KÜÇÜK AMA ÖNEMLİ ŞEYLER/ÇÖP

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
Benim bugünkü "küçük ama önemli" konum, çöpler.

Yoğun ülke ve dünya gündemi, genel seçim gündemiyle birleşince, yazıp çizdiklerimiz de hep gündemin büyüklüğüyle doğru orantılı oluyor ve oldu. “Büyük” konulara odaklanınca hem “küçük” şeyleri ıskalıyoruz, hem de gündem değişse bile değişmeyen sorunları gündeme getiremiyoruz.

Hatt-ı müdafaa’dan sath-ı müdafaa’ya geçip, herkes bulunduğu noktayla ilgilenirse, hayâtı biraz olsun daha yaşanır hâle getirmek için çözülmesi gereken sorunları ele alabiliriz. Bunlardan birini aynı üniversitede görev yaptığımız Prof.Dr. Atilla Yayla Hocam yaptı. Atilla Hocam, Yeni Yüzyıl gazetesindeki  14 Temmuz 2018 târihli yazısında hepimizin her gün şâhit olduğu ama geçiştirdiği bir soruna parmak bastı. Konu, motosikletlerin çıkardığı gürültü. Atilla Hocam, konuyu kendi yaşadıklarından örneklerle anlatmış. Yazıyı tavsiye ederim.

Çöp Atmayı Öğrenmeliyiz

Benim bugünkü “küçük ama önemli” konum, çöpler. Çöp, her ne kadar sanâyileşmenin getirdiği ve kırsal alanda olmayan bir olgu olsa da, konuyu bu şekilde geçiştiremeyiz. Çöp, şehir hayâtımızın bir gerçeği. “Buraya çöp atmayınız” uyarısını tabela veya duvar yazısı olarak görmeyen yoktur. Hatta bu uyarıların küfür eklenerek yazılanları da vardır. Ama bu yazıların bulunduğu yerler, uyarının hatta küfürün muhatabına ulaşmadığını gösterircesine, çöplük olarak kullanılır.

Çöp, bir atık kültürü unsuru olarak üzerine uzun ve kapsamlı hem psikolojik hem toplumsal hem de antropolojik araştırmalar yapılacak kadar önemli bir konudur. Evsel atıklar genelinde örnek verecek olursam, çöpü atma şeklimiz bizim sosyal ilişkilerdeki davranış şeklimiz açısında birçok mesajlar verir. Kullandığımız bir şeyi çöp olarak atma şeklimiz, bizim kişilerarası ilişkilerde nasıl biri olduğumuzu anlatır.

Özellikle havaların ısınmasıyla kalabalıklaşan piknik yerlerinin, piknikçilerin eve döndüğündeki hâli incelemeye değerdir. Boşalan pet şişelerin hiçbir medenî endişe taşımadan her hangi bir yere fırlatılması, çöp poşetlerinin ilk köşe başına ya da ilk ağaç dibine bırakılması, çöp atmayı bilmediğimizi göstermektedir. Daha doğrusu bildiğimiz hâlde işimize gelmediği için yapmadığımızı göstermektedir.

Sıcak havalarda susayan biri, su almak için bakkal, market ya da bir büfe aramak için yolunu değiştirmekte ama suyu içip pet şişeyi boşalttıktan sonra, üç-beş adım uzaklıktaki çöp kutusuna yürümeye üşenmektedir. Çöp konteynerlerinin içi boşken, kapağını açmaya üşenenler yüzünden, etrâfı çöp yığına dönmektedir.

Her mahalle ve sokaktan çöp kamyonlarının ne zaman geçtiği bellidir. Belediyelerimizin bu konudaki hizmetleri yeterlidir. Ama buna rağmen, ortalık çöp torbalarıyla ve bu çöp torbalarının sokak hayvanları tarafından dağıtılmış hâlleriyle doludur. Burada suç, sokak hayvanlarında değildir. Burada suçlu, çöpü ne zaman çıkarması gerektiğini öğrenmeyi bile ihmâl edenlerdir.

