​KESİK ZEYTİN DALINA AĞLAYAN ŞAİR

Mahmut BIYIKLI 09 Şub 2017

Mahmut BIYIKLI
Tüm Yazıları
Cağaloğlu, bir zamanlar kültürün kalbinin attığı yerdi.

Cağaloğlu, bir zamanlar kültürün kalbinin attığı yerdi. Herhangi bir yayınevinden içeri girdiğinizde sevdiğiniz yazarların, gazetecilerin, ismini kitaplardan duyduğunuz âriflerin derinlikli sohbetiyle karşılaşır; boş bulduğunuz bir köşeye sıkışıp bu görkemli kültür ziyafetinden istifade ederdiniz. Bu ortamlarda söze nasıl başlanır, sohbet âdâbı nedir, büyük meselelere nasıl yaklaşılır; öğrenme fırsatınız olurdu. Bazı üniversite hocaları talebelerine hafta sonunda Cağaloğlu’nda gezme ödevi verirdi. Bu güngörmüş hocalar biliyorlardı ki talebeler mutlaka bu kültür sofralarının birinden nasiplenir, heybesini doldururdu. 

Cağaloğlu’nun son sakinlerinden Abdullah Işıklar da Kitabevi’yle Babıali’de irfan sofraları kuran ariflerden birisi. Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nurettin Topçu, Mehmet Genç gibi güzideleri misafir eden, onlarla sohbette bulunup ve onların dostluğunu kazanan naif bir insan.  

Işıklar’ın dükkanı sıradan bir kitabevi olmamış. Kitabın alınıp satılan ticari bir metadan ziyade, davaya hizmet için önemli bir ihtiyaç olduğu şuuru hep diri tutulmuş.  

 Geçtiğimiz günlerde Işıklar’ın hatıraları yayınlandı. Türkiye’yi Aydınlatanlar isimli eseri okuyunca bu toprakların bereketli yüzüyle bir kez daha karşılaşmanın mutluluğunu yaşadım. 

Seksen yılını dolu dolu yaşamış Abdullah Işıklar. Güzellerle birlikte olmak, ona ayrı bir güzellik katmış. Kendisi Hz. İnsanın sırrını çözenlerden birisi olduğu için, içten bir dil ile anlattığı anekdotlar doğrudan insanın ciğerine işliyor.  

Daha önce hiçbir yerden duymadığınız bazı tarihi olayları bizzat birinci şahidinden okumak ayrı bir güzellik. Işıklar, sadece kültür-edebiyat dünyamızın yıldızlarıyla değil son yüzyılın ilim-irfan öncüleriyle de yakından tanışmış, dizlerinin dibine oturup sohbetlerinden feyizlenmiş.

Mehmet Zahid Kotku, Hazmi Tura, Süleyman Hilmi Tunahan, Abdülhay Efendi, Ahmet Yivlik ve daha niceleri. Işıklar, bütün bu isimlerden hakkıyla istifade edip, arı gibi çiçek özlerini toplayarak kovanına dönmenin erdemini, işine bakmanın mesuliyetini; eğri olan yay gibi değil doğru olan ok gibi yaşamanın ilmini tahsil eder. Çözümün Kur’ân-ı Kerim’de ve peygamberde olduğunun şuuruna varmış, yaradılanı yaradandan dolayı sevmenin terbiyesini almış ve o terbiyeyi ömrü boyunca kendisine ahlak edinir. Şöyle anlatıyor kendisi:

“Birgün Ahmet Yivlik ile dükkandan çıkarken dükkanı kapatayım dedim. Yivlik ise sakın ha dedi, kapatayım deme! Kapatılan şey zor açılır, örteyim demelisin…”

 

Bu irfani bakış sahiplerinin sayısız ikramına muhatap olan Işıklar’ın kalbinde onların sevgisi hiçbir zaman eksik olmaz. Zahid Kotku’nun ‘Evladım sade hayat, tatlı hayat’ tavsiyesine uyarak, ömrünü sadeliğin saadetinde geçirir. 

Işıklar, selamı yayanlardan. Modernizme direnmenin en etkili yöntemlerinden birisi olan selamı ve sohbeti, dostlarından esirgemez. Düzenli olarak dostlarıyla buluşur. Hal hatır sormanın, karşılıksız sevmenin büyük ibadet olduğunu sürekli vurgular. 

Geçen gün Abdullah Işıklar ile Kızlarağası Medresesi’nde buluştuk. Kitabın heyecanı gözlerinden okunuyordu. Çantasından çıkardığı zarflara dostlarının isimlerini besmeleyle yazarak sevenlerine hediye edilecek kitapları hazırladık beraberce. Kitap çıkınca ilk kime hediye ettiğini sorduğumda ise çocuk masumiyetiyle yüzü ışıdı ardından mahcup bir edayla “Sezai Bey’e” dedi. Sezai Karakoç’un, Işıkları’ın gönlünde ayrı bir yeri var. Usta şairle ilgili kitapta da geçen hatıraları bir kez daha anlattırdım kendisine. İbret almasını bilene çok dersler veren hatıralar:   

“Üstad bir gün tansiyonunun yükseldiğinden bahsetti. Ben de ona babamın da kullandığı zeytin yaprağını kaynatıp içmesini tavsiye ettim. Kurtköy’deki bahçemden bir dal zeytin getirip Sezai Bey’e yapraklarını kesip kaynatıp içmesini söyledim. Ancak Sezai Bey ağacın dalını kesmeme çok üzüldü. Hatta o kadar üzüldü ki gözlerinin dolduğunu, ağladığını gördüm. Bir baba ancak evladının vefatında bu derece üzülürdü.”

İnsanların acımasızca birbirine kıydığı bu çağ yangınında, nasıl da sarsıcı bir hatıra ve ne destansı bir karakterdir bu. Işıklar’ın, ‘Bir babanın evladını kaybettiği derecede üzüldü’ demesi de önemlidir. Çünkü evlat acısı çekmiş, otuz sekiz yaşındaki oğlunu kaybetmiştir. 

Karakoç’un yanına gelen devlet büyüklerinden tutun da edebiyatçılara kadar herkese bir mesafesi vardır. Fakat ilginçtir, üstadın, bu kadim dostu yanında olduğunda müthiş mutlu olduğuna defalarca şahit oldum. Büyük şairin mesafesiz dostluğunu, güvenini kazanan nadir insanlardan biridir Işıklar. Yine şu hatırası da günümüz edebiyatçılarına örneklik teşkil edecek muhteşem bir incelik barındırmaktadır:

“Osman Akkuşak hastaneye yatmıştı. Ameliyat olacaktı. Sezai Bey, ‘Haydi Abdullah gidiyoruz’ dedi. Gittik hastanede ziyaret ettik. Ayrılırken Sezai Bey yatağın altına bir miktar para bıraktı.”

Yeryüzünü aydınlatma nöbetini devam ettiren, gönüllere ışık yayma cehdini sürdüren Abdullah Işıklar’a da Sezai Karakoç’a da Allah (cc) hayırlı uzun ömürler versin. Dünyayı güzelleştirmeyi kendilerine görev belleyen bu güzel insanlar hep var olsun.