KORONA DÖNEMİNDE ÇALIŞANLARIN HAKLARINA YÖNELİK ÖNERİLER

Micheal KUYUCU 04 Nis 2020

Micheal KUYUCU
Tüm Yazıları
Korona belasının işçilere, emekçilere özetle çalışanlara olan olumsuz etkileri tartışılmaya devam ediyor.

Korona belasının işçilere, emekçilere özetle çalışanlara olan olumsuz etkileri tartışılmaya devam ediyor. Henüz dünya korona salgınının gerçek ekonomik etkilerini yaşamaya başlamadı. Bu yaşananlar daha ilk rüzgarlar. Bu rüzgar ileride fırtınaya hatta hortuma bile dönüşebilir. Tabii ki önce sağlık ama ekonomi de önemli. Ekonomi olmadan sağlık da sağlıklı bir biçimde gelmiyor maalesef, çünkü dünya paraya dayalı bir sisteme entehre olmuş.

Nostaljik sokağa çıkma yasağı imkansız

İddialara göre iki haftalık korona salgınının piyasalara etkisi 20 milyar lirayı bulmuş. Kısmi bir sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen fatura yüksek. Sokağa çıkma yasağı tam olursa bu kayıp daha da büyüyecek. Benim anlamladıramadığım bir diğer konuda ısrarla sokağa çıkma yasağı isteyenlerin işin ekonomik boyutunu hesaplamadan biraz popülist, birazda korkunun verdiği panikle madalyonun diğer yüzünü görememesi. Avrupa’da sokağa çıkma yasakları ilan edildi ama bunların büyük bir bölümü kısmi sokağa çıkma yasakları oldu. Yani bizim o bildiğimiz askeri darbelerde yaşanan sokağa çıkma yasaklarından olmadı. Bugünkü dünya düzeninde yetmişli yıllarda yaşanan o demode, nostaljik sokağa çıkma yasakları ilan etmek imkansız. Bugünün insanı farklı bir yaşam tarzına sahip, bugün insanlar özgürlüklerine geçmişten daha düşkün, bugün o yetmişli veya seksenli yıllarda uygulanan o sokağa çıkma yasakları uygulansa millet aç kalır. Hesap kitap yapmadan laf olsun torba dolsun diye herkeste bir sokağa çıkma yasağı merakı başladı. İşin ilginç tarafı iktidar partisi AK Parti’yi “yasakçı parti” olarak nitelendiren muhalefet partisi bir yasağı savunurak sokağa çıkma yasağı talebinde bulunuyor. İşte bu gibi olaylar benim hem iktidara hem de muhalefete olan inancımı kaybetmeme neden oluyor. Yasaklara karşı olacaksın ama sokağa çıkma yasağı isteyeceksin adı üzerinde “Yasak!”. Bir yasak istemek kadar saçma bir şey olabilir mi?.

Şu an devletin uyguladığı aslında kısmi bir sokağa çıkma yasağı. Bunun kademeleri daha da arttırılabilir ama kesinlikle o nostaljik sokağa çıkma yasakları uygulanalanaz. Diyelim ki sokağa çıkma yasağı ilan edildi, güvenliği kim sağlayacak? Polis mi ? Asker mi? Bırakın yemek yemeyi insanları ekmeği bile nasıl bulacak? Bir sürü muamma. Hadi diyelim ki sokağa çıkma yasağı ilan edildi, bunun ekonomik piyasalara etkisi ne olacak? Piyasa şu anki halde bile bitik durumda. Yüzde yüzlük bir sokağa çıkma yasağı insanları koronadan beter edecek. Bir de şu var: İnsanlar uyacak mı buna? Şu an herkes evin içinde daralmış durumda. Günümüz toplumları daha dışa açık bir yaşam sürerken hiçbir güç o toplumu evine tıkayamaz.  Tıkasa da iki gün, taş çatlasa üç gün tıkar. İnsanları 24 saat boyunca zorla eve sokmak çok zor. Gönül ister ki insanlar kendi sokağa çıkma yasaklarını kendileri ilan edecek olgunluk, bilinç kapasitesinde olsunlar. Ama dürüst söyleyeyim bu da çok zor.

