KÜLTÜR'ÜN A B C'Sİ

Mehtap DEMİR 16 Ara 2018

Mehtap DEMİR
Tüm Yazıları
Sosyal Antropoloji bölümünde okurken, öğrencisi olmam büyük şans dediğim hocam Bozkurt Güvenç'i anlatacağım bugün…

Antropolojiye Giriş, Araştırma Teknikleri, Metot ve İdeoloji derslerimin hocasıydı…

Sayesinde, kitaplardan, Kültür’ü nasıl okuyacağımı öğrendim. Drina Köprüsü (İvo Andriç), Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Huzur (Ahmet Hamdi Tanpınar), Milyarlarca ve Milyarlarca (Carl Sagan), Krizantem ve Kılıç (Ruth Benedict), onun sayesinde kültür gözüyle inceleme yaptığım kitaplardı…

Tüm unvanlarına güler, kendini öğretmen olarak tanıtırdı…

Oysaki,

Hacettepe, Temel Bilimler Yüksek Okulu’nu, Nüfus Etütleri Enstitüsü’nü ve Sosyal Antropoloji Bölümü’nü kurdu. Kültür konusunda ülkemizin ilk danışmanlarından oldu… yazdığı kitaplar, yetiştirdiği öğrenciler…

Mesleğini, bir otorite gücü ya da iş olarak değil, büyük bir adanmışlık ruhuyla ve yaşam biçimi olarak yapardı. Hayranlık duyardım, çünkü, üç saat boyunca, yaşına rağmen, ayakta anlattığı her bir derse, güncel konuları ekleyerek hazırlanarak gelirdi…

“…Gerçek şu ki çoğu kültür ve uygarlıklarda, doğayı evcilleştiren insan, kendini yönetecek düzeni hala bulamamıştı. Yüksek teknolojik oyuncaklarla oynayıp oyalanıyor, belki teknolojiyi evcilleştirecek bir yol yordam arıyor. Gerçekleri görmekten, üzerine varmaktan çekiniyor, hatta korkuyordu... Uzakdoğulu bilgelerin binlerce yıldır savunduğu uygarlık, doğaya üstünlük taslamak değil, doğa ile uyumlu yaşamaktır. Uçsuz bucaksız evrenin bir zar kadar ince yaşam küresinde yalnızız. Boticelli’nin Geçmişten Geleceğe tablosu ve sanatçı Gauguin gibi, nereden gelip nereye gittiğimizi soruyoruz. Japon şairin dediği gibi: "Her şey yerli yerinde, geçip giden biziz"

Konuştukları ve yazdıkları bilimselliğin yanı sıra derin felsefeye ve görgüye haizdi…

Çağımızın Özgürlük Sorunu, Kültür ve Demokrasi, Sosyal Kültürel Değişme, İnsan ve Kültür, Türk Kimliği, Demokrasi Din Devlet…

Ve daha nice kitabıyla, Türkiye’de sosyal bilim alanının kıymetlisi oldu Bozkurt Güvenç…

Derslerinde anlattığı fıkraları, bolca kullandığı görsel malzemesi, dersi sevdiren şakacı tavrı bir Bozkurt hoca geçip gitti…

Kıymeti çok olsun, Mekanı Cennet…

Kongo’da çocuk, Fransa’da sarı yelekli olmak!

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

En son geçen yıl Fransa’daydım

Almanya Stuttgart’tan, Strasbourg’a geçerken trafik ışıklarında duran aracımıza beklenmedik bir hamle yapılmıştı...

Üç çocuk ellerinde bezlerle bir iki Euro için yalvarıyordu…

Onlar Fransızların ve Avrupa’nın sırt çevirdiği göçmenlerdi…

Doğrusu sadece onlar değildi, Fransa sokaklarında yatanlar…

Göçmenlerle evsiz Fransızlardan oluşan gruplar vardı ve hemen hemen her sokak arasında ve caddelere çıkan noktalarda kendilerini belli ediyorlardı…

Aslında Avrupa’nın pek çok başkenti ve metropolünde bu manzaraları görmek kaçınılmaz ama hani sarı yelekliler demişken konuya Fransa’dan başlamak yerinde olur diye düşünüyorum…

Bir yanda reklamlarda izlediğimiz devasa bütçelerle dünyada ‘hesaplar’ yapan o Fransız sermayesi, bir yanda yavaş yavaş insanları sokağa çeken Fransız ekonomisi…

Son 10 yıldır Avrupa’nın içine düştüğü durumun böylesine bir eylemi getireceği belliydi ama sosyal patlamanın bilinmeyenleri de çok.

Kimileri sokak hareketinin başlamasını, AB’deki paylaşımda anlaşamayan sermayedarların bir savaşı olduğunu söylüyor,

Kimileri ise 2008’de başlayan ekonomik sarsıntının tetiklediği, geçici bir hareket olarak görüyor…

Hepsi doğrudur, olabilir…

Ama;

…aklım beni nedense

Fransa, İngiltere, Portekiz, İspanya, Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika gibi Avrupalıların 1492’lerine 1945’lerine götürüyor…

Rönesans hareketleriyle birlikte pusulanın bulunmasına,

Sonra coğrafi keşiflerin başlayıp da Avrupalıların ‘yeni dünyalar’ keşfetmesine

Keşfettikten sonra o ‘yeni dünyanın nimetleri’ni sonuna kadar kullanmasına…

Kullanırken yerel halkın nasıl yok edildiğine, dillerinin kültürlerinin nasıl ellerinden alındığına götürüyor…

Örneğin hala Kongo’da -Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu UNICEF'e göre- madenlerde çalışan 4 yaşındaki bir çocuğa bile rastlamak mümkünken,

Avrupa’nın bugün içinde bulunduğu durumun tarihsel kodlarını görmeden geçebilir miyiz?

En azından vicdan buna “Hayır” der…