KÜLTÜR ENFEKSİYONU

Mehtap DEMİR 02 Eyl 2018

Mehtap DEMİR
Tüm Yazıları
İstanbul'da uzun bayram tatilinin sessizliği vardı. Martılar, kediler ve birkaç komşu kalmıştık şehirde. Vapur sefası ve biraz yürüyüşün ardından Şişli'ye varmıştım.

Henüz yazmakta olduğum sanat antropolojisi makalesinin cümleleri kafamın içinde dönüp duruyordu. Tam Trump Tower binasının önünden geçerken ne karanlık bir yapı tıpkı adı gibi hırçın dedim yüksek sesle…

Size de böyle çağrışımlar olur mu? Binanın önünde durup Soğuk Savaşın bitip Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası ortaya daha net bir şekilde çıkan ABD hegemonyasının hırçın ‘değeri’ Trump ile karşı karşıya kaldım. Güç odaklı savaşın bittiği, Amerikan emperyalizminin son 20 yılda hız kazandığı… Ve süper gücün tek başına kaldığı o yıllardan bugünlere mirası Donald Trump… Bugünlerde ülkemize uygulanan ekonomik terörün hırçın sözcüsü… Beyaz Saray’ın her beş yılda bir dünyayı mutlu-mutsuz yüzlerle yönettiği dengesizlik politikasının son halkası… Hikaye böyle değil midir? Baba Bush ile Körfez Savaşını başlatıp, Clinton’la barış mesajları veren; Oğul Bush’la Ortadoğu’ya yeniden göz dikip, Obama ile mazlumların dostu görüntüsüne bürünen bir kültür enfeksiyonu…

Aklımdan geçen bunca kalabalık sonucunda kendimce doğru kelamı bulmuştum. Karşımda bir kültür enfeksiyonu duruyordu. Neticede binadan bahsetmiyorum. Antropolog Godelier’in de altını çizdiği bir konu var ki dünyanın yeni aktörleri artık Amerika’nın bir süper güç olmadığının farkında ve onlar batıya boyun eğmeye dayalı bir ilişki içerisinde bulunmak ve kendi kültürlerini yadsımak istemiyorlar. Ben de istemiyorum. Kültür enfeksiyonu çok biyolojik bir terim gibi gelebilir lakin, Kültür ve Sanat alanındaki üretimlerin alınıp satılan bir meta statü belirteci olmasını en iyi işleyen Amerika’dır. Politik uçurumun her iki kenarındaki fanatik duyguları uyandırma kapasitesindeki bir başkan, ülkesinden yükselen karşıt seslere rağmen dünyaya tehditkar bir argümanla enfeksiyon yaymaktadır.

Sözü Kültür ve Sanat alanından Turmp’a karşı yükseltilen seslere getirmek isterim, çünkü o, Amerika Kültür ve Sanat politikalarının temelini oluşturan Ulusal Sanat Vakfının finansmanı için fesih çağrısında bulundu. Ülkenin federal kültür ajansları için tüm finansmanın sıfırlanmasını öneren ilk Amerikan Başkanıdır. Bu yüzden Sanat için Amerikalılar kuruluşu başkanı Robert L. Lynch ciddi bir açıklama yaptı; “Ülkemizin ebeveynleri, öğretmenleri, toplum liderleri, sanat savunucuları, hükümet yetkilileri ve hatta ekonomistler bu teklifi kabul etmeyeceklerdir” dedi, Amerika’daki yaygın kanıya göre Trump’ın sanat anlayışı binaları ile sınırlı. Pop-art çağdaş sanatın öncülerinden Andy Warhol’un eserlerini binasının lobisinin renklerine uymadığı için reddetti. Meryl Streep ise Altın Küre ödül töreninde, kadınlar konusundaki tutumu ve sözlerinden dolayı Trump’ı ağır bir dille eleştirmişti. Paul Auster ve eşi, Trump’ı kendine hayran pop kültürü başkanı olarak nitelerken onun anlayışının, playboy dergisi felsefesinden ibaret olduğunu söylediler. Bunun gibi birçok örnek verilebilir. Şurası açık ki Trump için sıralamanın en sonunda sanat ve kültür üretimleri gelmekte. Kendi yazdığı kitapta en iyi sanatın iyi bir anlaşma olduğunu belirtmesi bundan…

Belki de temellerini kök kültürler ve birikmiş değerler coğrafyası üzerine kurmamış tamamen planlı ve stratejik kurulan bu ülkenin yönetim şeklini bizler mantıken çözebiliyoruz lakin ruhen anlamak ve kabullenmek çok zor geliyor. Çünkü bizler yaşadığımız coğrafyanın bize bıraktığı mirası yineleyerek, el emeğine ve zanaata önem vererek nefes alan bir toplumuz. Bundandır ki, Türk müziğini, el sanatını, resmini, sinemasını sunduğumuzda aldığımız tepki hayranlık, milyarlarca paraya yapılan büyük prodüksiyonlu iyi çalışılmış batılı bir eserden daha fazla… Bundadır ki, tüm liderlerimiz kültür değerini ve mirasın kıymetini bilerek konuşur, sanatçısına ve kültür üretimlerine destek olur. Önemli olan sahada çalışanların, sanatçıların, üretimlerini uzun soluklu ve istikrarlı değerler haline getirmeleri…

O koca binanın önünde durduğum sürede, kendi ülkesinin sanatına hırçın bakan değer vermeyen bir başkanın, kültür enfeksiyonunu nasıl sirayet ettirdiğini düşündüm…