İSTANBUL'UN ÇÖZÜLMESİ GEREKEN SORUNLARI VE BİR METROPOL OLARAK SAĞLADIĞI AVANTAJLAR

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Metropollerin, bütün dünyada, yol açtığı sorunlarla beraber küresel ölçekte ülkeye sağladığı avantajlar da bulunmaktadır.

Önümüz yerel seçimler… Türkiye’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylarından bu sorunları çözmek ve İstanbul’un sahip olduğu avantajları kullanabilmek yönünde bir vizyon göstermelerini beklemek bizim hakkımız.

METROPOLLERİN YOL AÇTIĞI SORUNLAR

Metropolün yol açtığı sorunları kısaca sıralayalım:

Aşırı Kaynak Kullanımı: Bir metropol içinde bulunduğu milli ekonominin kaynaklarını diğer şehirlerle mukayese edilmeyecek ölçüde kullanan ve tüketen bir birimdir. Dolayısıyla metropol ekonomisinin yaşaması için sadece metropolün sınırları içindeki değil ama çevre illerdeki kaynakların bir kısmının da tüketilmesi gerekir. İstanbul’un çevresindeki üç il, yani Tekirdağ, Kocaeli ve Yalova bu büyük dev şehrin iktisadi açıdan bir parçası haline gelmiştir. Hele Kocaeli ve İstanbul arasında hangi şehrin nerede başladığı, hangisinin nerede bittiği belirlenemez. İçiçe geçmişlerdir. Kocaeli ve Yalova için de aynı durum söz konusudur. Buralarda yerleşim alanları, yönetim ve iş merkezleri ile konut merkezleri birbiri ile içiçedir. Öte yandan İstanbul’un iaşesi için ülkenin her tarafından tonlarca gıda maddesi nakledilmektedir. Bir küresel ticaret merkezi olarak İstanbul’un tüketim malı ithalatı da Türkiye geneline nispetle çok yüksektir. Şehrin her tarafında açılan dev AVM’ler aynı zamanda ithal malların pazarlandığı büyük çarşılar konumundadır.

Km2 Başına Nüfus Yoğunluğu: İstanbul Türkiye’nin en kalabalık şehridir. Aynı zamanda Avrupa’da en fazla yığınlaşmanın olduğu bölgelerden birini temsil etmekte ve şehir sınırları içinde meskûn nüfus açısından da dünyanın beşinci büyük şehridir. Ancak dünyanın diğer kalabalık şehirlerine göre nüfus yoğunluğu aşırı olan bir şehir değildir. Bunun sebebi şehir sınırlarının çok büyük olmasıdır. Bazı sayılar verelim: İstanbul metropol alanı olarak dünyada 14’üncü, kentsel alan olarak dünyada 12’inci büyük şehirdir. Dünyada km2 başına nüfus yoğunluğu 14,7 kişi iken Türkiye genelinde bu rakam 102 kişidir. İstanbul’da ise km2 başına nüfus yoğunluğu 2523 kişiye ulaşmaktadır. Bununla birlikte dünyada km2 başına nüfus yoğunluğu 30 bin kişiyi geçen 43 şehir bulunmaktadır. Bunların çoğu azgelişmiş ve fakir ülkelerin kalabalık nüfuslu ve niteliksiz üretim yapan plansız şehirleridir, (Filipinler, Bengaldeş, Pakistan, Hindistan ve benzeri Güneydoğu Asya ülkelerinin şehirleri, DMD). Bunların bir özelliği de, kalabalık nüfuslarına rağmen çok dar alana sıkışmış olmalarıdır. İstanbul ise, bunlara göre çok daha geniş bir araziye yayılmaktadır, (13 milyon küsur km2 metropol bölgesi, 15 milyon km2 kadar bir alana varan toplam kentsel alan, DMD ). Sonuç şudur: İstanbul az gelişmiş ülkelerin kalabalık şehirlerine göre düşük nüfus yoğunluklu, buna karşın gelişmiş ülkelerin metropolleri içerisinde en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip metropollerden birisidir. Türkiye geneline kıyasla ise, nüfus yoğunluğu aşırı derecede yüksektir. Bunun ister istemez olumsuz sonuçları olacaktır.

Hayat Pahalılığı: Metropollerde ciddi bir nüfus yoğunluğu oluşmaktadır. Bu da, gıda, eğitim, sağlık, ulaştırma ve konut masrafları gibi şehirli bir toplumdaki zorunlu harcamaların fiyatlarını diğer şehirlere nispetle arttırmaktadır. Örneğin İstanbul’da her iki yakada da, verimli tarım yapılacak araziler bulunmaktadır. Buraların Belediye çiftlikleri kurularak İstanbul’un gıda iaşesinin bir kısmını sağlamak için kullanılması, hem gıda fiyatlarının nispi olarak düşmesi hem de İstanbul sakinlerinin daha çok gıdaya ulaşması anlamına gelecektir.

