MUHSİN YAZICIOĞLU'NU FETÖ NASIL ÖLDÜRDÜ?

Ekin GÜN 26 Mar 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Muhsin Yazıcıoğlu toplumun her kesimi tarafından çok sevilen bir insandı. Görüşü ne olursa olsun tüm insanlar tarafından saygı duyulan ve sözleri dikkate alınan bir isimdi.

Dün Muhsin Yazıcıoğlu’nun 8. ölüm yıldönümüydü.

15 Temmuz’dan sonra artık eminiz ki Muhsin Yazıcıoğlu bir kazaya kurban gitmedi, bir cinayete kurban gitti!

Bu cinayeti de terör örgütü FETÖ tertipledi.

Deliller açık ve net.

Muhsin Yazıcıoğlu toplumun her kesimi tarafından çok sevilen bir insandı.

Görüşü ne olursa olsun tüm insanlar tarafından saygı duyulan ve sözleri dikkate alınan bir isimdi.

Yazıcıoğlu öldürüldüğü hafta Hrant Dink’in ailesiyle görüşecekti.

Ne tesadüf değil mi?

Hrant Dink’i de FETÖ’nün öldürdüğünü ve cinayetin delillerini nasıl örtbas ettiklerini biliyoruz.

Muhsin Yazıcıoğlu muhtemelen Dink’in ailesiyle görüşecek ve bu konuda bilgilendirme yapacaktı ama görüşme gerçekleşmeden FETÖ Yazıcıoğlu’nu öldürdü.

Cinayetle ilgili yapılan incelemelerde helikopterin düşmediğine, sert bir iniş yaptığına şahit olabiliyoruz.

Zaten bakıldığında helikopterin bir çakılma gibi durumunun söz konusu olmadığını ve helikopterin gövdesinin büyük bir bölümünün parçalanmadığını görebiliyoruz.

Yazıcıoğlu’nun helikopteri düştükten üç gün sonra helikopterin içerisinden radar altimetresi sökülüp çalınıyor.

Bunu çalan kişiler dönem zarfında Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından oluşturulan 3 kişilik bir kaza kırım ekibi.

Şimdi sıkı durun… Bu kaza kırım ekibini 7 yıl sonra 15 Temmuz Darbesi’nde görüyoruz.

15 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmeye giden ekibin içinde FETÖ’cü Pilot Yarbay Davut Uçum ve Astsubay Aydın Özsıcak vardı.

FETÖ’cü Uçum ve Özsıcak Yazıcıoğlu’nun helikopterinin içinden o radar cihazını çalan kişiler.

Bu cihazları çalan kişiler Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Savcılığı tarafından yakalandı ve 7 ay içerde yattılar.

Lakin bu FETÖ’cü hırsızlarla ilgili bir iddianame hazırlanmadı.

Hazırlanmadığı gibi de serbest bırakıldılar ve 8 sene sonra tıpkı Yazıcıoğlu’nu öldürdükleri gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öldürmek için 15 Temmuz günü karşımıza çıktılar.

Şimdi bu iki FETÖ’cü isim 15 Temmuz’dan sonra tutuklanarak cezaevine konuldu.

Ama FETÖ’nün nasıl bir cinayet şebekesi olduğunu anlamak açısından tüm bu bağlantılar önemli.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun cinayetini tezgâhlayan ve delilleri karartmak için helikopterden cihazları çalan Fetullahçı Terör Örgütü’ydü.

Dönem zarfında bu cinayet olayı da FETÖ’cü hâkimler ve savcılar tarafından kapatıldığı için 15 Temmuz’dan sonra geçmişte yaşadığımız tüm hadiseleri daha net bir şekilde görebiliyoruz.

