"LES SANS CULOTTES" VE "LES GİLETS JAUNES"

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Başlıkta Fransızca yazınca şaşırmayın sakın. İlki "donsuzlar" demek, ikincisi de "sarı yelekler". Nereye gelmek istediğimi anladınız.

Fransa’da başlayıp Avrupa’ya en son da İsrail’e yayılan protesto eylemlerinden bahsediyorum. Bu işin aslında ne var? Sahnenin perde arkasında neler oluyor? Komplo teorileri ne derece doğru? Olayların ekonomik açıklaması var mı? İlk önce “donsuzlardan” başlayalım: 

Les sans culottes: Fransız ihtilaline katılan çoğunluğu serfler ve işçilerden oluşan toplumsal gruplara verilen addır. Türkçede karşılığı “donsuzlar” olarak çevrilebilir. Zaman içinde ihtilale katılan bütün halk kesimleri bu adla anılır olmuştu. “Donsuzlar” ifadesi iki farklı yoruma tabi tutulmuştur: Bazılarına göre bu insanların genellikle düzgün pantolon alacak durumda bile olmamaları sebebiyle bu isim kullanılmışsa da, başka bir görüşe göre de ihtilalcilerin “culotte” adı verilen zamanın soylu modası tayt benzeri pantolonları giymeyi devrimci güdülerle reddetmeleri nedeniyle bu adla anılmışlardır.

Les gilets jaunes: Türkçeye güncel medya sütunlarında Sarı Yelekler olarak çevrilmektedir. Fransa’nın sempatik (!) Cumhurbaşkanı Mösyö Macron’un kabuslarına giren, demokrasi – insan hakları – özgürlük gibi kavramları Fransız muhayyilesinden silen protesto eylemlerini en önemli öznesi “sarı yelek” giyen eylemcilerdir.

Neden Sarı Yelek?

Sarı yelek temelde iki kesimi temsil ediyor: Asgari ücretle çalışan işçi sınıfı ve bisiklete binenler. Eylemlerin çıkış noktası olan ve 2019 yılı bütçesine eklenen benzin ve mazota konan ek vergiler sebebiyle eylemciler araba kullanan vatandaşların bisiklet kullanmaya mahkum edildiğini göstermek için bisiklet sürücülerinin giydiği sarı yeleklerden giymeye başlamışlardır. Zamanla “sarı yelek” ifadesi bu halk hareketinin simgesi olmuştur.

1789’la 2018 Arasında Benzerlikler ve Farklar

Bugünkü eylemlerle Fransız İhtilali sırasındaki olaylar arasında benzerlikler ve farklar bulunmaktadır. Önce benzerlikler: İhtilal öncesinde kral yönetimi şehirli orta sınıfları ve fakirleri yönetim dışı tutup ağır vergilerle ezmekte ve aristokratlar ile kiliseyi korumaktaydı. Bugünkü Fransa hükümeti de, tıpkı ihtilal öncesi kral yönetiminin yaptığı gibi, gariban vatandaşın sırtına vergi yükünü bindirirken büyük şirketlere vergi indirimi yapmayı da hedeflemektedir. Ayrıca serveti 1 milyon 300 bin Avro üzerinde olan vatandaşlardan alınan servet vergisini de indirmeyi planlamaktadır. Yani aslında “donsuzların” ortaya çıktığı şartlar ile “sarı yeleklerin” ortaya çıktığı şartlar benzerlik içermektedir. Her ikisinde alım gücü düşüklüğü, daha önce sahip olunan tüketim alışkanlıklarını artık devam ettirememe gibi iktisadi sıkıntıların bir araya getirdiği heterojen bir kitle bulunmaktadır. Yönetimin tarzı da benzemektedir. Despot ve servet sahiplerinin koruyucusu Kral 16’ıncı Louis ile Fransa’nın genç ve dinamik (!) Cumhurbaşkanı Macron benzeri konumdadırlar. Her iki dönemde de devlet bütçe açığını halka yüklediği vergilerle karşılarken, zenginleri ve büyük tekelci firmaları himayesine almaktadır. Yani fakirden alıp zengine vermektedir.     

Farklar:

Fransız İhtilali’nin bir liderliği vardı: Danton, Robespierre ve benzeri gibi. Sarı Yeleklerin bir lider kadrosu yoktur. Fransız İhtilali Amerika’da İngiltere’ye karşı alınan ağır yenilgi sonrasında gerçekleşmiştir. Fransa’da bugün benzeri bir durum yoktur. Fransız İhtilali öncesinde halkın yönetime katılımı yoktur. Bugün ise, Fransa temsili demokrasinin ileri örneklerinden biri kabul edilmektedir. Fransız İhtilali öncesinde Fransa’da yoksulluk geniş halk yığınlarında görülen ortak özelliklerden biri iken, bugünkü Fransa’da fakirlik yoktur, ama eskisine nazaran göreli olarak satın alma güçleri düşmüş yığınlar vardır.

