​KANAAT VE HIRS

Cemalnur SARGUT 06 Tem 2017

Cemalnur SARGUT
Tüm Yazıları
Günümüz insanına baktığımızda hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyor ve bütün çalışmalarını maddeyle ifade ediyor.

Günümüz insanına baktığımızda hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyor ve bütün çalışmalarını maddeyle ifade ediyor. Oysa insan sadece etten ve kemikten ibaret değildir. İnsan bedenen çalışsa da, iyi yada kötü ruhen de etkilendiğini bilmesi gerekir. Önce çalışmayı bir hırs haline getirmemeliyiz. Ne yazık ki beden ve ruh sağlığımızı bozacak hale gelinceye kadar kendimizi hırpalıyıoruz. Kendimizi  ihmal ediyoruz. Bu vücut bizden hesap soracaktır bilesiniz!.. Her şeyi hırs haline getirmek demek, bir otomobille son sürat yapmak demektir. Oysa hırs insanın aklını köreltiyor hattâ aklı baştan alıyor diyebiliriz. Bırakın karşıyı görmeyi, önümüzdeki trafik levhasını bile göremeyiz. O zaman başımıza ne gibi felaketler gelebileceğini sizlere bunlardan sözetmek istemiyorum. Hırs hatalar yaptırtabildiği gibi, hırsımızdan dolayı suç da işleyebiliriz. İradeyi doğru yönde kullanma becerisini tamamen kaybedebiliriz.  Onun için hırsımızın önüne geçmemiz gerekir.

Diğer açıdan baktığımızda hırs; hadiseleri kendimiz yönlendirdiğimizi ve hadiselere hâkim olduğumuzu düşünmenin neticesidir. Hâlbuki yapanın ve  yaptıranın Allah olduğunu idrak eden kimse, her hadisenin Allah tarafından bize lütfolunduğunu, bizim ise sadece onu doğru karşılamak ve güzel karşılamak gibi bir vazifemiz olduğunu bilmemiz lazımdır. Böyle bir şey olduğu zaman kin, nefret, hırs gibi çirkin huylar insanda gelişmez. Mesela  son yapılan deneylerden birini anlatmak isterim. İnsan beyni incelendiği zaman, önüne iki seçenek geldi diyelim. Kırmızı ve beyaz iki maddeden kırmızıyı seçtiğini kabul edelim. Beynin kırmızıyı seçeceği, kırmızıyı seçmesinden çok daha önce, beyin verdiği sinyallerle belirleniyormuş. Çok ilginç bir hadisedir. Burada ilim de ispatlıyor ki, bizim bir seçme hakkımız yok!.. Dikkat çekicidir, ezelî nasibimize göre hareket ediyoruz. Yani hadiseler ezel âleminde oldu bitti, kalemler kırıldı; biz sadece burada yaşıyoruz. Bunun üzerinde tefekkür etmemiz gerekir. Öyleyse yanlış gibi gözüken bir şey bile bizim için hayırlıdır. O zaman da hırslanacak veya bir şeyleri aşırı yapmaya çalışacak, aşırı isteyecek bir durum ortadan kalkıyor. Böyle bir durumda hadiseleri sükûnet, edep ve güzel karşılamak gerekir. 

Hırs gibi kötü huylar mutlaka hastalıklara yol açar. Kin, nefret, hırs, başkası aleyhine düşünmek; bunlar insanı, Allah korusun, Allah’tan uzaklaştırır. İnsanın fıtri yapısı bozulmaya görsün. Herşey doğallığından bir bir kayıp veriyor. Her şey birbirini tetikliyor. Hatta bir hastalık diğer hastalığı da beraberinde getiriyor. Şeker hastalığına yakalanmış bir insanın durumu gibi; sırasıyla kalp, tansiyon, böbrek, karaciğer ve daha bir çok hastalıklara davetiye çıkartıyor. Aynen bunun gibi komplikasyonlar insanın ruh halini ve ahlakını çok yönlü olarak erozyona uğratıyor. O halde hırstan nasıl kurtulabiliriz derseniz; her zehrin bir panzehiri var olduğunu söylemeliyim. Hırsın da panzehiri  kanaattir. Çalışacaksın ama kanaat getireceksin. Çalışmanın karşılığını maddeyle ölçmek yerine, manen ve  bereketiyle yetineceksin. Aksi takdirde edindiğimiz mal mülk, ulaştığımız mevki makam ve şan şöhret, hiç bir işe yaramayacaktır. Keşke kanaat ettikçe infak edebilsek!.. Ancak böyle bir hastalığın tehlikesinden kendimizi  korunaklı hissederiz.

Esasen biz en başta kalben kanaat etmeyi öğrenmeliyiz. Vücûden çalışmaya devam edeceğiz. Allah emrettiği için çalışmaya devam edeceğiz fakat ruhen,  kalben, aklen, aslında bu çalışmanın bir neticesi olmadığını, çalışmanın Allah’ın takdirine göre şekil bulduğunu da bilmemiz lazım. Ama bu bizim çalışmada kararın Allah’a ait olduğunun bilgisini engellemeyecek. Sadece yaptığımız her işte kendimizi dengede tutmalı ve hırsımıza yenik düşmemeliyiz. Biz her işimizde Sırat-ı Müstakîm’de olduğumuz zaman hırsa kapılmayız. Üstelik üzülmeden, sıkılmadan dünyada cenneti yaşayarak, sadece meşgul olmanın da zevkini tatmış olacağız. Sırat-ı Müstakimde olan insan yaptığı her iş dengede olur. Cennetin bir adı da “Şuğul”dur. Dolayısıyle meşguliyetimiz bize cehennem değil; cennet olmalıdır.