Vakıf Katılım web

MODA SAHNESİ

Yonca ORTAN 13 Eyl 2020

Yonca ORTAN
Tüm Yazıları
1800'lü yıllarda podyumların gerçek sahibi Paris'ti. Kaldı ki Paris'in günümüzde de moda dünyası üzerinde belirleyici bir rolü var. Bununla birlikte özellikle birinci ve ikinci dünya savaşlarıyla tahrip olan Avrupa ülkeleri ve tabii ki Paris, 1900'lü yıllarda modadaki etkin konumunu istemeden de olsa kaybetmeye başladı.

Moda sahnesi yani defile, bir moda tasarımcısı tarafından Moda Haftası boyunca yaklaşmakta olan giysi ve / veya aksesuar serisini sergilemek için düzenlenen bir etkinliktir. Moda her mevsimde ilkbahar, özellikle İlkbahar / Yaz ve Sonbahar / Kış mevsimini gösterir.

 Defileler, günümüzde sıkça duyduğumuz görsel ve yazılı basının çokça ilgi gösterdiği görsel etkinliklerdir.

Günümüzde defileler, özellikle tekstil ve hazır giyim sektöründe yapılmaktadır. Modacılar ve giyim firmaları koleksiyonlarını, markalarını tanıtmak veya sezon ürünlerini firmalara göstererek satış yapmak amacıyla sıkça defile düzenlemektedir.

 1800’lü yıllarda podyumların gerçek sahibi Paris’ti. Kaldı ki Paris’in günümüzde de moda dünyası üzerinde belirleyici bir rolü var. Bununla birlikte özellikle birinci ve ikinci dünya savaşlarıyla tahrip olan Avrupa ülkeleri ve tabii ki Paris, 1900’lü yıllarda modadaki etkin konumunu istemeden de olsa kaybetmeye başladı. İşte New York’un moda basamaklarında yavaş yavaş yükselmesi de bu yıllara rastlar. Şimdi bakalım günümüzde en az kıyafetler kadar ilgi çekici konseptleriyle farklı lokasyonlarda yapılan ve büyük ses getiren defileler, zaman içinde nasıl bir evrim geçirmiş?

 İlk Defile

Amerika’da 1903 yılında yapılan ilk moda defilesi, o zamanın ünlü mağazası Ehrich Brothers tarafından gerçekleştirilse de tarihe aynı yıl yapılan bir başka defile geçti. Şehirdeki en güzel 12 kadının Paris modasını podyumda sergilemek üzere çağrıldığı defile ise o zamanki haber başlıklarına göre, kadınların podyum sıralaması nedeniyle birbirine girmesi üzerine büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı.

 1. Dünya Savaşı’nın ufukta belirmesiyle, dünyanın en önemli moda merkezi olan Paris’in etkisini yavaş yavaş kaybedeceğini fark eden ilk isim Vogue editörü Edna Woolman olur. New York’ta yaşayan tasarımcıları cesaretlendirmek için Fashion Fête adında bir moda festivali düzenleyen Woolman’ın bu hamlesi, tabii ki bu durumu kendilerine bir tehdit olarak gören Fransız moda evlerinin hoşuna gitmez. Arayı yumuşatmak için festival bir sonraki yıl Paris’e taşınır ve böylece Fransız tasarımcıları merkeze alan “The Paris Fashion Fête: Betty’s Trousseau” ortaya çıkar.

 Moda yazarı Eleanor Lambert’in Amerikan tasarımcıları vitrine çıkarmak üzere devletten de destek alarak düzenlediği ilk defilenin ardından, New York Moda Haftası bir gelenek haline gelir ve o yıldan itibaren düzenlenmeye başlanır.

 Siyahi Mankenlerin Çıkışı

 Kwame Brathwaite ve kardeşi Elombe Brath, gittikleri bir güzellik yarışmasında, modellerin tümünün saçlarının zamanın güzellik standartlarına uygun olarak dümdüz olduğunu fark ederler ve bunun üzerine Natural’62 adında bir defile düzenlemeye karar verirler. Orijinal Afrika saç biçimini ve modasını öne çıkaran bu defile serisi, aynı zamanda ‘Siyah güzeldir’ mottosunun ve Grandessa Modelleri adı verilen kadınların ünlenmesine neden olur ve siyahi mankenlerin podyumda yükselmesini sağlar.

 Defile Şov

 Aralık ayının ortasında, Long Island City’deki eski bir sakız fabrikasında defile düzenleme ve Manhattan’ın sanat ve moda elitlerini otobüslere bindirerek götürme fikri Comme des Garçons’un kreatif direktörü Rei Kawakubo’dan çıkar. Böylelikle defile konseptinin değişerek şova dönüşmesinin ilk tohumları da atılmış olur.

Mark Jacobs’un 1992 yılında muhalif gençliğin giyim tarzını modaya uyarlaması (ipek kumaş üzerine baskılı tişörtler) zamanında tepki çekerek, Jacobs’un kovulmasına sebep olsa da Marc Jacobs için bugün bile 1992 yılındaki bu koleksiyonun yeri ayrı.

 Geri dönüşümü güç malzemelerin kullanıldığı kıyafetler günümüzde özellikle Urban Outfitters gibi markalarda revaçta. Fakat yıllar önce bunu keşfeden isim, çöp kutularında bulduğu kumaşlar ve anneannesinin kullanmadığı eskilerle kendine has bir moda oluşturan Miguel Adrover oldu. Adrover’ın New York’taki ilk defilesinde zımparalanmış ve çayla boyanmış kıyafetler dışında lüksü podyumda temsil eden tek şey, mini eteğe dönüştürülmüş bir Louis Vuitton çantaydı.

 Cinsiyetsiz Defilelere Doğru

 Podyumda bir defileden beklenmeyecek şekilde etnik kimlikleri karışık, cinsiyeti tam olarak belli olmayan modeller ve tasarımlarla ortaya çıkan ilk isim ise 2006 yılında kurduğu sokak giyim markası Hood by Air ile Shayne Oliver oldu.

 Sonuçta defileler koreograf, manken, firma veya modacıdan oluşan uzman bir ekiple uzun uğraşlar sonucu gerçekleşmektedir. Defileler görsel bir sunum olduğundan, sunulduğu alanda her zaman izleyenlerin ilgisini çekmektedir. Kalabalık gruplara hitap eden defile, tanıtım açısından çok etkili bir unsur olmaktadır.

Yılın moda eğilimlerini, tekstilde sezon ürünlerini ve trendlerini tanıtmak açısından önemli olan defileler, bir bakıma modaya yön veren görsel şölenlerdir.