'KAN ÜRÜNLERİ FABRİKASI KURULUYOR'

Gülay YÜCEL 18 Oca 2019

Gülay YÜCEL
Türk Kızılayı Genel Başkanı Kerem Kınık, kamu özel ortaklığıyla gerçekleştirilen kan ürünleri fabrikasının projelendirme safhasının bitmek üzere olduğuna dikkat çekerek, "Kendi kanımızdan kendi ilacımızı yapacağız. Yıllık 2 milyar TL gibi bir rakamla ekonomiye katkı sağlamış olacağız." dedi.

“...Orta Asya’da bir otelde yapılan görüşme. Uluslararası insani yardım kurumlarından birinin üst düzey yöneticisi Türkiye’nin Suriye’deki faaliyetlerinden dolayı Kızılay’a ‘geride durun’ diyerek mesaj vermeye çalışıyor. Dr. Kerem Kınık, orada insani yardım hukuku açısından ders kitaplarına girecek şekilde bir ders veriyor. Diyor ki: ‘Biz insanlığı savunuyoruz. Eğer siz de aynı yerdeyseniz gelin birlikte hareket edelim.’”

Gazetemiz yazarı Halil İbrahim İzgi’nin geçtiğimiz Aralık’ta kösesinde yer verdiği bu satırlar çok öncesinde zihnime yerleştirdiğim röportaj fikrini bir kez daha şekillendirmişti. Birkaç girişimin ardından röportaj için bir araya geldiğimizde açıkçası, tam da düşündüğüm gibi biri çıktı Genel Başkan.. Artık sloganlaşan sözleri birer birer adeta aklımdan geçti: ‘Güçlü Türkiye’nin yardım yüzüyüz’, ‘Türkiye güçlenirken Kızılay da bu yürüyüşe uyum sağlayacak..’

İnsani yardım için gönüllü olma macerası öğrencilik yıllarında başlıyor.. Kosova Savaşı’nda da var, gönüllü doktor olarak Marmara Depremi sırasında da.. Çok sayıda çatışma ve afet bölgesinde acil insani yardım çabalarını yönetiyor.. 2004 yılında gönüllü olarak girdiği Türk Kızılayı’nda 2015 yılında Başkan Yardımcısı, 2016 yılında Başkan olarak seçiliyor..

Pek çok proje ve programın uygulanmasına öncülük eden Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık ile hem insani yardım, hem de gündeme dair detayları konuştuk..

Bir konuşmanızda, ‘Çok fazla hikaye’ olduğundan söz ettiniz. Sizi en çok etkileyen hikaye hangisidir?

İnsani yardım alanında afet, savaş gibi buralarda çalışan insanların; tabi o sıcak bölgelerde en zaafa düştüğü, hastalandığı, enkazın altında kaldığı, yoksulluk nedeniyle sıkıntı çektiği o anlara tanıklık ediyoruz.

Dolayısıyla hangisine dokunursanız dokunun, o dokunduğunuz insan, size bir roman ağırlığı bırakıyor. Mesela Maya. Suriye’nin içerisinde ayakları olmayan, babası da ayakları olmadan doğmuş, bir bebek, bir yavrucak. Halep’teki evleri bombalanmış, kaçmışlar. Babası sürünerek kızını sırtına almış. Bu şekilde geçinen birisi. Biz İdlib’e gelince bundan haberdar olabildik. Babası ayağına, çamurda sürünmesin diye konserve kutusundan protez yapmış.

O konserve kutusunu ayaklarına geçiriyor, dizinin üstünden yok. 50 santimetrelik bir boyla küçücük bir kız çocuğu hayata tutunmaya çalışıyor. Maya büyüyecek, serpilecek, genç kız olacak, evlenecek. Maya’dan haberdar olunca arkadaşlarımızı gönderdik, orada muayenelerini yaptılar. Sonra protezin orada uygulanamayacağını gördük. Babası ile beraber Maya’yı Türkiye’ye getirdik. Tabi bu özellikle üst protez uygulamalarında ciddi bir uyum süreci gerekiyor. Burada da özel bir ortez protez atölyesi, “ben bunu ücretsiz yaparım” dedi. Maya ile babasının protez atölyesinin yanında bir otele yerleştirdik. Maya akran arkadaşlarına yarım metre aşağıdan bakıyordu.

Protezler yapıldıktan sonra aynı hizadan arkadaşlarına bakabiliyor ve yürüyor. Ayakkabılarını, elbiselerini aldık. Protezleri taktıktan sonra ayağa kalktı, normal insan gibi yürüyebiliyor. Babasının da aynı şekilde proteze kavuşturduk o da ayağa kalktı. Mesela bu hikaye.. 