Trafik ve Konut Problemi: Ana şehir merkezi ve çeperde oluşan kenar şehirlerin karmaşık ağına, aynı zamanda konut ve üretim merkezlerinde nüfus yoğunlaşmaları da eklenince trafik ayrı bir keşmekeş haline gelebilmektedir. Bu yığınlaşmanın ikinci bir sonucu olarak da konut kira ve fiyatları çok artmaktadır. Diyebiliriz ki, konut ve ulaştırma masrafları sıradan bir İstanbul sakininin gelirinin yarısından fazlasını götürmektedir. (Konut maliyeti sadece kira değildir: elektrik, gaz, su harcaması, apartman aidatı ve konutta yıpranmadan kaynaklı çeşitli bakım onarım harcamaları da bunun içine girer. Evsahipleri için, bir de vergi ödemesi bulunmaktadır, DMD.) Trafik ve konut problemlerine hemen bir çözüm bulunabilmesi mümkün değildir, ancak uygun politikalarla sorunlar hafifletilebilir.

Yalnızlaşma ve Yabancılaşma: İnsani boyutlardan bakıldığında, birbiri ile içiçe geçmiş bu insan yığınlarına rağmen, bireyin topluma yabancılaşması, aşırı bireycilik ve geleneksel dayanışma değerlerinin silinmeye yüz tutması, insanların yalnızlaşmasına da yol açmaktadır. İstanbul’un geleneksel yerleşimi mahalle ve semtler etrafında olmuştur. Daha önceki yazılarımda anlattığım gibi, her semtin ayrı bir kültürü vardır. Semtler de, mahallelerden oluşur. Denebilirdi ki, eski İstanbul halkının en küçük toplumsal birimi çekirdek aile değil ama mahalledir. Mahalle dayanışmanın, hep birlikte yaşamanın ve paylaşmanın mekânıydı. Şimdi – tek tük istisnalar haricinde- geleneksel mahalle kalmamıştır. Semtlerin de, artık, minibüs ve metro duraklarına isim vermekten başka bir fonksiyonu kalmamıştır. Böyle olunca, birbirinden kopuk, sosyalleşememiş, yalnız bireylerden oluşan bir topluma doğru hızla gidilmektedir.

BİR KÜRESEL ŞEHİR OLARAK METROPOLÜN AVANTAJLARI

Bunlar hep sorunlardır. Ancak bir metropole sahip olmanın avantajları da bulunmaktadır. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, küresel ekonomik düzende bir ülkenin ticarette üstünlük sağlamasının en önemli kaynağı metropollerdir. Metropol, bu anlamda, küresel şehirlerdir. Metropollerin uluslararası rekabette önemli bir üstünlük göstergesi olmasının sebeplerinın başında “yığın ekonomileri – economies of agglomeration” gelmektedir. Bir sektörde aynı üretim kolunda üretim ve pazarlama yapan üretici ve firmaların aynı mekânda üretim ve satış yapmaları hem üretim ve pazarlama maliyetlerini düşürmekte hem de başarılı inovasyon imkânlarını arttırmaktadır. Firmaların belli bir mekâna yığılmalarından kanaklanan bu verimlilik artışı ve maliyet düşüşüne “yığın ekonomisi” adı verilir. Yığın ekonomileri, ölçek ekonomileri ve benzeri dışsallık yaratan unsurlarla beraber metropollere uluslararası rekabete ayakta durabilecek, ülkeye uluslararası piyasalardan normal üstü kârlar aktarabilecek ürünler üretme ve dünyaya pazarlama imkânı sunar. Burada metropolün hangi sektörlerde uzmanlaşacağı çok önemlidir.

Tipik azgelişmiş ülke kalabalık şehirlerinde, (metropol demiyorum, DMD), o şehirler üretim merkezi olmaktan ziyade tüketim ve suç merkezi konumundadırlar. Aynı zamanda, bu ülkelerin kaynaklarının ve insan gücünün emperyalistlere pazarlandığı merkezleri de oluşturmaktadırlar. Öte yandan, medeni toplumlarda metropoller, belli işkollarında uzmanlaşmış, bu iş kollarında firma ve endüstri kümelenmeleri yoluyla hem mevcut teknolojide verimlilik artışına hem de yeni teknolojilerin geliştirilmesine imkân sağlayan ekonomik birimlerdir. Yani her ülke belli alanlarda uzmanlaşmış metropollere sahip olursa, o alanlarda, dış ticarette diğer ülkeler göre karşılaştırmalı üstünlüğü geliştirir. Dünya metropollerinden birkaç örnek verelim: Finansal ticarette Chicago, medya ve eğlencede Miami, yatırım bankacılığı ve sigortacılıkta Tokyo, elektronik sanayiinde Osaka, yüksek teknolojili endüstrilerin yığınlaştığı ve kümelendiği Münih gibi…

Pekâla İstanbul hangi sektörün merkezi olmalı? Herkes herşey söyleyebilir çünkü İstanbul’da hepsinden biraz vardır ama avantaj sağlayacak bir uzmanlaşma hiçbir alanda yoktur. Türkiye’nin tek küresel şehri İstanbul’dur ve bu İstanbul’da henüz belli bir sektörde uzmanlaşma bulunmamaktadır. Türkiye’nin sadece İstanbul değil en az üç tane ve her biri belli sektörlerde uzmanlaşmış büyük metropole ihtiyacı vardır.

Belediye başkan adaylarımıza gördüğünüz yerde sorun: Acaba, bu konularda bir fikirleri varmı? Bence yoktur da, siz yine de sorun…