İSTİKAMET NEREYE!..

Ümit G. CEYLAN 17 Oca 2019

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
Benimle kesişeceğin noktada olmasa dahi bu istikametin sonunda aynı ufka bakıp bakamayacağımızı bilmiyorum! Çünkü hepimizin gittiği yol boyunca edindiği tecrübelerin toplamından çıkardığı anlam aynı olmayacaktır.

İSLAMCI KELİMESİ

Türkçede sonuna -cı, -ci, -cu, -cü, çu, çü, çi, çı yapım ekleri kullanılarak oluşturulan ve aidiyetlik belirtilen kelimeler var. Kitapçı, oyuncu, tesisatçı, gözlükçü gibi. Listeyi uzatmak pek mümkün. Ancak bu ekleri bazı kelimelere bitiştirince garabet bir şey çıkıyor ortaya. Oysa İslam ideoloji değil kutsal bir dindir. İslamcı dediğimiz zaman koskoca İslam kelimesini siyasallaştırıyoruz. Ve de en kötüsünü İslam kelimesine yapıyoruz. Çünkü Leninci, Maocu vesaireci derken zaten kutuplaştırılan bu kelimelerle aynı daire içine alınmış oluyor. O yüzden İslamcı sinema olmaz, İslamcı tiyatro olmaz. İslamcı olunmaz. Ancak mümin ve Müslüman olunur. İslam’a inanlar itikad, ibadet ve ahlak içinde yaşarlar. Dolayısıyla Müslüman olduğunu söyleyen bir kişi o bilinç içerisinde mesleğini icra eder. Milli sinema olur, milli tiyatro olur. Milli eğitim, milli savunma ve milli istihbarat gibi. Ayrıca yerli kelimesini de fazladan söylenmiş bulurum. Millilik sadece coğrafyayı ifade etmez; evrensel mefkureyi de içerir. Türkiye sınırları dışında olan vatandaşlarımız onurlandıracak bir şey yapsa, bu milli mefkureye uygun olduğu sürece millidir. 

İSTİKAMET NEREYE!..

Benimle kesişeceğin noktada olmasa dahi bu istikametin sonunda aynı ufka bakıp bakamayacağımızı bilmiyorum! Çünkü hepimizin gittiği yol boyunca edindiği tecrübelerin toplamından çıkardığı anlam aynı olmayacaktır. Anladıklarımız ana renkten yansıyan tonlar nisbetinde olacaktır. Kimimiz için alev kırmızısı kimimiz için bayrak kırmızısı kimimiz için de pespembe bir ton. Ana renk kırmızı olduktan sonra istikamet onun rengine boyanmaksa, hakikati o boyanın renginden aldığımız ölçüde kendi anlam dünyamızı resmedeceğiz. İşte o zaman hepimiz buluşacağız aynı meydanda aynı noktada. Düşüncelerimiz farklı farklı olsa da, bütün yollar çıkar aynı meydana. İstikamet fenadan bekaya, ölüm sonrasında ve hepimiz buluşacağız mahşer meydanında.

Pusulamız iman ve vicdan

İman ihlasın kendisidir. İnanırsın; eğriyi doğruyu tartmakta hassaslaşırsın. Böylelikle ihlas ve samimiyet vicdanı doğru yola yöneltir. Bu yöneliş her yöneliş gibi kişiseldir. O yüzden de istikametin yönünü belirlemede iman ve vicdan pusuladır. Herkesin vicdan pusulasını imanına ve kalbine raptederek ilerlemesi ne güzel olurdu! Ne yazık ki; buhranlarımız, boşluklarımız, doyumsuzluklarımızın altında yatan bir türlü istikametimizin referans noktasını belirleyemeyişimiz vardır. Kürsüler, mikrofonlar, alkışlar, servetler tatmin etmiyor, nefsimizi biliyorum. Üstelik karabasanlar gece rüyalarımızdan daha çok artık gündüzlerimizi de meşgul ediyor.

Tefekkürsüz asla

İstikametin pusulası iman ve vicdan olabilmesi için bir inanma kabiliyetimizin olması gerekiyor. İnanma da öyle tek başına durup dururken olmuyor. Hiç yoktan bir şeye inanmayız. Bir çiçek, bir böcek, bir gök gürültüsü bizi inanmanın nüvelerine doğru ilk adımı attırır. Yani bir tefekkür silsilesinden geçmeden inanma olması pek güvenilir bir durum değildir. O halde tefekkürsüz inanma, inanma değildir. İstikamet için tefekkür gerekir ki; insan inandığı yolda devam etsin. Ve bu devamlılığı bir vicdan terazisinde tartabilsin.

Hakikat nerde?