Olayların Yayılması

Fransa’da olaylar başladıktan sonra benzeri bir biçimde Belçika’da ve Hollanda’da da sarı yelekliler meydanlara çıktı. En son İsrail’de de sarı yelekliler eylemi başlamıştı. Bununla ilintili olarak, Tunus’ta da, kendini “kırmızı yelekliler” olan tanıtan bir grup eylemci çıkmıştır. Bu grupların hepsinin ortak özelliği mevcut sistemden (veya sistemsizlikten) şikayetçi, işsizlikten ve sosyal güvencesizlikten mustarip, mültecilere tepkili kitleler olmalarıdır. Yine, bu olayların zorunlu olarak başka bir ortak tarafı da, mevcut siyasi sistemlerin tepkili kitleleri temsil edecek siyasi aktörler üretememesidir. Yani, varlığının temelini farklı çıkar gruplarının temsili olarak tanımlayan bir sistem çalışamamakta, bu öfkeli kitleleri temsil edecek parti ve liderleri üretememektedir. Kısaca sistem iflas etmiştir.      

Komplo Teorileri

Tabii ki, bu tür olayların arkasında hemen “gizli güçler”, “karanlık konseyler” ve benzeri hayal mahsulü kişi ve kurumların faaliyetlerini ararlar. Ya da, daha inanılır bir şekilde, ABD ve Rusya gibi küresel güçler bu olaylardan sorumlu tutulur. Özellikle bizim ülkemizde bu yaklaşım çok yaygındır. Birçok milliyetçi ve muhafazakâr muharrir ve yine Aydınlık camiası içindeki bir kısım aydın komplo teorilerine çok meraklıdır. Dünyada olup biten her şeyin arkasında İngiltere – ABD – İsrail istihbaratlarının parmağı olduğunu savunurlar. Bu meselede de öyle oldu. Birçok kişi, sarı yeleklilerin arkasında CIA’in bulunduğundan bahsediyor. Gerekçe olarak da Avrupa Ordusu projesi ve İran’la iş birliği çalışmaları gösteriliyor. İtiraf edeyim olaylar ilk başladığında benim de aklıma bu gelmedi değil. Ne de olsa ben de bu toprağın çocuğuyum. Öte yandan, memleketimizde başta Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli olmak üzere siyasiler ikinci bir Gezi Vakası’ndan dem vurarak sert demeçler verdiler. Bunun sebebi medyada kopartılan gürültü ve bilgi kirliliğidir. Güya Türkiye’de sarı yeleklilerin arkasında olan bazı “karanlık güçler” iç ayaklanma çıkarmak istemekteymiş, ikinci bir Gezi ve hata ikinci bir 15 Temmuz kapıdaymış. Sosyal medyaya baktığınızda her önüne gelenin ayaklanmadan girip iç savaştan çıktığını görüyorsunuz. Bunun üzerine bazı muhalefet taraftarı medya mensupları da “Niye halk bizde de böyle tepki vermiyor!” deyince, siyasiler de böyle sert demeçler verebiliyor. Bunların hepsi komplo teorisidir. Gezi Vakası çok farklı bir sürece tekabül etmektedir. İktisadi ve sosyolojik açıdan hiçbir benzerlik yoktur. Şu anda Türkiye’de bu sarı yeleklerin eylem yapmaları muhaldir. Türk toplumunun önceliği – hala daha- güvenlik merkezlidir, iktisadi değil.  ABD’ye gelince, ABD kendisi NATO’yu dağıtmaya çalışıyor. Bin bir emek ve çabayla kendisinin kurduğu küresel sistemi adım adım dağıtıyor. AB ordu kursa, tam da ABD’nin şimdiki yönetiminin istediğini yapar. Bence ABD bu işin arkasında değildir. Ancak, bu olayları kullanarak Fransa hükümetini zayıflatmak ve kendi yörüngesine çekmek istemektedir, o ayrı mesele.

Pekiyi Neden?

Tek kelimeyle cevap verirsem: Küreselleşme, derim. Milli devletlerin politika güçlerinin zayıflaması, neo-liberal politikalar ve sosyal devletin ortadan kalkması dünyanın genelinde huzursuz kitlelerin ortak problemidir. Tabii ki her ülkenin kendine özgü sebepler de bulunmaktadır. Bunları ve dünyanın nereye gittiğini Cuma’ya bırakalım.