Peki Muhsin Yazıcıoğlu öldürüldükten üç gün sonra FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ne demişti, ona bir bakalım: “Onca kin ve garez yüklü insanın her gün daha farklı bir komplo kurduğu bir dönemde, şayet gönül erleri, liyâkat peşinde koşuyorlarsa ve davaya ehil insanlar olmak için çırpınıyorlarsa, o ölçüde menfi neticelere istihkaktan uzak durmuş sayılırlar. Aksi halde, ne kadar liyâkat kaybına uğruyorlarsa, o nispette de derdest edilip bir kenara itilme istihkakıyla karşı karşıya kalmış olurlar. Aldansanız bile kimseyi aldatmayın. Çünkü aldatma günahtır. Aldanırsanız böyle kurban gidersiniz. Bir Perşembe akşamı vefat edersiniz, bir Cuma günü cenazenize ulaşırlar.”

Her şey gayet açık!

Hrant Dink’i de öldüren, Muhsin Yazıcıoğlu’nu da öldüren FETÖ.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu öldüren ve delilleri karartan kişiler de sekiz sene sonra FETÖ’nün darbe girişiminde karşımıza çıkıyor.

FETÖ’nün gerçekleştirmiş olduğu tüm cinayetleri, tüm kumpasları ve tüm tezgâhları unutmamalı, unutturmamalıyız.

İşte zaten bu nedenle 16 Nisan sadece sıradan bir referandum değil, aynı zamanda FETÖ’yle ve diğer tüm terör örgütleriyle hesaplaşacağımız bir referandum olacak.

Sandıktan EVET çıkarsa FETÖ’yü bu ülkenin iliklerinden kazımak için elimizde bir fırsat olacak.

Belki de bu fırsat yüz yılda bir gelir.

İşte biz de tam bunun arifesindeyiz.

***

Biz Kemal Kılıçdaroğlu’na “yalancı” derdik, onun yazar tayfasının da ondan geri kalır bir tarafı yok.

Bakın Sözcü yazarı Bekir Coşkun ne demiş: “Getirilen tek adamlıkta; başbakan, kabine, sorumlu bakanlar, TBMM'nin denetimi, gensoru falan yok...”

Bu yalanın neresinden tutsam bilemedim.

Bir kere getirilen sistem tek adamlık falan değil. Kendi bütçesini yapamayan, yasamayla ilgili karar verme yetkisi bulunmayan bir kişiye “tek adam” denmez.

İkincisi, kabine yok diyor Coşkun. Kabine de var, bakanlar da var. Hatta işin ehlileri seçilecek olan Cumhurbaşkanı tarafından gelecek ve bu bakanlar şimdi olduğu gibi yasamaya müdahalede bulunamayacaklar, yasamanın vermiş olduğu kararları pratiğe dökecekler. İşin özü bakanlar yasaların ve kararların angaryasını üstlenecek.

Cumhurbaşkanı’ndan tutun da milletvekillerine kadar herkesin bir sorumluluğu var.

Hatta halka karşı var.

Asıl Cumhurbaşkanı’nın mevcut sistemde bir sorumluluğu yok, 550 milletvekili toplansa da Cumhurbaşkanı’nı yargılayamıyor.

Ama yeni sistemde Meclis Cumhurbaşkanını 400 milletvekilinin oyuyla yargılayabilecek.

Şimdi bunları anlatıyoruz da nafile… Aslında gerçeği kendileri de biliyor ama yalan söylemeyi tercih ediyorlar.

Çünkü başka şansları yok, iyi ve güzel olan bir şeyi yalanlarla saptırmanın gayreti içindeler.

Az kaldı, 16 Nisan’da yalanlarınız sandığa gömülecek.

Not: Bundan böyle her Perşembe CRI Türk FM’de saat 17.00’da “Satır Arası” programında Milat gazetesi yazarı Ufuk Coşkun’la birlikte karşınızda olacağız. İlk programımızı Perşembe günü gerçekleştirdik. Eğer olur da İstanbul trafiğinde aracınızı kullanırken bir yandan kulağınızı bize uzatmak isterseniz bekleriz. Frekansımız 89.4…