KAZANAN LİDERLİK VİZYONLARI

Dr. İlhami FINDIKÇI
Tüm Yazıları
İnsanımızın engin ferasetiyle ortaya koyduğu tercih, yine ders alınacak bir sonuç çıkarmıştır.

Millet, kılı kırk yaran bir hassasiyetle söyleyeceğini söylemiş, ülkenin ve siyasetin yol haritasını çizmiştir. Dünyaya örnek bir katılımla oluşan bu demokratik sonucun, başta liderler olmak üzere tüm taraflarca kabullenilmesi elzemdir. Sonuçlar için gerekçeler üretmek yerine ulaşılan tablodaki rollerimizi mercek altına almamız gerekir.

Kazanan Liderlik Vizyonudur

İçeriden ve dışarıdan gelen bütün yönlendirmelere, sosyal medya algı oyunlarına rağmen seçmen, liderlere çok net mesajlar vermiştir. 

Toplum, Erdoğan’ın önderliğinde geliştirilen milli yönetim sistemine, istikrara, birliğe, bütünlüğe ve devletin bekasına taraf olmuştur. Böylece Erdoğan’ın liderliğini yeniden onaylayarak ülkemizin içinde ve dışında verilen mücadeleyi, gerçekleşen projeleri, dünya ile kurulan siyaseti, sınırlarımız ötesindeki askeri harekâtları ve öngörülen yeni projeleri desteklemiştir. Erdoğan’ın, toplumu etkileme ve sürükleme becerisi, karizma odaklı güçlü liderlik algısı, yeniden etkili olmuştur. Yapılanların ısrarla anlatılması, yeni projelere ilişkin vizyonun net biçimde sergilenmesi ama en önemlisi gönüllere dokunulması etkili olmuştur. Seçmen; yeniden kucakladığı liderinin, metal yorgunluğu oluşan partisini yeniden yapılandırma çalışmasının devamını istemiş, parlamentoda uzlaşmayı öne çıkarmıştır.

Seçmen, Muharrem İnce’yi, yeni bir toplumsal lider olarak görmüştür. Kalabalık karşısındaki rahatlığı, hitabeti, nüktedanlığıyla İnce, etkili olmuş, kitleleri heyecanlandırmış, umut olmayı başarmıştır. Taraf olma psikolojisiyle hesap sorma, yapılanları yıkma algısı yerine kendi liderlik alt yapısına daha fazla dayanması, toplumu etkileyecek hayaller ve yeni projeler sergilemesi onu daha güçlü kılacaktı.

Bahçeli, beklenenin aksine devlet yönetiminde kilit rol oynama ve denetleme rolünü perçinlemiş ve zamanında kurduğu ittifakla partisi ve toplumsal istikrarın önemli bir lideri olduğunu ortaya koymuştur.

Akşener, karşıt olma algısının üzerine bina edilen liderlik duruşu ve maddi vaatler yerine kişisel liderlik becerisinin ürünü projelerine odaklanmadığı için beklenen çıkışı yapamadı. Zira liderlik iddiası, başkasının değil, kendi yaptıklarına ve yapacaklarına dayanmalıdır.

Demirtaş, şahsı için bilinen kemikleşmiş ideolojik oyu almıştır. Partisinin oyu, liderlik etkisinden çok yine karşıt olma psikolojisinin ve yönlendirmelerin sonucudur. HDP’nin Meclis’e girmesi, yöre insanının sahip olduğu birlik ve bütünlük algısının sağladığı sosyolojik gerçeği, ilgili siyasetçilerin de görerek hendek ve terör siyasetinden uzaklaşmaları için bir fırsat olmuştur. Bu fırsatı kaçırmamalarını ümit etmek isteriz.

Liderin, temsil ettiği sistemin, kurumun, yapının üstünde algılanması, onun gücünün önemli bir göstergesidir. Dolayısıyla Erdoğan ve İnce’nin kişisel oylarının, partilerinin oy oranından fazla olması, Akşener ve Demirtaş’ın ise partilerinden daha az oy almaları, liderlik gücü ve etkisi ile açıklanabilir.

“Demokrasi Ne Demek?”

Ülkemiz, yoğun bir propaganda döneminden sonra yeni bir düzlüğe çıkmıştır. Karşıtlığı bir kenara bırakma ve milli iradenin tecellisine saygı gösterme zamanıdır. Zira millet, Cumhurbaşkanı’nı ve milletvekillerini belirlemiştir.

Özellikle kendilerini toplumun üstünde gören, Türkiye’yi kendi dar benlik sınırlarına hapseden, kimi sivil toplum kurumlarının, yazarların; ısrarla bekçiliğini yaptıkları ideolojik görüşlerine uymadığı için çıkan sonuçları beğenmeyip “Demokrasi ne demek?” diyecek kadar toplumsal tercihe dil uzatmaları ne hazindir. Daha önce de yazmıştık, bu ülke hepimizin. Toplumun çıkarlarını, kendi takıntılarımıza kurban etme hakkımız yoktur. Milletin iradesine saygı şarttır.

Toplum olarak yol aldık belki ama yapılacak çok işimiz var… Öncelikle seçim sürecinin ateşlediği kişisel taraftarlıklarımızı, ideolojik çıkmazlarımızı, öfkemizi yenip milli iradenin ruhsat verdiği, devlet yönetiminin kurumsallaştığı, yeni Türkiye’nin inşasındaki rolümüzü gözden geçirelim. Hangi taraftan olursak olalım her birimizin farklı suretlerini gördüğümüz Türkiye’nin gerçeğinde buluşup bu ülke için daha neler yapabileceğimize odaklanalım. Birbirimizle uğraşmayı bırakıp el ele vermemiz ve küresel dünyanın önemli bir gücü olma yolculuğumuzu hızlandırmamız mümkündür.