Türk Kızılayı’nın 2019 itibariyle dijital alanda yeni bir döneme gireceğinden söz etmiştiniz. Tam olarak bu dijital dönüşüm nedir?

Kızılay’ın hali hazırda kullanmış olduğu bir takım kurumsal otomasyon yazılımları var. Ama bu, bugünkü ihtiyacımızı pek karşılamıyordu. Onun için 2015 yılında göreve geldiğimizde, bir kurumsal gelişim ve dönüşüm süreci başlattık. Bunun bir parçası olarak da dijital dönüşüm sürecini başlattık. Özet olarak dijital süreçteki amacımız şuydu;

1. Kurum içerisinde kağıtsız yönetişim. Kağıdı ortadan kaldıracak ve bütün süreçlerimizi dijital ve mobil imza süreçleriyle destekleyeceğimiz dijital bir yönetişim süreci.

2. Bütün iş süreçlerimizi otomasyonun içerisine alacağımız ve bütün iş süreçlerinin izlenebilir, görülebilir, raporlanabilir olduğu bir dönüşüme bu anlamda geçmeyi arzuladık.

 Bu konuyla alakalı dört yıla yaklaştı, üç buçuk yıldır çalıştık. Önce büyük bir mimari tasarım yapıldı. Süreçlerimiz tasarlandı. Bu süreçlerimizin otomasyonunun nasıl alınacağı tasarlandı. Bu süreci kullanacak olan faydalanıcılar öğrendiler, katkılarını verdiler. Tamamen katılımcı bir süreçte bunu hep beraber inşa ettik.

Kağıtsız haberleşme sistemimizi 2017 başından itibaren zaten almıştık. Kurumda kağıdı kaldırdık. Elektronik imza ile beraber bütün yazışmalarımız, çizimlerimiz yürümekte. ERP Sistemi dediğimiz kurumsal kaynak planlaması otomasyon sistemi aracılığıyla da Ocak’ta bütün iş süreçlerimizi canlıya alacağız. Ama bu devam edecek olan fazları olan bir dijital dönüşüm. Bu fazların hemen akabinde Ocak sürecinden sonra başlayacak olan en önemli kısmı ise vatandaşlarımıza açacağımız portal.

Vatandaşlarımıza açacağımız portal ki, buna mobil uygulamalardan web ortamından ulaşabilecekler. Bağışçılarımız, gönüllülerimiz Kızılay’ın verdiği eğitimlerden faydalanmak isteyen, sertifikasyon eğitimlerinden faydalanmak isteyen vatandaşlarımız.

KIZILAY AKADEMİ

Kızılay Akademi kurduk. Burada bir Kızılay e-öğrenme dijital platformu oluşturuyoruz. Sertifikasyon eğitimlerimizin pek çoğunu buralara kayıt olarak dijital ortamdan, uzaktan öğrenim metoduyla alabilecekler. Bağışçılarımızın verdikleri 10 lira, şu an nerede onu izleyebilecekler. Ne zaman hayra gitti, nerelerde kullanıldı, onu izleyebilecekler. Afet olduğu anda veya bir ihtiyaç anında, olağanüstü bir şey olduğu anda, kan ihtiyacı olduğu anda, orada, burada neyse, sosyal medyayı sisteme entegre ediyoruz. Twitter, Facebook, Instagram’ı entegre ederek buralardan hızlı bir şekilde afetin ön değerlendirmesini vatandaşlarımızdan alacağımız bilgilerle yapacağız.

Onlar bize fotoğraflar, bilgiler gönderecekler. Sistem onu alacak ve hızlı bir şekilde, bir sel felaketi olduysa ne kadar insan, ne kadar ev etkilendi; coğrafi pozisyonlarıyla, sistem alacak değerlendirecek gibi… İleri, birlikte çalışma platformu, büyük bir platform olacak. Aynı zamanda faydalanıcılarımızda, ihtiyacı olan bir insanımız da bu sisteme erişecek. Eriştiği sistem aracılığıyla ihtiyacını ifade edecek. Oraya gönüllülerimiz gidecek, onun durumunu tespit edecek yardımı oradan ulaştıracağız. Bu büyük bir platform, tasarımını bitirdik. İlk fazını devreye alıyoruz ama ikinci, üçüncü fazları da var.7

Kızılay artık eğitim ve gençlik gibi alanlarda da varlığını gösteren bir kurum. Neler yapıyorsunuz? Bugüne kadar yapılanlar dışında önümüzdeki günlere ve döneme ilişkin yeni projeleriniz neler?