Eğitim Seviyesi Etken Değil

Ne yazık ki, “Benim evimden çıksın da, nereye giderse gitsin” düşüncesiyle atılan çöpler, yaşadığımız yerleri kirletmekte ve çirkinleştirmektedir. Ve yine ne yazık ki, bu davranışın eğitim seviyesiyle hiçbir ilgisi ve alâkası yoktur. Evsel atığını, apartman görevlisinin toplayacağını bildiği için oturduğu apartman dâiresinin kapısına bırakan kişinin çöp kültürünü tespit etmek için onun dışarıda nasıl davrandığına bakmak gerekir. Yediği kuruyemişin kabuğunu, içtiği meşrubat ya da içkinin şişesini veya kutusunu, uzak tutulması gereken bir nesne gibi fırlatıp fırlatmadığına bakmak gerekir. Yine belirtmeliyim ki, bunun eğitim seviyesiyle ilgisi yok, çünkü bizim Millî Eğitim müfredatımızın öncelik verip öğrettiği konular bunları kapsamıyor. Kapsasa bile, ödev konusu olarak geçiştiriliyor. Zâten o tip ödevlerin çoğunu da anne-babalar yapıyor.

Sosyal Hijyen Yok Oluyor

Çöp ilk akla gelen kirlilik olsa da, Atilla Yayla’nın belirttiği ses kirliliği, görüntü kirliliği, ışık kirliliği gibi birçok kirlilik ve çöp çeşidiyle bir arada yaşıyoruz. Bunlar, şehir hayâtının yan etkileri olarak görülebilir. Ancak bu çöpler, bizim sâdece biyolojik değil, sosyal hijyenimizi de olumsuz etkiliyor. Özenle tasarlanan bir park ya da bir duvar, sorumsuz birilerinin attığı çöple ya da yazdığı yazılarla kirlenebiliyor. Gözümüzün gördükleri, burnumuza gelen pis kokular, kulağımızı kirleten yüksek sesler, GDO’lu bir sosyal hayat yaşamamıza sebep oluyor.

Beklemediğimiz bir yerde karşımıza çıkan çöp yığını, gecenin yarısında sokağımızda geçen ve içi serseri dolu bir arabadan gelen anlamsız yüksek ses hayâtımıza gerginlik getiriyor. Bunları koyu gözlükler takarak görmezden gelemeyiz, kulaklık takıp müzik dinleyerek duymazlıktan gelemeyiz.

Çözüm Nedir?

Kişisel yanlışlar sonucu ortaya çıkan bu sorunlar, küçük ama mide bulandırıcı olmaktadır. Çözüm olarak ilgili makamlara verilecek cezâî müeyyide yetkisi ile, bu yanlışların yapanın yanına kâr kalmaması sağlanabilir. Artık her yerde bulunan güvenlik kameraları ve Mobese kameraları bunların tespiti için aktif olarak kullanılabilir. Bu olayların tâkip edilip cezâlandırıldığı medya aracılığıyla halka duyurulduğunda caydırıcılığı da artacaktır. Sorumluluk sâhibi vatandaşlar da şikâyetlerinin sonuç getirdiği gördüğünde konuyla daha ciddi ilgilenecek ve tâkipçisi olacaktır.

Başta evsel atık olmak üzere diğer çöplerin oluşturduğu çirkin görüntüleri, belediyenin temizlik hizmetleriyle engellemek mümkün değildir. Her evin kapısına bir temizlik görevlisi konsa bile bunun önüne geçmek ancak ve maalesef cezâî müeyyide ile olacaktır. Maalesef diyorum çünkü, ne âilede ne de okullardaki eğitim anlayışımızın sosyal hayatla bir ilgisi yok. Anne-babalar ve okullar, çocukları hayâta hazırlamıyor. Neye hazırladıkları konusunda da pek bir fikrimiz yok. İnşallah “bakan” değil “gören” olacağını söyleyen Zeki Selçuk Hocamız bu konuda da bir adım atar.