​KÜLTÜR ŞURASINDA DEVLET VE İNSAN

Erol ERDOĞAN 07 Mar 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
İlki 12 Eylül yönetimi tarafından 1982'de yapılan Milli Kültür Şurasının ikincisi 1989'da düzenlenmişti.

İlki 12 Eylül yönetimi tarafından 1982’de yapılan Milli Kültür Şurasının ikincisi 1989’da düzenlenmişti. 28 yıl sonra, şuranın üçüncüsü yapıldı. İdeolojik devletler, rejimi koruma ve kollama görevlerini, ordudan çok eğitim ve kültür politikalarına yüklemişlerdir. Türkiye’de de böyle olmuştur. Batılı, modern, laik vatandaş yetiştirme görevi, eğitim ve kültür politikalarıyla sağlanmaya çalışılmıştır. Bu anlayış, gençlik politikalarını da belirlemiştir. Onun için tek parti dönemi ile darbe dönemlerinde en çok düzenleme, eğitim ve kültür alanında yapılmıştır. Tüm darbe metinlerinde ve uygulamalarında da eğitim ve kültür vurguları belirgindir. 12 Eylül darbecilerinin Kültür Şurası düzenlemelerini bu açıdan değerlendirmekte fayda var. 

3-5 Mart 2017 tarihlerinde İstanbul’da yapılan şurada, Yerel Yönetim ve Kültür Komisyonu üyesi olarak bulundum. Komisyonda sunduğum bildirimin başlığı: “Yerel Yönetim-Kültür İlişkilerinin Felsefesi ile Belediyelerin Kültürel Etkinliklerini Belirleyen Motivasyonlar ve Faktörler” şeklindeydi. Metnin üzerinde az daha çalıştıktan sonra yayınlayacağım.  

Şurayla ilgili bazı notlarımı maddeler halinde paylaşmak istiyorum. 

• Şurada 17 komisyon vardı. Bazı komisyonların alanları birbiriyle çakışırken bazı alanlar boş bırakılmıştı. Mesela, ‘Gençlik ve Kültür’ ve ‘Gastronomi ve Kültür’ komisyonlarının sonraki şuralarda olması iyi olur. 

• Şura kararlarının uygulanacağına dair Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kültür Bakanı Nabi Avcı konuşmalarında ısrarlı vurgular yaptılar. Kararların uygulanmasına yönelik izleme heyeti kurulacağı da ifade edildi. Heyetteki üyelerin bakanlık bürokratları ile sınırlı tutulmayarak, akademisyenler, düşünce insanları, medya mensupları, sivil toplum kuruluş temsilcileri, hukukçular, sanatçılar ve yazarlar ile zenginleştirilmesi gerekir. 

• Her komisyonda ortak vurgu mevzuat olduğuna göre, acilen Mevzuat Komisyonu kurulmalı ve çalışmaya başlamalıdır. Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman’ın “Önerileri hayata geçirebilmek için ilk işimiz Bakanlık yasamız ve mevzuatımızın değişmesi olacak.” şeklindeki paylaşımını bu sebeple değerli buldum. 

• Kültür Şuraları ‘makbul vatandaş yetiştirme’ perspektifinden her zaman uzak durmalı; şuralar, evrensellik, yerellik, medeniyet, doğa, insan mefkûresinde yoğrularak çoğulcu bir anlayışla düzenlenmelidir. Üçüncü Milli Kültür Şurası, bu açıdan, eksiklerine rağmen, sonrası için ümit verdi. 

• AK Parti hükümetlerinin eğitim, kültür ve gençlik konularına ilgisiz davrandığı sürekli konuşuldu. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu duruma dair özeleştiriler yaptı. Eğitim, kültür ve gençlik alanlarındaki eksikliği telafi etmeye dönük, hükümetin ve siyasetin çabaları son yıllarda arttı. Devlet yönetiminin kültür konusunda hassasiyetinin artması, kültür politikaları için hem ümit hem risk barındırmaktadır. Kültüre yönelen devlet ilgisi, kültür politikalarının güçlenmesi, çeşitlenmesi, çoğalması için fırsat sayılmalı ancak kültürün insan unsuru ile doğrudan ilişkili olduğu unutulmamalıdır. 

• Kültür ve Turizm Bakanlığının adının ve ilgi alanının yeniden düzenlenmesine yönelik yıllardır yazıyorum. Bu vesile ile bakanlıktaki ‘Turizm’ kısmının ayrılmasına dair teklifimi yinelemek isterim.

• Kültür politikalarını, mekân ve etkinlik düzenlemeden öte, fikrî dinamikleri, estetiği, tarzı olan ve yaşamın tüm alanlarına etki eden bir iklim oluşturma çabası olarak düşünmeliyiz.

Şuradan dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kültür Bakanı Nabi Avcı, Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, Müsteşar Ömer Arısoy ile bakanlık çalışanlarına, komisyon başkanlarına, komisyon üyelerine ve katılımcılara teşekkür ederim.