Eğitimdeki en önemli projemiz, Güvenli Yaşam Kültürü’nü anaokulundan üniversite son sınıfa kadar bütün eğitim camiamıza hem milli eğitim camiamıza hem de yüksek öğretim camiamıza yaygınlaştırmak. Bununla ilgili Talim ve Terbiye Kurulu ile iş birliği protokolü imzaladık.

Bu anlamda öğretmen yetiştirme genel müdürlüğümüzle iş birliğimiz var. Milli Eğitim Bakanlığımıza ve Yüksek Öğretim Kurumumuza bu alanla ilgili planımızı projemizi teslim ettik. Şu anda yaptığımız Milli Eğitimdeki 18 milyon yavrumuzun okuduğu derslerin içerisinde Kızılaycılıkla ilgili müfredatları güncelleme ve burada öncelikle bölgeye göre değişmekle beraber, bir farkındalık oluşturma, bilgi verme, daha sonra bir yetkinlik oluşturma ve daha sonra katılımcı yönetime ortak etme şeklinde giden bir değer zinciriyle afete hazırlayıp ilk yardımı öğretmek.

Farklı tehlikelerden, şehirde oturan için farklı, köyde oturan için farklı, Karadeniz’de oturanlar için farklı, Ege’de oturanlar için farklı tehlikelerden ve risklerden onları haberdar edip hazırlamak. Bir evde, arabada çıkan yangın nasıl söndürülür? Bir sel olduğunda bu selde nasıl davranmamız gerekir? Bir çığ düşme ihtimali nedir, başımıza yıldırım nasıl düşer? Bir deprem olduğunda kendimizi sismik riske nasıl hazırlamamız lazım, nasıl kurtulmamız lazım? İlk yardım olarak boğazına bir şey kaçan çocuğa, araba kazası olduğunda buna nasıl müdahale etmemiz lazım? Veya bir terör şüphelisini nasıl bulabilirim? Özel alanı nedir, bedeni kötüyü kullanma vs bu konularda neler yapmam lazım? Sağlığımı nasıl koruyabilirim, bir hekime gideceğim zaman nasıl hazırlanmam, gerekir gibi. Aslında Güvenli ve Sağlıklı Yaşam Kültürünü, 20 civarında modül hazırlardık. Bunlar çocuklarımıza uygun zamanlarda yaşına göre olgunlaştırılarak verilecek eğitimler.

Gençlik konusunda da, bir Genç Kızılay teşkilatımız var. Kızılay gençliği bütün şubelerimizde ve üniversitelerde teşkilatlanmış durumda. Onların bu bahsettiğim eğitim modüllerinin tamamlayıcı kısımlarını uyguluyorlar. Gençler kendilerini kötü zamanlara olağanüstü şartlara afet dönemlerine hazırlıyorlar. Dolayısıyla amacımız 2 milyon eğitimli Kızılay gönüllüsünü yetiştirmek. Hem doğal kaynaklı afetler zamanında hem böyle 15 Temmuz gibi beşeri afetler olduğunda birbirleriyle haberleşebilen, dayanışma içerisinde olabilen toplumu Kuvay-i Milliye anlamında ayakta tutabilecek bir gençlik yetiştirmek. Yetkinliği olan, ilk yardımı, afeti, dayanışmayı, bir yoksulu nasıl bulurum da yardımı ona ulaştırırım, bunu bilen bir gençlik yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Bu anlamda da iyi bir rüzgar yakaladık.

Kısa bir süre içinde kan ürünleri fabrikasının hayata geçirileceğinden söz etmiştiniz. Nedir bu fabrika fikri ya da projesi?

Plazma ürünlerinde elde edilen ilaçları üretecek olan özel sektör kamu iş birliği ile yürütülen bir çalışma. Bu çalışmanın önümüzdeki beş altı ay içerisinde bu fabrikanın projelendirme safhası bitiyor. Daha sonra inşaat safhası başlıyor. İnşaat safhası 60 ay kadar sürecek. Dolayısıyla bu 60 ay süresi içerisinde biz Kızılay olarak Türkiye’de toplamış olduğumuz ve klinik kullanımda ihtiyaç duyulmayan bu kanın plazma kısmı yani sıvı kısmı var.  Normalde biz vatandaşımızdan kanı aldığımızda bu kanın eritrosit ve trombositini kullanıyoruz.