Nasıl da bir arayış içindeyiz insanlık olarak! Kimimiz parayı, kimimiz sağlığını kimimiz şöhreti, kimimiz de kendimizi kaybederiz. Ara ki bulasın!.. Oysa hakikat kendimizle buluştuğumuz zaman, şah damarımızdan da daha yakın. Çünkü İnsan Yaradanın yarattığı külli akıldan bir parçadır. Öyle ayrı gayrı ötede bir alemde hakikat mı aranır?.. O zaman gördüğümüz, tuttuğumuz şeyin anlamı nedir? Bir hiçse eğer insan hiçliğe inanmaz mı yeri gelince? Bu bir tehlike değil de nedir? İstikameti bulandırmak için hakikati varlıktan ayırmak hakka haksızlık değil midir? Şimdi genç nesil için nihilist, deist, ateist diyoruz ve bu gelen akımı gördüğümüz halde tefekkürden kaçıp nasılsa yaftalanıp, dışlanacaklar deyip bir kenarda mı oturacağız? Hakikaten tefekkürden neden kaçıyoruz anlamak mümkün değil! Sorgudan sualden üzerimize düşen sorumluluklardan asla kaçınamayız.

Anlamın doğumu

Herşeyin bir anlamı ve derin manası olmalı. Ben doğurdum kendimce bütün kelimelerin anlamını. Yolda yürürken bile boş boş yürümemeli insan. Ezbere bir yürüyüş olmamalı. İşe giderken, eve dönerken, okula koştururken çizelim  biz istikametimizi.  Öyleyse karın yağışındaki hikmetten, yeni alınmış arabaya çarpan yeni yetme sürücüden de, bir ders bir istikamet çıkarmalıyız kendimize. Dünün ve bugünün istikameti nice gelecek istikametlere gebe... Gelecekte ne olacak acaba deme? Doğru bir istikamet belirle kendine; Sıratelmüstakimde.

ESKİ BİR SOKAK

Sırtına vurduğu poşetlerin içine sığdıramadığı anıları yüklenmiş kim bilir nereye gidiyor? Eski sokaklar, mahalleler, erguvan işlemeli şehrin içinde yaşayan sadece bir nefesten birisin. Şimdi o evler boş, yıkık harabe senin naçiz vücudun gibi. Ne şen kahkahalar ne sokaklarında oynayan çocuklar kalmış. Bir kedi birkaç araba sıralanmış sokak kenarında. Anılar; bağırıyor camlardan dışarı, taşlardan dahi fışkırıyor misket tıkırtıları arasından. Öyle ki yalnızlık sokaklarda birer pusu. İçimizi kemiren onca sıkıntı, hesap, intikam nereye saklandılar? Yoksa duvar dibine mi gizlendiler? Arkamdan yavaş yavaş gelen o his de ne? Artık kaçacak kadar genç de değilsin. Hay Allah baksana tam karşıya deniz görünüyor buradan. Ebee! İşte sobeledim seni hayat. Hayat böyle bir şey değil mi? Tam içimizi sıkan şeylerden kurtulamayacağımızı sanıp karalara bürünürken hooopp bir anda bir ufuk açılır ömrümüzde. Eski bir sokaktan geçerken bir manzara. Belki eski bir kapı tokmağı. Bir yıldızın kayması. Bilmiyorum herhangi bir şey. Hep içimizdekini yüreklendirecek bir şey. Öyle değil mi?

ŞEFKAT

Şefkat, insanı insan yapan en mücerret duygulardan biridir. Adeta insanda şekil almış insana özgü bir duygudur. Bazen hayvanlara da örnekler verilerek paylaşımlar yapılıyor ancak hayvanlardaki şefkat duygusu ile insanlardaki aynı değil. İnsanın içindeki şefkat duygusu derece derecedir. İnsandaki şefkat duygusu Yaradan’dan ötürü yaratılmış her şeye şefkat duymaktır. Günümüzde şefkati değil sadece şiddeti konuşuyoruz. Oysa çok güzel şefkat örnekleri de var. Bardağın dolu tarafını görelim güzellikler çoğalsın.

·         Ne kadar garip diye düşündü, insan tek başınayken cansız nesnelere yöneliyor; ağaçlara, sulara, çiçeklere; onların kendisini ifade ettiğini, kendisiyle bütünleştiklerini hissediyor; onlara karşı, sanki kendine hisseder gibi böyle akıldışı bir şefkat hissediyor.
Deniz Feneri, Virginia Woolf

·         Şefkat parça parça meydana getirilen bir şeydir.
Şeker Portakalı, José Mauro De Vasconcelos

·         Osmanoğulları'nın töresi şefkat değil mi? Senin de atalarının yolunu tutman yeter.
Ahmet Şimşirgil
Kayı 1: Ertuğrul'un Ocağı

