KİTAP FUARI , TENHA!

İrfan ÇİFTÇİ
Tüm Yazıları
Bu sıcak yaz ramazanında her gün, iki hafta önce gaddarca terör saldırısıyla kan gölüne çevrilmiş ve hala üzeri bayraklarla kaplı kan izleri ve harabe olmuş iş yerlerinin olduğu eski zamanların biblo gibi tiyatroları, gezinti güzergâhı olan Şehzadebaşı'ndan geçiyorum...

Bu sıcak yaz ramazanında her gün, iki hafta önce gaddarca terör saldırısıyla kan gölüne çevrilmiş ve hala üzeri bayraklarla kaplı kan izleri ve harabe olmuş iş yerlerinin olduğu eski zamanların biblo gibi tiyatroları, gezinti güzergâhı olan Şehzadebaşı’ndan geçiyorum... Şimdilerde eski dolmuş yeni metro durağına ad olan Vezneciler diye anılan Şehzadebaşı, 1990'lara kadar Direklerarası eğlencelerinin merkeziymiş gibi hafızalarda nostaljik bir yer edinmişti. Bu imajda sanırım yıllarca bir Haldun Taner kurgusu olan tek kanallı TRT'nin yaptığı “ramazan eğlencesi” ve onun en renkli bölümü olan Nurhan Damcıoğlu kantoları, ortaoyunu gibi seyirlik bölümlerin payı büyük. Bunun yanında ilk gençlik yıllarımda okuduğum Nazım Hikmet'in Sofya'dan şiirinde anlattığı İstanbul hasretinde:

“İstanbul’da da Şehzadebaşı’nda ramazan geceleri /Sen o devre yetişmedin Münevver -/piyasa edilirdi tıpkı böyle./Yok... Geçti o geceler...”   

Mısralarında tasvir edilen ve delikanlılığımda içselleşen o imgeye 1978'den itibaren aşina ve hatta müptelâ oldum. Arada bazı fasılalar olsa da kırk seneye yakındır Beyazıt merkezli bir İstanbul'u yaşıyorum çok şükür. An itibarıyla tarumar olan bu güzide semt aynı zamanda ismini aldığı Şehzadebaşı camiinin -şimdi Doğu Türkistan Vakfı bulunan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesi Sebili'nin tam karşısı- köşesinde Osmanlı İstanbul'unun orta noktasını gösteren nişan taşıyla da şereflenmiştir. Bu sütunu 1543 yılında Mimar Sinan 'ölçüm yaptırarak Kanuni Sultan Süleyman Han koydurmuştur. Vefat eden oğlu Şehzade Mehmet'e ithafen evlat sevgisini ve bununla birlikte İstanbul’un ulviyetini merkez yapmanın sembolü olarak'  Şehzadebaşı Camisi'nin güney ve doğu duvarlarının kesişme noktasına bu işaret taşı bir ebediyet abidesi olarak yerleştirilmiş... (Teröristlere kroki verenlerin, tıpkı Diyarbekir’de Ulucami'ye kasten ateş ettikleri gibi bu semtin bugünkü metruk halini değil,  Asitane'nin mihenk taşı olan yeri bile göz ardı ettiklerini sanmıyorum, o nedenle bundan sonra oradan her geçişimizde,  hatırlayalım...)

Bu mevsimde buralarda dolaşan ağırlıklı olarak Turan-İran ve Arabistan- illerinden gelen ve Anadolu'nun bağrından kopan kalabalıkların bütün bu “İstanbul incelikleri”nin farkında varmış gibi bir halleri yok... Bugünlerde üniversite de büyük ölçüde tatilde olduğu için gençler pek seyrek. Son yıllarda Beyazıt Meydanı’nda açılan Ramazanların vazgeçilmezi haline gelmiş ve bu yıl da Diyanet ve Kültür A.Ş. tarafından 35'incisi düzenlenen “Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı” gayet sönük geçiyor. Hemen her gün muhtelif saatlerde yolumun üstü olduğu için uğruyorum ve içimi hüzün kaplıyor. Özellikle akşam saatlerinde muhteşem sahne, teknik düzen ama heyhat sahnedeki müzisyen kadar bile olmayan seyirci... Diğer yanda 50 kişilik salonda yıllardır neredeyse tamamı aynı isimlerle kaim Soğuk Savaş yıllarını, taşrayı anıştıran muayyen bir taifeden “pek sağcı” mahcup ve mahmur konferanslar... Kitap fuarının dizaynından, tanıtım yetersizliğinden yıllardır yayınevleri yakınır. Yaşayan en önemli yayıncılardan Mehmet Varış dostum bu sene artık, umarsızca ümide bile takat kalmadı der gibi aldırışsız bakıyor... Klasik Asitane'nin orta yeri denebilecek Bayezid meydanında yapılan konserlerde enstrüman çalan mesture bir hanım sanatçı bile olmazsa, yürüme mesafesindeki Fatih-Atmeydanın’da sırtında mükellef kılıfı olan enstürmanıyla dolaşan şık kızlı erkekli gençlerin bile ilgisini çeker mi? Çünkü bugünün dindar gençleri artık  yalnız ezgi dinlemiyor,  yeşil pop müptelası da değil! Ana trendleri izliyorlar. Velhasıl, konuşmacının veya sanatçının refakatçilerinin rağbet gösterdiği tenha seyirci sıraları moral bozucu bir sonuç... Bu etkinlikleri düzenleyenler kendilerini -yoğunluktan olmalı:))- update edebilseler, zamanın ruhuna uygun bir tasarımları, kurguları zuhur eder. Örneğin açılışta D.İ.Başkanı Görmez, fuarda her yıl bir tema belirlendiğini hatırlatarak; "Bu sene hem ülkemizde hem de coğrafyamızda yaşadığımız acıları dikkate alarak, gelin gönüller yapalım diyoruz. Gönül yapmak İslam ahlakının bize öğrettiği en önemli faziletlerden bir tanesidir. Orucun ve Ramazanın en büyük değerlerinden bir tanesidir." dedi. Ama fuarda bu temayı gösteren bir motto, vinyet vs var mı? Bu işlere duyarlı olması gereken medyada özendirici bir hava estiriliyor mu? Papyonlu Hoca'ya ilginç soru:çorabım kaçtı orucum durur mu?” tarzı  abuk ramazan  magazinler, akla ziyan hurafeler gırla gidiyor. Oysa TÜYAP kitap fuarları için yapılan propagandalarla 'gitmeyenin aldığı bütün diplomaları geçersiz olur' gibi öylesine subliminal mesajlarla motive ediliyor ki, gitmeyen bile gitmedim diyemiyor... İçerde yazdığı kitapları olan bir arkadaşım 'dini yayınlar fuarının' entelektüel fiyakasını bozduğunu düşündüğünden olmalı: elinde kitap poşetiyle rastladığım halde “geçiyordum elime tutuşturdular hocam yaa” diye ağzını yayarak açıklama yapmak zorunda hissetti... Özellikle Ramazan'da, işlerimizde samimiyet, hassasiyet ve ciddiyet gerekmez mi?