Plazmasını çok az kullanıyoruz, plazması kullanım dışı fazla kan kompenentini fabrikada ilaca çevireceğiz. Albümin, immunoglobin gibi pıhtılaşma faktörleri hemofili hastaları için. Bunlara çevrilecek ve çevrilen ilaçlar Türkiye’de satılacak. Vatandaşlarımız bunlardan istifa edebilecek. Şu an hepsini ithal ediyoruz. Kendi kanımızdan kendi ilacımızı yapacağız. Yıllık 2 milyar TL gibi bir rakamla ekonomiye katkı sağlamış olacağız.

‘Amacımız 2030’a kadar yoksul bırakmamak’

Çok fazla ilgimi çeken ve üzerinde çalıştığınız toplum güçlendirme projesini sormak istiyorum. Burada 2030’a kadar tüm yoksulluk bitecek cümleniz ne anlatmakta?

2030’a kadar Türkiye’nin imza koyduğu sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde bir amaç var. Bu amaç aslında devletimizin koyduğu bir hedef; 2030’a kadar aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmak. Biz de bu anlamda fakirlik, açlık veya yoksulluk bu anlamda çalışan bir kurum olarak devletin bu tür politikalarına destek vermek için çalışıyoruz. Buradaki amacımız şu; toplumsal güçlendirme için en önemli araç ekonomik refahın arttırılması ve insanların yardıma muhtaç halden kendi ihtiyacını giderebilir bir seviyeye çıkarılması. Şu an bu çerçevede büyük bir sosyal girişimcilik programı başlatmanın arifesindeyiz.

 Bu program, İslam Kalkınma Bankası ve hazinemiz ile beraber konuştuğumuz bir model. Bu model Türkiye’de bir değer zinciri dediğimiz value chain dedikleri değer zinciri oluşturarak insanlara ihtiyaç duydukları mesleki yetkinliği kazandırmak. Daha sonra yapabilecekleri iş ile ilgili sermayeyi temin etmek. Daha sonra yapıp ürettiklerini alıp ticarileştirmek piyasada bu ticarileşen, satılan ürünün geliriyle de sistemi döndürmek ve büyütmek.

Bu aslında bir nevi mikro katılım, mikro girişimcilik, mikro finans modeli. Sadece vatandaşa parayı verip çekilmiyoruz. Bu sistemde şu an toplum merkezlerimizde başladık. Mardin’de başladık, Şanlıurfa, Gaziantep, Adana, Kahramanmaraş, İzmir, Hatay gibi illerimizde toplum merkezlerimizde hem Suriyeli mültecilerimize hem de kendi vatandaşlarımıza yönelik mesela tarımsal girişimcilik programımız var.

Tarımsal girişimcilik programımızda insanlara meslek kazandırıyoruz. İş fırsatları oluşturuyoruz bu oluşturacağımız iş fırsatlarıyla da onların evlerine, hanelerine geçim sağlayabilecek bir seviyeye gelmesine yardımcı oluyoruz.

Mikro finans olarak şu an Şırnak ve Hakkari’de genç kızlarımız ve kadınlarımız üzerinden başladığımız bir sosyal girişimcilik çalışmamız var. Burada da bu insanlarımızın evde üretebilecekleri bir takım farklı ürünlerle ilgili bir değerlendirme yaptık.

Bu insanlara evde üretebilmek için ihtiyaç duydukları sermayeyi sağlıyoruz. O sermeye ile onlar üretim yapıyorlar, o ürettiklerini satıyorlar, sattıklarıyla o sistemin borçlarını ödüyorlar. Daha sonra daha fazla kredi veriyoruz, işlerini büyütüyorlar dolayısıyla bu model tipik bir mikro finans modeli. Şu an Cizre, Şırnak ve Hakkari’deki kadınlardan başladığımız bir çalışma. Ve bu vesilelerle de yoksulluğu oluşturan sebepleri ortadan kaldırarak ülkemizde amacımız 2030’a kadar yoksul bırakmamak.

TÜRKKÖK PROJESİ

Sağlık Bakanlığı ile ortaklaşa yürüttüğünüz Türkkök projesinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Biraz anlatabilir misiniz? Hangi aşamada, daha neler yapılmalı, toplumdan beklentileriniz nedir bu konuda?

Türkkök projesi kök hücrenin kemik iliği nakli ve kök hücre nakli bekleyen farklı çeşitli hastalarımızın kan kanserleri, lösemi gibi. Aslında tedaviler için tek çıkış yolu her insanın kendi doku tipi var, HLA dediğimiz bu doku tipinin uyuşması veya birbirine yakın olması gerekiyor ki vücut onu dışlamasın.

