MUSTAFA ALABORA'NIN KİLİT İLE DÖNÜŞÜ VE KİLİT FİLMİ

Berk MÜHÜRDAROĞLU
Tüm Yazıları
2021 Sonbahar sezonuna sayılı günler kala öyle bir film girdi ki gösterime tek kelimeyle her açıdan nefis bir film.

2021 Sonbahar sezonuna sayılı günler kala öyle bir film girdi ki gösterime tek kelimeyle her açıdan nefis bir film. Özellikle usta oyuncu Mustafa Alabora'nın Oscar’lık performans oyunculuğunu ise saygıyla alkışlıyorum. Ve filmde Türk tiyatro ve sinemasının usta ismi Mustafa Alabora, 27 Ağustos’ta vizyona giren hazırlanan “Kilit” filminde, emekliliğine sayılı günler kalmış, tecrübeli bir cezaevi müdürü rolüyle izleyici karşısına çıkıyor. Sır dolu cinayetlerin yaşandığı polisiye gizem filmi “Kilit”te, duayen oyuncunun hayat verdiği, otuz yılın ardından “baba” lakabını alacak kadar iyi yürekli ve kalender bir adam olan Müdür Baba, ani mahkûm ölümleri karşısındaki sakin ve ihtiyatlı tavrıyla kilidin açılmasında önemli rol oynuyor. Mert Fırat ve Melisa Aslı Pamuk “Kilit”te, Cinayet Büro başkomiseri Erol Haktan ve İstihbarat Teşkilatı görevlisi Selin Korkmaz karakterleriyle başrolü paylaşıyorlar. Filmde aynı zamanda, usta oyuncu Mustafa Alabora ile birlikte Timur Acar, Asuman Dabak, Tuğçe Karabacak, Melik Akkaya, Aykut Taşkın, Gökhan Tevek ile Doğan Keçin rol alıyor.

HAFTANIN KİTABI: HAFIZA POLİSİ

Sizlere yeni bir kitap tanıtmak istiyorum sevgili okurlar. Lütfen kitap okuyunuz. Daha önce film uyarlaması da yapılan Profesör ve Hizmetçi kitabıyla tanınan ödüllü Japon yazar Yoko Ogawa’nın Türkçedeki ikinci kitabı Hafıza Polisi, Uzakdoğu edebiyatından dikkat çekici bir distopik roman… Kafka Kitap’ın edebiyatseverlerle buluşturduğu eser, sakin ancak okurun her an tetikte kalmasını sağlayan ritmiyle, hikâye içinde hikâye anlatıyor. Her şeyin aniden yok olmaya başladığı bir adanın halkı üzerinden, unutanların yitip gitmeye mahkûm olduğu ve ancak hatırlamakta direnenlerin gerçekten hayatta kalabileceği gerçeğini gözler önüne seren Hafıza Polisi, dokunaklı ve sarsıcı bir öykünün içinde çok güçlü bir sistem eleştirisi de sunuyor.

 KADIN OLMAK

Türkiye’de kadın olmak:
Toplumumuzda kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın; çocuğun cinsiyetinin erkek olması isteği; çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri; evlilikte hırpalanma, dayak, tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı; kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, kadını “evdeki her işi yapma zorunluluğu olan köle” gibi gören bir zihniyetten kaynaklandığı söylenebilir. Yine de dünya geneline baktığımızda kadına yönelik şiddetin en az yaşandığı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini söylemek yanlış olmaz. Kadına yönelik suç oranlarına baktığımızda Macaristan, Fransa, İsrail ve komşumuz Yunanistan’da ülke genelindeki tüm suçların yüzde 15’i; ABD, Almanya, İsveç, Portekiz gibi ülkelerde yüzde 20’sini kapsamaktadır. Uluslararası araştırmalar Türkiye nüfusunu oranladığında bu payın tüm suçlar içinde sadece yüzde 7 olduğunu ve şiddet konusunda birçok ülkenin gerisinde iyi bir imaja sahip olduğumuzu göstermektedir.

Asya’da kadın olmak:
Asya ülkeleri başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde doğacak çocukların erkek olması yönündeki beklenti ve istek, kadınlar üzerinde aşırı psikolojik şiddet etkisi oluşturmaktadır.
Özellikle Hindistan ve Çin’de, daha ana karnındayken cinsiyetleri öğrenilir öğrenilmez kız çocuklarının öldürülmesi çok yaygın. Bu durum toplumda ciddi travmalara ve intihar vakalarına yol açmış durumda.

Afrika’da kadın olmak:
Afrika kıtasının büyük bir bölümünde kadınların en çok maruz kaldığı şiddet türü asittir. Çünkü Afrika’da asit günlük yaşamda kullanılan en etkili savunma silahı olarak algılanıyor. Bulması kolay ve ucuz. Bıraktığı izin kalıcılığı nedeniyle “Hata yaptı ve cezasını buldu!” şeklinde yaygınlaşan bir savunmanın en belirgin izdüşümü. Afrika’da aside maruz kalan kadınların yaptıkları en büyük “hata” ise, evlenme teklifini reddetmek ve cinsel ilişkiyi kabul etmemektir.

Hindistan’da kadın olmak:
Hindistan sosyolojik olarak tanımlaması bilimsel verilere dayandırılmadan ele alınması gereken dünyanın en garip ülkelerinden biridir. Bu garipliklerden ve kadına yönelik şiddetin en garip tecelli ettiği ülkede bilinenin aksine erkekler evlenecekleri kızların ailelerinden para alır. Erkek evlenmeden önce, kızın babasıyla uzun bir pazarlığa oturur. Fakat bizdeki gibi başlık parası vermek için değil, kızıyla evlenmesi karşılığında alacağı ‘drahoma’ için. (Drahoma: kız tarafının, onunla evlenecek erkeğe ailenin durumuna göre para ya da mal vermesidir.) Pazarlık bitse de egemen erkek evlendikten sonra, aldığı parayı ya da malı az bulur ve kızın ailesinden daha fazlasını istemeye başlar. Ödenmezse yeni bir kızla evlenmek ve para almak için eşini dövüp, sonra yakar. Bu şekilde yakılan insan sayısı resmi istatistiklere göre günde 5 kadındır. Bir o kadarı da kayıtlara “Mutfakta elbisesi tutuştu, kaza oldu, yandı.” diye geçiyor. Sonra yeni bir kız peşine düşülüp ailesinden evlenme karşılığı para istenmeye devam edilir…

Kısaca kadınlar:
Afrika’da köle, Batı’da işçi, Doğu’da çocuk yaşta anne!
Ortadoğu’da kimsenin umursamadığı, görmezden geldiği ‘değersiz’!
Kadınlar en çok bizim toplumumuzda değerli, en çok bizim toplumumuzda Anne ve insan.

GÜNÜN SÖZÜ:

BİZ TÜRKİYE'YİZ