·         Şu yalnızlık dokunaklı değil mi? Bu engin denize, bu uzak ufuklara karşı yapayalnız! Hatta sema bile o lacivert gözleriyle kendisine şefkat ve merhametle bakıyordu.
Küçük Şeyler, Samipaşazade Sezai

·         Ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır: Tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir gizli şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar."
Reşat Nuri Güntekin
Çalıkuşu

·         İnsan ruhunun kasvetli bir koridora açılan pencereleri olduğu gibi, şefkat ve merhametin ışıklı koridorlarına açılan pencereleri de vardır.
Yavaşla, Kemal Sayar

·         "Bir kimsenin hakkı seçmesinin alameti, kendisine şu üç meziyetin verilmiş olmasıdır. Deniz gibi cömertlik, güneş gibi şefkat ve toprak gibi tevazu"
Bayezid-i Bistami

POZİTİF

Haydin çocuklar camiye

Gündemde “Haydin çocuklar camiye!” başlıklı bir proje, kampanya olarak yürütülmektedir. Çocuklarımızın camiyi sevdirilmesi, namaz ibadetinin yanı sıra cemaat şuuru aşılanması bakımından İslam kültürüne yönelik itikat, ibadet ve ahlak anlamında çocuklarımız bilmediklerini öğrenecek bir fırsat da oluşturulmuş oluyor. Çağımızda dünyeliveşme akıllı telefonlar, televizyonlar ve sözümona çağdaş yaşam bizi dinden, imandan, hakikatten ne yazık ki uzaklaştırılıyor. Böyle bir kampanya bütün çocukları birbiriyle okullarda olduğu gibi camilerde de buluşturup kaynaştıracaktır. Böyle bir çalışmaya öncü olanlar ve emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

NEGATİF

Camiye Allah için gidilir

“Haydin çocuklar camiye!” projesi aileler takdirle karşılıyor. Bunun yanında karşı çıkan ve eleştiren politikacılar da var. Güya çocukların camiyi sevdirilmesini ideoloik buluyor. Oysa cami, namaz ve kutsal değerler evrensel insan hakları çerçevesinde görülür. Din ideoloji değildir. Din bir itikat, ibadet ve ahlak meselesidir. Bu tür kampanyalara isteyen katılıp katılmamak kendi iradesine bırakılmıştır. Bu kampanya dijital medyada da sosyal medya hesaplarında üst yazılarla paylaşılmaktadır. Ne yazık ki;  “inadına haydin çocuklar camiye!” şeklinde başlıklar kullanılarak paylaşılmaktadır. Oysa birilerine karşı çıkarak inadına camiye gidilmez. Camiye sadece Allah için gidilir ve Allah’ın rızasını kazanmak içihn gidilir. Lütfen kaş yapayım derken göz çıkartılmamalı. Toplum camiye gidenler ve camiye gitmeyenler şeklinde kutuplaştırılmamalıdır.

KOMŞUN DA MI YOK TEYZE?

Yaşı yetmişlerinde olan bir teyzemiz hastaneye gider. Geçen hafta çektirdiği tomografi sonucunun raporunu alıp doktora gösterecektir. Doktor rapora bakar ve pek de iç açıcı şeyler söylemez. Eşini yakın zamanda kaybetmiş olan teyze doktorun dediklerinden telaşa kapılıp fenalaşır ve yakınındaki koltuğa yığılır. Bir anda gözlerinden yaşlar boşalır. Doktor sakinleştirmek için yalnız mı geldin teyze diye sorar. Teyze de tüm çocuklarım yurt dışında yaşıyorlar diye cevap verince doktor, komşun da mı yok diye sorar. Hâlâ komşuluğun toplumumuzda bir değer olduğunu gösteren bu ifadenin önemi çok büyüktür. Mayasında yardımseverlik, diğergâmlık duygularının çok yüksek olduğu toplumumuzda doktorun ağızından çıkan bu sözler komşuluk bağlarının hala capcanlı olduğunu göstermiyor mu? Ev alma komşu al, Komşu komşunun külüne muhtaçtır gibi atasözlerimizin bugün dipdiri olan komşuluğumuzun hayatiyetini belirten sözlerdir. Hasta olduğumuzda bir tas çorba ile kapımızda bitiveren teyze komşularımız. Apartmanda bir patırtı oldu mu belinde albaylıktan kalma silahı ile bir hışımda kalabalığın içine dalan amca komşularımız. Birlikte kapı önünde oynayan komşu çocukları. Sabah kahvelerini birlikte höpürdeten komşu hanımları. Ödevleri konusunda sıkışınca öğretmen ablaya koşan komşu öğrenciler ve daha niceleri bizi birbirimize kenetleyen en güzel hasletlerimizden biridir.