"MİLLİYETÇİ CEPHE"YE GİDİŞ Mİ, ÖZGÜRLÜKÇÜ POLİTİKALARA YÖNELİŞ Mİ?

Faruk AKTAŞ 01 Eki 2019

Faruk AKTAŞ
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine henüz dört yıl olmasına karşın konu, iç politikanın en sıcak gündem maddelerinden biri olmaya devam ediyor.

Konu sürekli gündemde olunca gerek iktidar gerekse de muhalefet kanadından herhangi bir talep olmamasına karşın erken seçim tartışmaların önemli başlıklarından biri haline geliyor.

31 Mart’taki yerel seçimler ve devamındaki İstanbul seçimlerinden yara alarak çıkan AK Parti, toparlanma sürecinde.

Dış politikada ABD ve Avrupa’nın sert müdahalelerinin kısmen durdurulmasının ardından ekonomide de kısmi düzelme emareleri görülüyor.

Süreç bu şekilde devam eder ve iktidar biriken sorunların çözümüne yönelik ciddi adımlar atarsa bir rahatlama sürecine girebiliriz.

Böyle bir süreç, erken seçim beklentilerini de Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarını da öteler.

Aksi halde bu cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarıyla birlikte kendimizi bir erken seçim gündeminin içinde bulmamız da mümkün.

Yeni bir erken seçim süreci birikmiş sorunların çözümünü güçleştireceği gibi seçim yorgunu ülkeyi daha da yorup gerilimi yeniden tırmandırabilir.

Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarından çıkıp iç ve dış politikada biriken sorunların çözümüne odaklanması çok daha önemlidir.

Batının, özellikle de ABD’nin Türkiye’nin iç politikalarına müdahaleleri hep oldu.

Darbelerin tümü bu müdahaleler bir sonucu.

Eski müdahalelerin çoğu istihbarat örgütleri eliyle ve daha çok gizli kapaklı yürütülüyordu.

Ancak ilk kez özellikle 2012-2013’ten bu yana bu müdahaleler bu kadar aleni, bu kadar agresif ve bu kadar yoğunluklu hale geldi.

ABD ve Batı dünyası ne pahasına olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan’ı ve AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırmaya çalışıyor.

Erdoğan ve AK Parti, halkın gücüyle bu güne kadar darbe girişimi dâhil sayısız müdahaleyi geri püskürtmeyi başardı.

Yerel seçimlerin ardından bu müdahalelerde bir durulma görünüyor olmasına karşın olası bir erken seçim ya da vaktinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi bu girişimlerin yeniden yoğunlaşacağına kuşku yok.

Bugün yoğunca tartışılan ittifakların geleceği konusunun da bu müdahale girişimleri doğrultusunda şekilleneceğini düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı ile bu müdahale girişimlerine karşı bir set örmeye çalıştı. Bunda kısmen de olsa başarılı da olundu ancak özellikle son yerel seçimler sonucunda bu setin delinebilme hatta yıkılabilme olasılığı da belirdi.

Bu nedenledir ki, muhalefet cephesinde bu olasılığın hangi formülle gerçekleşebileceğine dair yoğun bir tartışma söz konusu.

İçerde, Millet İttifakı nasıl şekillenmeli, hangi politikalara öncelik verilmeli, Erdoğan’ın karşısında kim aday olmalı tartışmaları süregiderken dışarda da bunlara dair yoğunca senaryonun üretilip iç muhalefetin bu senaryolar doğrultusunda şekillendirilmeye çalışıldığına, çalışılacağına, Türkiye’de Erdoğan ve AK Parti döneminin kapattırılmasına kadar bu konudaki çabaların devam edeceğini düşünmek yanlış olmaz.

“İttifak Senaryolarında Derin Hesaplar” başlıklı bir önceki yazıda “AK Parti ve MHP’ye eklemlenmiş İYİ Parti’nin karşısında CHP, Saadet Partisi ve HDP ile Gül ve Babacan liderliğinde kurulacak yeni bir partinin ittifakından oluşan Millet İttifakı’nın oluşturulmaya çalışıldığına” dair öngörümü dile getirmiştim.

Bu yöndeki kanaatimi koruyorum ve hali hazırda önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerine bu eksende gidilmesinin hesaplandığını düşünüyorum.

Kaba bir hesap üzerinden bu senaryonun Cumhur İttifakı lehine olduğu varsayılabilir ancak ben aynı kanıda değilim.

İYİ Parti’nin oylarının fire vermeksizin dahi Cumhur İttifakı’na dâhil edilmesinin varsayılması halinde bile sert bir milliyetçi cephe görüntüsünün AK Parti’nin oylarında ciddi bir kayba yol açacaktır.

Bu durum, Gül-Babacan liderliğindeki partinin AK Parti’den koparacağı oy oranını birkaç katına çıkaracaktır.

Dolayısıyla AK Parti’nin bu senaryolar karşısında milliyetçi cepheyi güçlendirmek yerine yenilikçi, değişimci ve özgürlükçü politikalara yönelmesinin hem reel politik açısından hem de ülkenin geleceği açısından çok daha yararlı olacağı kanısındayım.