KURBANIN TEMEL AMACI TAKVA VE YOKSULU KOLLAMAKTIR

İsmail ÖZCAN 12 Eyl 2016

İsmail ÖZCAN
Tüm Yazıları
İçinde bulunduğumuz 2016 yılı, miladi 624 yılında Müslümanlara ilahi bir armağan olarak verilmiş olan Ramazan ve Kurban bayramlarının 1392 yıldönümleridir.

İçinde bulunduğumuz 2016 yılı, miladi 624 yılında Müslümanlara ilahi bir armağan olarak verilmiş olan Ramazan ve Kurban bayramlarının 1392 yıldönümleridir. Tam 14 yüzyıldan bu yana fasılasız kutlanmakta olan bu iki bayram sadece Müslümanların değil, tüm insanlık âleminin en büyük ve en derin kökleri olan iki bayramı olma özelliğine sahiptir.

Hemen her dini bayramın barışçı, toplumsal yardımlaşmayı özendirici yönü vardır. Fakat Müslümanların bu iki bayramı kadar barışı, kardeşliği, yardımlaşmayı öne çıkaran; önemseyen; bayramın olmazsa olmazı kabul eden başka bayram yoktur. Müslümanların bayram gelenekleri her çağda iyiliklere, güzelliklere, acıların dindirilmesine, toplumsal sevince vesile olmuştur.

İslam, ruhaniliğin ve cismaniliğin dengelendiği bir dindir. Ahiret âlemine yönelik iş ve davranışların yanında dünyevi (seküler) eylemler de ihmal edilmemiştir. Kurbanın bir amacı Allah’a kulluk, O’na bağlılık, buyruklarına sadakat ve bu yolda fedakârlık (Kuran, Hac Suresi: 37) ise; diğer amacı, yoksulları et gibi zengin ama pahalı bir besin kaynağından yararlandırmaktır (Hac Suresi: 26). Gerçekten gerek Türkiye’de gerekse diğer Müslüman ülkelerde sadece Kurban Bayramı’nda et yeme imkânına kavuşan milyonlar vardır. Ayrıca birçok hayır kurumu (Kızılay, Darülaceze, huzur evleri, bazı vakıflar ve yurtlar) yıllık et ihtiyacının tamamını bayram dolayısıyla bağışlanan kurbanlarla karşılamaktadır.

Kurban ayrıca konjonktürel de olsa ciddi bir ekonomik canlılığa sebep olan bir ibadettir. Bütün Müslüman ülkelerde ve elbette bizim ülkemizde milyonluk rakamlarla ifade edilen kurbanlık hayvan yetiştirilmesine, çok büyük bir alışverişe, yüksek miktarlarda para sirkülâsyonuna, böylece ciddi bir ekonomik canlılığa sebep olmaktadır. Bu canlılığın bir sonucu olarak toplumsal yardım ve iyilik için oluşturulmuş birçok vakıf ve kurum, bağışlanan et ve kurbanlarla hatırı sayılır bir finansman sağlamaktadır. Kurbanın etlerinin dışında derileri ve sakatatları da yine birçok vakıf ve kurumun en güvenli mali kaynağını oluşturmaktadır.

Kurban her şeyden önce bir ibadettir; dinde “takva” olarak adlandırılan Allah’a gönülden bağlılığın bir ifadesidir. Çünkü Kur’an’da “Kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Sizden Ona ulaşacak olan sadece takvanızdır.” (Hac suresi: 37) buyrulmaktadır. Ama bu ibadetin yoksulları, dar gelirlileri kollama hedefi asla göz ardı edilemez.

Etin insanın beslenmesindeki önemi bilim ve tıp bilimi ilerledikçe daha iyi anlaşılmaktadır. İnsan vücudunun sağlıklı, dayanıklı ve enerjik olabilmek için en çok ihtiyaç duyduğu madde proteindir. En zengin protein kaynaklarından biri de ettir. Gerekli protein ihtiyacını karşılayabilen insanların daha akıllı, daha dinamik ve çalışkan, daha başarılı oldukları da bilimsel realitedir. İnsan tabiatına en uygun bir din olan Müslümanlık, sağlıklı ve dengeli beslenmenin bir aracı olarak ete verilmesi gereken önemi de ihmal etmemiştir.

Konumuz olan kurbana bazı kimselerce yöneltilen “Gereğinden fazla hayvanın kesilmesine ve hayvanlara yönelik bir zulme sebep oluyor” şeklindeki eleştiri de tutarlı değildir. Bayram günleri kesilen hayvan sayısında ciddi bir artış olduğu doğrudur. Fakat bu fazlalık, bayramdan sonraki haftalarda ve aylarda ete olan talebin azalması sayesinde dengelenmektedir. Ayrıca yukarıda değindiğimiz üzere birçok vakıf ve hayır kurumu, haftalık aylık değil, yıllık et ihtiyacını bağışlanan kurban ve etleriyle karşılamaktadır. Ayrıca ibadet maksadıyla da olsa dört günlük bayram süresinde çok sayıda hayvan kesmek medeni olmayan bir davranış, insanlara özgü bir zalimlik ise, bu anlamda dünyanın en zalim ülkeleri başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere zengin gayrimüslim ülkelerdir. Çünkü sözü edilen bu ülkelerde kişi başına düşen yıllık et tüketimi, kurban ibadetine rağmen Müslüman ülkelerle mukayese edilemeyecek kadar yüksek oranlardadır. Sözgelişi son istatistiklere göre Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına düşen yıllık kırmızı et tüketimi (60 kg), bir Türk vatandaşının yıllık kırmızı et tüketiminin (15 kg) dört katıdır. Daha yoksul, daha az gelişmiş Müslüman ülkelerle kıyaslandığında bu fark çok daha artmaktadır. Bu demektir ki, zengin gayrimüslim ülkelerde kırmızı et üretimi için Müslüman ülkelerin en az dört katı evcil hayvan kesilmektedir.

Ünlü şair ve yazarımız Ahmet Haşim, 1930’lu yılların başlarında bugün dünyanın belli başlı zengin ülkelerinden biri olan Fransa’nın başkenti Paris’te tedavi maksadıyla birkaç ay ikamet etmiştir. Bu sırada bütün Paris lokantalarında arzu etmesine rağmen et yemekleri yemekten başka bir seçeneğe sahip olamamıştır. Avrupa’nın bu et düşkünlüğü üzerine şu yorumu yapar:

“Bütün istilacı Avrupa halkı bana, masum sebze yiyici milletlere musallat olmuş kanlı ve uzun dişli bir canavar sürüsü şeklinde görünmeye başladı. Sömürge siyasetini et aramak hırsıyla izah etmeye başlıyordum. Fakat şunu da itiraf ediyorum ki bütün faydalı hayat hırslarının yönlendiricisi ettir. Ağır hareketli sebze yiyiciler, etle beslenmeye alışıncaya kadar pençeli hayvanların aciz bir avı olmaya mahkûmdur...”  (Ahmet Haşim, Bize Göre, Devlet Kitapları, İst. 1979).

Yüzyıllardır pratikte birçok sorunla boğuşmakta olan İslam, görüldüğü gibi beslenme de dâhil her alanda insanlığın iyiliği, güzelliği, saadeti, huzuru için eşsiz bir teoriye sahiptir. Not: Bütün YeniBirlik Gazetesi okuyucularının Kurban Bayramlarını tebrik eder, sağlık ve esenlikler dilerim.