Koronanın paronaya hali

Mesela ben, yaklaşık iki haftadır elimden geldiği kadar kendi sokağa çıkma yasağımı uyguluyorum. Üniversite derslerimi uzaktan eğitim ile veriyorum,  medyadaki işlerimi uzaktan çalışma sistemiyle yapıyorum. Çok çok az sokağa çıkıyorum. Bunun bana manevi faturası feci oldu. Zaten koronadan korkuyoruz, psikolojimiz alt üst, her an ateşimiz çıkacak, boğazımız ağrıyacak ödümüz patlıyor. Biraz boğazım ağrısa hemen ada çayları, ıhlamurlar içiyorum. Elleri mi yıkayalım, maske mi takalım, eldiven mi takalım... Ne yapalım? Her şey karıştı. Bu yetmiyormuş gibi  bir de piyasalardaki durağanlık da  kara kara düşündürüyor.  Bu işim sonu nereye varacak diye herkes kara kara düşünüyor. Tek kelime ile hayatımız değişti. Hepimiz paronaya olduk. Böyle olunca insanlar bir yandan koronavirüsten uzak durmaya çalışıyor, yani bir yandan koronayı düşünüyor, bir yandan da iş ve işçi haklarını yani işlerini  düşünüyorlar. Haklı olarak herkes kaygılı.

Kanada ile Türkiye aynı mı?

Bu acıları yaşayan kadar kimse hissedemez, ama herkes atıp tutar. Mesela son zamanlarda herkes Kanada Başbakanınn korona ile ilgili verdiği taahütleri konuşuyor. Ucuz muhalefet yapmak adına da Kanada’nın insanlara sunduğu olanakları Türkiye ile kıyaslıyor. Neymiş efendim Kanada iş sorunu yaşayanlara ayda 2 bin dolar verecekmiş. Kusura bakmayın Kanada vermeyecekte kim verecek?  Kanada ekonomisini Türk ekonomisi ile bir tutmak bile hem saçma hem de cahilce. Sen hangi kafa ile Kanada ile Türkiye’yi bir tutuyorsun? Türkiye Cumhuriyeti 97 yıl boyunca hiç bir döneminde Kanada olamadı ki. Hadi Osmanlı Devletini de ekleyelim. Osmanlı Devleti yükseliş dönemi dışında hiçbir dönem Kanada kadar güçlü olamadı. Yani nerden baksanız 400-500 yıldır bizim Kanada ile yanyana adımızın bile anması söz konusu olmamış. Yani kimse kusura bakmasın doğruları söylüyoruz. Kanada ekonomisi ile Türkiye ekonomisi fare ile fil kadar farklı.  Şimdi çıkmış bir kısım medya Kanada’nın iş kaybına uğrayan insanlara vereceği aylık 2 bin dolarlık yardımı Türkiye ile kıyaslıyor ve ucuz politika yapıyor. Eleştiri yaparken biraz dürüst olmalıyız, popülist olmamalıyız, laga lugu yapmamalıyız. Yoksa bu kafayla bir 500 sene daha Kanada’nın yanından bile geçemeyiz. 

Bir de şu akçe muhabbeti var. Fox Haber ısrarla “devletin akçeleri nerde?” diyor. Bu da demode bir muhalefet söylemi. Rezervleri , Merkez Bankasının kasasında ki parayı sorgulayabilirsin, ama gidip bin bilmem kaç model akçe mubabbeti yapmak geri kafalılıktan başka hiç bir şey değil.

Bilgiye dayalı eleştiri yapın

Her şeye rağmen hepimizin kabul ettiği bir şey var. Türkiye ekonomisi bu lanet koronavirüse kötü yakalandı. Zaten önceden terör, Suriye gibi sıkıntılar yaşayan ülkemiz bir de bu salgını yaşayınca sarsıldı. Muhalefet yapmak isteyenler, bir şeyleri sorgulamak ve kamu yararına iş yapmak isteyenler ucuz popülist söylemlerle konuşmamalı. Mesela “akçeler nerde” demek yerine, son yıllarda kamu harcamalarını araştırsınlar, verileri elde etsinler, bir sıkıntı varsa da verilerle konuşsunlar. Bilgiye dayalı konuşulmalı. İktidar partisi de , muhalefet de bilgi ve veriye dayalı konuşmuyor, popülist söylemlerle konuşup demode algı yönetimleri yapıyorlar. Medya da aynı biçimde, neyi neden yaptığını kendisi de bilmiyor. Her akşam korona uzmanları çıkıp bir şeyler anlatıyor, ama ne anlatıyor? Artık daraldığım ve boğulduğum için onları dinlemek bile istemiyorum, çünkü kafam şişti. Mesela şu an bu krizden yararlanmak isteyen fırsatçılara karşı kanunlar nezdinde işçi ve işveren haklarını sorgulayan, tartışmaya açan bir tane bile program görmedim. Pek tartışan, konuşan da olmadı bu konuyu.

Her kulağa küpe olacak hukuki uygulamalar

İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Dr. Öğr. Üyesi Ender Demir, işverenin ucu açık ücretsiz izin veremeyeceğini, kısa çalışma ödeneği alan iş yerlerinin ise işçi çıkaramayacağını belirtti ve bu konuya değindi. İşçinin uzaktan çalışırken koronavirüs olmasının iş kazası sayılabileceğini belirten Demir, kısa çalışma ödeneği alan işletmelerin ise işçi çıkaramayacağını ifade etti. Ender Demir’in açıklamaları günümüzde yaşanan bu salgından faydalanmak isteyen ve insanların işine son veren şirketlerin uyanıklıkları için çok önemli. Demir’in yaptığı açıklamalardan bazılarını özellikle seçtim paylaştım. Kulaklara küpe olsun, Allah kimseye yaşatmasın ama ne olur ne olmaz diyerek Demir’in bu bilgilerini bir kenara not edin.

