyor.” 

POZİTİF

Kitap Değişim Köşesi

Apartman sakinleri apartman girişinde bir kitap değişim kitaplığı kurmuşlar. Ne güzel bir düşünce ve girişim. Apartmanlarda insanların selam bile vermediği, asansörde yüzlere bile bakılmadığı günümüzde bu girişimi kutlamak lazım. Bir kitaplık deyip geçmemek lazım. Bu kitaplık komşuluk ilişkilerini güçlendirecek, kaynaştıracak bir adımdır. Birbirleri ile iyi bağları olan bir apartman dahi olsa başka apartmanlara örnek olması bakımında takdir edilecek bir davranış.

NEGATİF

Alkol her belanın başı

Başta trafik kazaları ve kadın cinayetleri medyanın gündeminden inmiyor. Ancak bu trajik olayların gerçek sebebinin de açık bir şekilde söylenmediğini biliyoruz. Trafik cinayetlerinin yüzde 90’dan fazla bir oranda kazaya sebebiyet verenin şoför olduğu söylenir. Ancak bu sebebiyetin ne olduğu çok net bir şekilde pek söylenmez. Bazen bir cümle içinde geçiştirilir. Uzmanlar alkol konusunda ciddi bir mücadele yapamazlar bile. Kadın cinayetlerinde ise yine çok yüksek oranda cinayet öncesi alkol alınmıştır. Ancak bu konuda da bir ciddi bir açıklama yapılmaz. Alkolün hayatımızdan çıkmadığı sürece bu konuda kesin çözüm olmayacaktır. Alkol beraberinde başka kötü alışkanlıkları da getiriyor ve toplumu maalesef derinden bozuyor.

PERİSKOP

Duygusal Zekâ seviyeniz nedir?

Son 15-20 yıldır IQ’dan daha çok önem verilen bir zihinsel değerlendirme ölçütü var. Buna uzmanlar duygusal zekâ diyorlar. İngilizce EQ dedikleri duygusal zekâya kurumsal firmalar da el atmış durumdalar. İnsan Kaynakları departmanları firmanın kârını maksimize etmek için performans kriterleri ortaya koyarlar ve çalışanlar arasında gerilim yaratarak rekabeti körüklerler. Öncelikli olarak ABD’de ortaya çıkıp uygulanan bu kriter bir süredir Türkiye’de de IK kriterleri arasına girmiş durumda. IK’lar için duygusal zeka değerleri şirket türlerine göre önem kazanıyor. Rehberlik ve Psikolojik danışmanı olan Selda Kaydemir kurumsal şirketlerin bu konuda yatırım yapmalarının faydalı olacağını iletiyor. Ancak dikkat edilecek hususu da belirtiyor. Kaydemir; “Çalışanların duygusal zekâsı ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, kurum kültürü ve yönetim şekli bu becerilerle çelişiyorsa yapılan bu yatırım çok da anlamlı olmayacağını ifade” ediyor. Ne yazık ki etinden sütünden insanın zekâsı, yeteneği, kas gücü, konuşma kabiliyeti gibi birçok ayrıntı kapitalist sistemin emrine amade olması için pazarlanıyor. Oysa insan biriciktir ve özünde insanlığın onurunu yüceltmek vardır.