KUTSAL İNEKLER EŞLİĞİNDE ÖZGÜRLÜK

Yaşar İÇEN 24 Ara 2018

Yaşar İÇEN
Tüm Yazıları
Çocukluğumu hatırlıyorum... Her yaz tatili gelen "Alamancılarımız" vardı. Komşu, tanıdık, arkadaş, akraba... 

Sonra sırasıyla İsveç, Hollanda, Belçika, Fransa, Amerika ve daha nice ülkeler katıldı gurbetçiler listemize.  


Çocuk zihnimizin idolleriydi gurbetçilerimiz. Getirdikleri çikolata, şekerleme ve kahveye “kutsal inek” muamelesi yapıp yemeğe kıyamaz sadece bakıp bakıp koklardık desem abartmış olur muyum, bilmiyorum.
Her yaz ikram edilen “kutsal inekler” eşliğinde Avrupa hakkında anlatılan masal tadındaki tasvirleri gıpta ederek dinlerdik gurbetçilerimizden. 

Onlar anlatırken bizde dinlerken öyle bir ortam oluşurdu ki dersiniz her şeyin sihirli olduğu yeni bir gezegen keşfedilmiş ve onun lansmanı yapılıyor.

“Özgürlük” kavramını özet olarak çıkarırdık dinlediklerimizden. Herkes ve her şey özgür! Ne yani hiç kural yok mu, şimdi Avrupa’da? Kural yoksa düzen nasıl korunuyor? Özgürlük ve kurallar neden çakışmıyor? Orada kimse yalan söylemiyor mu? Yalan söylemeyince annesinden dayak yemiyorlar mı? Allah Allah bu nasıl bir mucize?

Halbuki o zaman anlamadığımız şu vardı; özgürlüklerin tek koruyucusu saygılı ve kuralcı olmaktır!
Özgürlük; Deli Dumrul misali her yerde canımızın istediğini yapmak ve konuşmak değil! 
Özgürlük; canımızın istediğini kendimize ve çevremize zarar vermeden, yasaların belirlediği çerçevede yaşamaktır!

“Hayatı güzel kılan özgürlükler değil, saygının ve sevginin tüm zerremize yerleşmesidir...”

Gurbetçiler abartılar eşliğinde nispet yaparcasına anlatırken “Allah’ına kurban olduğum Avrupa’sı ne modern ne temiz ne muhteşem ne öyle ne böyle ne şöyle yeriymiş” deyip bir an önce o ülkelere kapağı atmak için can atardık... Hele genç kızlar! Hepsi kuğu misali süzülür, arı misali hamarat olur, melek misali en sevimli hallere bürünürdü ki gurbetçi anneleri onları beğenip de oğullarına alsın diye.
Fakat zamanla durumun hiç de öyle olmadığını ve çok daha fazlasını iyi anladık! 

Avrupa’ da yasal ve hukuki işleyişin hiçbir marifeti veya mucizevi durumu yok aslında. 
“Bana göre Avrupa’nın tek doğru işleyişi çekirdekten verilen sosyal yaşam kurallarının, yasal hakların, hukuki çerçevenin ve elbette saygının olmazsa olmaz olduğunun ülkelerin temel kuralları olarak öğretilmesi!!”
Başka da bir marifeti yok Avrupa’nın vesselam...

Türkiye’nin en büyük sorunu da bu durumun tam tersinin vuku bulması!
“Yasalar ve vatandaşlık hakları kitabi yazılımda mükemmel lakin toplumsal işleyişte ve bireysel boyutta içler acısı...”

Yasalar diyor ki;
*yayaya yol vermelisin, biz aracı yayanın tam üstüne sürüyoruz,
*komşunun haklarını gözetmelisin, biz komşunun tepesine çöpleri boşaltıyoruz,
*kız çocuklarını okutmak zorundasın, biz on dört yaşında düğün dernekle kız çocuklarımızı evlendiriyoruz,
*bireylerin haklarına ve özgürlüklerine saygı duymalısın, biz ise saygıyı sadece bize gelişi olan dönüşü olmayan tek yön yol olarak anlıyoruz. Saygı ve özgürlük sadece bana olmalı,
*hayvanlara eziyet edemezsin, biz hayvanlara sadistçe davranışlarda her geçen gün bir çığır açıyoruz...
Eğitimsiz haliyet-i ahvallerimize dair daha ne demeliyim, bilmiyorum. 

Kanunlarımızın sayfaları ile toplumumuzun vicdanı akla kara gibi birbirinden o kadar uzak ki! 
Dünyayı alt edecek mükemmellikte yasal işleyişi sen tut kanun sayfalarına mahkum et sonra vatandaş her şeyden bihaber ağzı bir karış açık Avrupa hayranlığı yapsın!

Daha çekirdekten bireyler eğitime tabi tutulmalı! Toplumun ve ülkenin olmazsa olmazı kurallar genlere yerleşmeli!  

Bu konuda almamız gereken uzun bir yol var. Haydi bismillah deyip şimdi tohumları ekmeye başlayalım desek on beş yirmi yıl sonra meyvelerini hasat edebiliriz.

Kitaplara yazıp çizmek en kolayı. Önemli ve kesinlikle olması gereken kitaplarda yazılanları insanların genlerine empoze edebilmek...