Ucu açık ücretsiz izin verilemez

İşverenin karşılıklı anlaşma olmadan, işçiyi zorla ücretsiz izne çıkaramayacağını belirten Demir, “Bu durumu, işveren tarafından işçinin iş akdinin haklı ve geçerli bir neden olmaksızın feshedilmesi olarak kabul ediyoruz. Ücretsiz iznin sona ereceği tarih mutlaka belirtilmelidir, ucu açık bir şekilde ücretsiz izin verilemez. İşçi böyle bir durumda ihbar, kıdem tazminatı talep edebilir ve işe iade davası açabilir” diye konuştu. Yıllık ücretli izin kullanımına ilişkin karar ve takdir yetkisinin işverene ait olduğunu belirten Demir, “Dürüstlük ilkesi gereği, iş yoğunluğun önemli ölçüde azaldığı veya durduğu bu günlerde işverenin talep etmesi halinde işçilerin, yıllık ücretli izinlerini kullanmaları gerekir” dedi.

İşsizlik ödeneğinden nasıl yararlanılır?

Kendi istek ve kusura dışında işsiz kalan kişilerin işsizlik ödeneğinden faydalanma konusuna ile ilgili  “Örneğin iş akdini haklı nedenle fesheden, iş akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün iş akdine tabi olan, iş akdinin feshinden önceki son üç yıl içinde en az 600 gün süre ile işsizlik sigortası primi ödemiş olan, iş akdinin feshinden sonraki 30 gün içinde en yakın İŞKUR birimine şahsen ya da elektronik ortamda başvuran işçinin işsizlik ödeneğinden faydalanabilir” dedi.

İşçiye tazminat hakkı

İşçiye ücretsiz izin kullandırılması veya kısa çalışma ödeneği verilmesinin, işçinin haklarını örtülü olarak erozyona uğratacağını belirten Ender Demir, bu durumda işçinin, iş akdini haklı nedenlerle feshedebileceğini ifade etti. Bu durumda işçinin kıdem tazminatı hakkı kazanacağını ve koşulları yerine getiriyorsa işsizlik sigortasından da faydalanabileceğini söyledi.

İşçi çıkaran işverene yapılan ödeme geri alınır

Kısa çalışma ödeneğinin süresinin en fazla üç ay olduğunu hatırlatan Demir, “Torba Yasa ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yetki verildi, kendisi bu süreyi Aralık 2020’ye kadar uzatabilir. İşveren, kısa çalışma ödeneğini geçmişe dönük olarak da talep edebilir. Çünkü düzenleme 29 Şubat 2020 itibariyle yürürlüğe girdi. Bahsi geçen kısa çalışma ödeneğinden faydalanmak isteyenlere, işçi çıkarmama şartı getirildi. Bu ödeneği almış firmaların işçi çıkardığının tespit edilmesi durumunda yapılan ödemeler firmadan geri talep edilir” dedi.

Ahlaka aykırı davranan işçi, işten çıkarılabilir

İşverenin tek bir istisnai durumda işçiyi işten çıkarma hakkına sahip olduğunu belirten Demir, “İşçinin iyi niyet kurallarına aykırı davranması durumunda işine son verilebilir. İşverene hakaret etmek, doğruluk ve bağlılığa uygun olmayan davranışta bulunmak bu davranışlara örnek olarak gösterilebilir. Bu durumlarda bile işverenin, işçinin ahlaka aykırı davrandığını ispatlaması gerekir. Bunun dışında işveren hiçbir nedenle işçi çıkaramaz” ifadelerini kullandı.

Uzaktan çalışan işçinin koronavirüse yakalanması iş kazası mı?

İşyerinde veya işi yürütme esnasında işçiye bedenen veya ruhen zarar veren her türlü olayın iş kazası olduğunu söyleyen Ender Demir, “Bu durumda uzaktan çalışan işçinin koronavirüsüne yakalanması iş kazası olarak kabul edilebilir. Burada önemli olan kazanın mesai saatleri içinde, işin yürütümü esnasında meydana gelmesidir. İş kazasına uğrayan işçi, geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri, hak sahipleri ise ölüm gelirinden faydalanabilir” diyerek uzaktan çalışan insanların da iş kazası tanımına girebilecek olaylar yaşabileceğine dikkat çekti.

