İSTANBUL'UN İKİ YAKASI!

Fehmi KETENCİ 05 Ağu 2019

Fehmi KETENCİ
Bir şeyi net söylemeliyim ki; yedi tepeli İstanbul'un yedi tepesi bölgesel ve sosyal yaşam olarak farklı kültürleri yansıtır ve hepsinin akılda kalan çok özelliklerinin varlığını, hep dile getiririz.

Ahh İstanbul’um!... Her yaz olduğu gibi şu andaki durumun tam öksüz gibi. Her yer bir rahat bir rahat, sanırsınız ki o foroğraflardaki İstanbul gitmiş, her yaz alıştığımız fotoğraflardan yansıyan İstanbul geri gelmiş.

Yaklaşık 1959’dan beri yaşadığım Bakırköy’e veda edip bir ay kadar önce İstanbul’un Anadolu yakasının merkezi yerlerinden Bostancı’ya taşınmıştım. Önceleri zor gelmedi dersem yalan olur. Altmış yıla yakın, taşının, toprağının, caddelerinin, sahilinin, her yerini binlerce kez dolaştığım, onca yıl değişimini gözlemlediğim Bakırköy ve Avrupa yakasından ayrılmanın yaratacağı eksikliği kolay dolduramam diye düşünüyordum ama hiç de öyle olmadı. Bir ayı biraz aşkın zamandır Anadolu yakasındayım, Avrupa yakasını ve Bakırköy’ü anılarımın özel yerine çoktan iliştirdim bile.

Bilirsiniz, uzun süreli yaşadığınız yerden kopmanız pek öyle kolay olmaz. Çevresiyle, insanları ile, yaşam biçimiyle yedi tepeli olmasıyla bilinen İstanbul’un bu bölgelerinde yaşam biçimi oldukça fotoğrafları yansıtır.

Bakırköy, tarihi geçmişi, birkaç dönem hızla artan yerel nüfus yoğunluğunun birkaç ilçeye dönüşmesi ile İstanbul’un en çok parçalanan ilçelerinin en başında gelenidir.

Bağrından onca ilçe doğmuş olmasına rağmen, en çok göç alan ilçelerindendir ve nüfusu yine milyonları aşmış, her zaman olduğu gibi bağrından doğanların Merkez İlçesi, kısacası İstanbul’u olması özelliğini sürdürebilen bir büyük ilçedir. 1959 yıllında başlayan ve aralıksız olarak bugüne kadar süregelen İstanbul yaşamımım en özel yeri olan Bakırköy’ü her şeyiyle unutmak öyle kolay değil ama, yeni yaşam bölgem İstanbul’un Anadolu yakasıydı ve yaşam sayfalarımızda yeni bir yer açma zamanıydı.

Bakırköy’ü unutamam ama bana hiç de yabancı olmayan tüm aile bağlantılarımın merkezi olan İstanbul’un Anadolu yakasına alışmam hiç de zor olmayacaktı.

Öyle de oldu. Kısa sürede hiç de yabancı olmadığım Kadıköy’e, güzel İstanbul’un Anadolu yakasına hiç yabancılık çekmeden alıştım bile.

Bir şeyi net söylemeliyim ki; yedi tepeli İstanbul’un yedi tepesi bölgesel ve sosyal yaşam olarak farklı kültürleri yansıtır ve hepsinin akılda kalan çok özelliklerinin varlığını, hep dile getiririz.

Ama bir başka şey var ki; bu o özel kimlikli İstanbul’u olumsuz etkileyenlerdendir. İstanbul artık yedi bölge özelliğini Avrupa yakası ve Anadolu yakası olarak iki bölgeye ve oradan yansıyan sosyal yaşama bırakmış veya bıraktırılmıştır.

İstanbul’da artık iki bölgede yaşayanlarından yansıyan insan manzaralarıyla, trafiği, eğlencesi, kısacası; yaşam biçimiyle oldukça farklılık gösteriyor.

Boş kaldığımda arabayla İstanbul’un her köşesini sıkça dolaşan biri olarak, son zamanlarda bu sosyal yaşam bölünmesini ve bunun yarattığı kültürel bölünmeyi çok kolay gözlemleyebiliyoruz.

Ve doğal olarak da, bu bölünmenin yarattığı sosyal yaşamdan yansıyan fotoğraflar çok daha farklı. Anadolu yakasında yaşayanlardan yansıyan insan manzaraları ile Avrupa yakasından yansıyan insan manzaraları arasında belirgin fark iyice öne çıkmış durumda.

İstanbul’un iki yakası birbirine yabancı gibi, birbirlerine farklı bakıyorlar artık.

 BİR TUTAM TEBESSÜM

“ANAMDAN DOĞDUĞUM GİBİYİM!”

Temel ile Dursun iyice yaşlanmıştı. Bir gün oturmuş şu anki durumlarıyla ilgili olarak dertleşirler.

Yaşlı halinden iyice şikayetlenmeye başlayan Dursun başlamış söylenmeye;

- “Ula Temel, bu yaşlılık ne zor şeymiş. Başım, kolum, bacağım, belim, bağa şimdi en çok lazım olacak her yerim ağırıyı. Ben kendumi hiç iyi hissetmiyirum”.

Dursun’un şikayetlenmesinden pek de etkilenmemiş görünen Temel, hafif tebessümle Dursun’un sorusuna cevap vermiş;

- “Ula Dursun ben iyiyim, kendimi çok rahat hissediyorum. Yaşıma hiç da aldurmayırum. Şu anda, anamdan doğduğum ilk günki gibiyim. Kafamda saçum yok, ağzımda hiç dişim kalmadı. Altıma edeyirim hiç haberim olmayi, o kadar rahatım ki!”.