Dolayısıyla kök hücre bağışında sizde sürekli üretilen kemik iliğimizde bulunan kök hücreden bir kısmını kan bağışı yaparken Kızılay’a, kök hücre bağışçısı olmak istiyorum diye ifade ediyorsunuz. Biz o kök hücreleri alıp topluyoruz ve Sağlık Bakanlığına gönderiyoruz. Onlar doku tiplemesini yapıp veri bankasına yazıyor, sonra dokunuzun uyuştuğu bir hastanın bilgisi geldiğinde biz bu hastayı donör ile karşılaştırmadan bağışçının kök hücrelerini alarak, kök hücre alınması da kan alır gibi dört beş saat içerisinde biten bir süreçte hastalık oluşturmadan, herhangi bir acı oluşturmadan basit bir metotla alınıyor toplanıyor ve bu anlamda hastaya naklediliyor. 400 bin civarında havuzumuzda kök hücre bağışçımız var. 2 bin 600 civarında eşleşme oldu. Bin civarında nakil oldu. Türkiye’nin minimum kapasitesi itibariyle 500 bin hedeflemiştik. Bu 500 bin sayısına doğru hızla ilerliyoruz. Her bir aldığımız örneğin testi ile ilgili bu özellikli bir test ve zaman alıyor. Aslında biz bugün kampanya yapsak 500 bini belki 10 günde toplarız. Ancak bunu test edecek kapasite arka tarafta olmadığı için bunun belli bir hızı var, o hızla ilerliyor ve iyi ilerliyor.

“Herkesin Kızılay’da yapabileceği bir iş var” demiştiniz..

Kızılay milli bir dernek. İkinci bir Kızılay Derneği kurulamıyor, öyle bir durumu var. Dolayısıyla milletimizin bütün fertlerinin aslında destek vermesi gereken ve hizmet alması gereken bir kuruluş. Bizim varoluş gayemiz de bu. Kan topluyoruz, kök hücre topluyoruz. Bu kan ve kök hücreleri ihtiyaç duyan bütün hastalara ulaştırmak durumundayız. Bizim 7 bin çalışanımız var. Bu 7 bin çalışanımızın da yürüttüğü, taşıması gereken kaldırabileceği yükten çok fazla yük var. Bunu nasıl yapacağız, gönüllülerle yapacağız.

İnsani yardımda da gönüllülük çalışmalarıyla ilgili tabi bu alanın geliştirilmeye ihtiyacı var. Kızılay’da gönüllü olarak ben ne yapabilirim diye insanlara sorsanız; işte koli taşıyabilirim, ihtiyaç sahiplerini tespit edebilirim. Bu yardımları onlara ulaştırabilirim gibi üç beş farklı gönüllülük işinden başka bir şey söyleyemez. Bu biraz da bizim suçumuz. Ben mesela arkadaşlarıma şöyle bir talimat verdim. Kızılay’ın yaptığı bütün iş süreçleri; bizim 630 iş sürecimiz var. Tamamının, en az yüzde 25’inin gönüllülerle yapacaksınız. Buna finans departmanındaki işlemlerimiz, satın alma departmanı, insan kaynakları, kan bağış kazanım süreçlerimiz dahil, hepsi. Gönüllülerimizi eğiteceğiz, davet edeceğiz belki bir iletişimci gönüllü bir şekilde gelip veya gelmeden dijital mekanizmayla bir şeyler oluşturacağız. Kızılay’ın bütün iş süreçlerine ilgili alanların uzmanları, gönüllüleri destek verebilir. Dolayısıyla herkesin bu anlamda yapabileceği bir iş var.

İNSANİ DİPLOMASİ

Devam eden bir savaş var Yemen’de. Yemen özelinde ve diğer tüm bölgelerde Kızılay neler yapmakta? Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Yemen biliyorsunuz yoksulluk ve iç savaş nedeniyle ciddi bir sıkıntı içerisinde. Normal zamanda da gıda konusunda dışarıya bağımlı olan bir ülke. Şu an gıdanın girişi de kısıtlandığı için çok büyük sıkıntılar çekiyor. Bizim orada daimi bir insani temsilciliğimiz var. Onlar ulaşabildiği yerlere insani yardım yapmaya devam ediyorlar. Bir taraftan bu yardımların önündeki engelleri kaldıracak insani diplomasi bu anlamda uygulamaya çalışıyoruz. Bir taraftan da yardımları etkin şeffaf ve güvenilir kanallardan ihtiyaç sahiplerine ulaştığına emin olacak mekanizmalar geliştirmeye çalışıyoruz. Şu an en önemli operasyon merkezlerimizden bir tanesi Yemen.