MEF Üniversitesi öğrencilerine bilgisayar yolladı

Türkiye koronavirüs salgını nedeniyle apar topar uzaktan eğitime geçti. Bu konuyu yakından takip eden biri olarak üniversitelerin faaliyetlerini de izliyorum. Uzaktan eğitim çok güzel bir uygulama ama herkesin unuttuğu bir şey var. Acaba üniversitede eğitim gören tüm öğrencilerin internet bağlantısı, bilgisayarı ya da akıllı telefonu var mı? Yani tüm öğrenciler uzaktan eğitim alabilecek cihazlara sahip mi? Bu önemli bir konu. Öyle hadi başladık deyip emrivaki bir biçimde uzaktan eğitime başlıyoruz demek kolay ama bu konuda bir tek öğrencinin bile evinde veya yaşadığı yerde bilgisayarının olmaması fırsat eşitliğine aykırı. Bu çok ince bir detay. Yahu bu devirde bilgisayarı olmayan mı var, diyebilirsiniz. İnsanlık hali neden olmasın, öğrenci şehir dışından geliyor olabilir, arkadaşlarıyla yaşıyor olabilir daha pek çok neden dolayı bilgisayar veya internet bağlantısına sahip olamayabilir.

Çok önemli bir ilk

MEF Üniversitesi bu konuda çok hassas bir uygulama yaptı ve öğrencilerine kargo ile bilgisayar yolladı. Üniversitenin rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin “Üniversitede 400 bilgisayar vardı. Bilgisayarı olmayan, İstanbul’dan memleketlerine gidip bilgisayarını yanına alamayan ya da görüntü ve ses kalitesi iyi bilgisayarı olmayan öğrencilere bu bilgisayarları ödünç olarak verdik” dedi. Müthiş heyecanlandım duyduğumda. Hem sosyal devlet anlayışına uyan bir uygulama, hem öğrencisini en ince detayına kadar düşünen bir eğitimci anlayışı hem de az önce bahsettiğim doğal şartlardan dolayı medyana gelebilecek eğitimde fırsat eşitsizliğini yok etmeye yönelik bir uygulama olmuş. Bunu ilk ve tek düşünen üniversite MEF Üniversitesi oldu. İTÜ ekolünden gelen ve MEF Üniversitesinin kurucu rektörü olan Şahin, eğitim kurumlarında lider bir rektör olmanın farkını bir kez daha gösterdi.

Beylikdüzü Belediyesi kütüphanesini dijitale taşıdı

Beylikdüzü Belediyesi çok güzel bir kültür hizmetine imza attı. Kütüphane kültürünün her geçen gün yok olduğu bir dönemde dijital bir kütüphane açtı. Korona belası yüzünden evinden çıkamayan insalar içinde hizmet veren ve kültür meraklılarına üç bin kitabı dijitale taşıdı.

Bu çalışma beni çok heyecanlandırdı. Beylikdüzü Belediyesi, Sayısal Kitap Türkçe Dijital Kütüphane ve Yordam Bilgi Teknolojileri ile iş birliği yaparak Beylikdüzü’nde dijital kütüphane dönemini başlattı. Koronavirüs salgını dolayısıyla evlerinden çıkamayan vatandaşların bilgiye ve kitaba internet üzerinden erişebileceği uygulamayı deneyen Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık “Kütüphanemizde yer alan yaklaşık 3 bin kitaba erişim imkanı sağlayan dijital kütüphanemize, tüm vatandaşlarımızı bekliyoruz.” dedi.

Dijital kütüphaneye nasıl ulaşacağız?

Beylikdüzü Belediye Kütüphaneleri’nde bulunan 3 bini aşkın kitaba, internet aracılığıyla erişim imkanı sağlayan E-Kütüphane hizmetinden yararlanmak için öncelikle Beylikdüzü Belediye Kütüphaneleri’ne üye olunması gerekiyor. Beylikdüzü’nde ikamet eden ve belediye kütüphanelerine üyeliği bulunmayan vatandaşlar, hafta içi 09.00-17.00 saatleri arasında belediyenin 444 09 39 numaralı telefonundan 6083 nolu dahili ile Kütüphane Şefliği’ne bağlanarak üyelik başvurularını kolaylıkla gerçekleştirebiliyorlar. Üyelik işlemini gerçekleştiren vatandaşlar, sonrasında, Beylikdüzü Belediyesi’nin web sayfasındaki e-belediyecilik bölümünde yer alan ‘Kütüphane Kataloğu’ sekmesinden Beylikdüzü Belediye Kütüphaneleri’ne bağlanıp üye kodu ve şifreleri ile oturum açarak evlerinde, dijital ortamda kitap okumanın keyfini yaşayacak. Ben haftaya hemen üye olacağım, bu kültür hizmeti için Çalık’a teşekkür ediyorum. Darısı diğer kütüphanelerin başına inşallh.